Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Mustafa Yılmaz DÜNDAR

YANLIŞ YOLA GİRMEYİN, DUYGULARDAN MAHRUM TANRI OLMAYIN, DUYGULARI HİCRET ETTİRİN

Mustafa Yılmaz DÜNDAR 19 Şubat 2018 Pazartesi 13:20:05
 

– 109-
“A” Takdim Formu”nda edinmiş olduğunuz tüm alışkanlıkları, adet, gelenek ve görenekleri terk etmedikçe hicret olmaz. Bu yüzden terk etmek, terk edebilmek önemlidir. Terk etmek, “A”da ne kazanmışsanız terk etmektir, sizin için orada ne vardıysa terk etmektir; “Ben A Takdim Formu yaşantısındayken şunlara çok önem verirdim” dediğiniz kriterinizi “B”ye göre yenilemektir. Birisini önemli sayacaksanız “B” Takdim Formu” kriterlerine göre ele alıp ona göre önemli saymalı, ona göre dostlar edinmeli, “önemli” mefhumunu şimdi ona göre yeniden oluşturmalısınız. Mesela, “A” Takdim Formu”nda neleri sevmişseniz onları “yeni”den sevmek lazım. “Ben seni daha önce tanrı gözüyle sevmiştim, o sevgiyi terk ediyorum” diyerek o sevgiyi “B” kriterleriyle yeniden oluşturmak gerekiyor. Buna eşiniz, çocuğunuz, anneniz, babanız dâhil, her şey buna dâhil. “Tanrı gözüyle sevmiştim” dediğiniz her bir sevgiyi ki tümü öyledir, yenilemek gerekir. “A” Takdim Formu”nda, tanrılık halinde ne tür duygularınız varsa onların hepsini “B” haline taşımak lazım. Eşya taşır gibi hepsini teker teker taşımak gerekiyor. Neyi unutmuşsanız, dönüp onları buraya getirmek, neler bu kapıdan geçmiyorsa onları orada bırakmak lazım. Neler o gümrükten geçmiyorsa onları arabaya yüklememek lazım, onları terk etmek gerekiyor. Ancak tasavvufta bu taşıma/terk konusunda şöyle bir yanılgı olur: Duyguları taşımazlar, yok ederler! Kişinin tanrılık ilanın kapsamında bir duygusu vardır onu şartlanma zanneder, yok etmeye çalışır. Hâlbuki şartlanma o duyguya sahip çıkmaktır, duygunun kendisi şartlanma değildir ki. Şartlanma, o duyguya sahip çıkmaktır, o duyguyu tanrının duygusu kabul ederek uygulamaktır, yaşamaktır. Oysa onun adı tanrılar ülkesinde duygudur. Siz eğer o duyguyu taşırsanız yeni ülkede onun adı Esma Manası’dır, bir terkibin manasıdır o! Dolayısıyla, tanrıya ait olduğu zaman adı duygudur, onu tanrının elinden kurtarır, hicret ettirirseniz “B” dünyasında o esma terkibinin duasına dönüşür, duaya dönüşür, o sevinç veya üzüntü burada duaya dönüşür. Üzüntü tanrının elinde “ah, vah” ve isyan iken “B” Takdim Formu”na hicret ettirildiğinde duaya dönüşür. Kişi duygularını şartlanma zannederek vurdumduymaz tanrılığa giden bir yola girerse, duygularını anesteziye uğratırsa ortaya Anestezik Tanrı çıkar: Hiçbir şeye üzülmeyen, sevinmeyen bir tanrı! Dostu acı çekiyor, o üzülmüyor. Sünnete tamamen ters! Rasulullah “mü’minler bir vücudun organları gibidir, birisine bir şey olunca hepsi etkilenir” diyor, onda bir telaş yok! Lütfen dikkat edin, yanlış bir yol tutup da duyguları şartlanma zannetmeyin, duygulardan mahrum tanrı olmayın, onları hicret ettirin.
DUYGULARIN
“TANRIYA ESARETTEN”
 KURTARILMASI “ESAS HÜRRİYET”TİR

Bu yüzden “A”nın bir olay karşısında duygulanıp üzülmesi ve acı çekmesiyle, “B” idrakının o üzüntüyü yaşayışı farklıdır. “B”de onlar duadır, ibadettir hatta. Onlar “B” yaşantısında duaya ve ibadete dönüşür. Bu başlangıçtır, sonra hatıralar da kesilir, ancak o ilerde olur. Ama bu yola girildiğinde fiillerin tecellisi kısmında üzüntü de vardır, sevinç de, hepsi vardır. Ama bunlar birer dua halidir. “B” yaşantısında yani İhlâs Hayat Döngüsünde duygular tanrıya aitlikten kurtarılmıştır, tanrıların esaretinden kurtarılmıştır, “esas hürriyet” budur, duygular artık hürriyetine kavuşmuştur. Duygular daha sonra bu yolda ilerlerken yok olurlar ama ne zaman ve nasıl? Kul yok olunca! Oraya henüz girmiyoruz. Kul varken duygular vardır, çünkü kula aittir. Kula aitliğin de bir seyri vardır. Bu seyirde kişi önce “Rabbinden” bilir, sonra “Rabbi” bilir, sonra da “kul” kalmaz. Kul kalmayınca Rab da kalmaz. Çünkü Rab kul içindi; kul olmayınca Rab olmaz! Dolayısıyla “Rabbinden bilme” de, “Rabbi bilme” de kalkar, “İlla Allah” olur. Artık kul yok çünkü.
ESMA TERKİBİ OLAN İNSAN “BEN ALLAH’IN
DİLEĞİNİN SURETİYİM” DİYOR

Kişideki önemli bir yetki olan Muhtariyeti Tercih Gücü, “B” yaşantısı başlayınca ne oluyor? “B”ye geçtiği zaman kul o tercih gücünü sahiplenerek kullanmıyor, onu fark ediyor ve durum tespiti yapıyor. O tercih gücü onu “ben müstakil rabbım” iddiasına sürüklüyordu, dolayısıyla bu iddiadan kurtulunca durum tespiti yapıyor; “ben Allah’ın dileğinin suretiyim” diyor. Artık o esma terkibi, o birim “ben Allah’ın dileğinin suretiyim” diyor. Bu tespit başlangıçtır, yola çıkarken yapılır, yasal yanlıştır. Çünkü bu tespiti yapan bir kul var. Daha sonra bu kulun kalkması yolu var. Kul’un var olduğu idraklar olan ilmel yakîn ve aynel yakîn idraklarında tespit vardır. İlmel yakin ve aynel yakîn halini yaşayan bu durum tespitini yapar. Aynel yakînde bile bir tesbit yapan vardır. İddia eden değil, durum tespiti yapan vardır. Aynel yakindeki yani isimlerin tecellisindeki tespit fiillerin tecellisinde olduğu gibidir ama bir farkla: Fiillerin tecellisindeki tespit “bu fiil Rabbimdendir” iken, isimlerin tecellisinde “Rabbim” diyor. İsimlerden birisi tecelli ettiğinde, diyelim ki “Hayy” ismi tecelli ettiğinde kişi bizzat Hayy ismini, Hayy isminin kendisini tesbit ediyor, Hayy olarak yaşadığını tesbit ediyor. Bizzat Hayy olarak! Parça parça Hayy’lar olarak değil. Hayy olarak o ismin tecellisini yaşayan kişi tüm Hayy’ları fark eder ve bilir. Hatta Hayy ismini böyle yaşayan bir zat diyor ki; karanlık bir gecede, kara bir taşın üstündeki kara bir karıncanın hangi ayağını attığını hissederim. Genel bir Hayy bu. Bunu evdeki elektrikli cihazlara benzetelim ki daha kolay anlayalım. Elektrik Hayy olsun, o cihazların Hayy’ı elektrik değil mi? Onların hayatı o! Buzdolabını müstakil çalıştırıyor, bulaşık makinesini müstakil çalıştırıyor… Hepsi kendilerinin müstakil elektrikleri var sanıyorlar değil mi? Buzdolabı diyor ki, benim müstakil elektriğim var, diğeri benim de müstakil diyor… Şimdi elektriği düşünün, elektrik hepsinde tek. Böyle olduğu için radyoyu da, diğer uçtaki televizyonu da aynı anda bilir. Ayrı ayrı değil, aynı anda bilir, değil mi? Hayy ismi de öyledir. Hayy ismi tecelli ettiğinde kişi bütün Hayy’ları aynı anda, bir gayret sarf etmeden, yorulmadan, incelemeden bilir. Hangi isim açılmışsa onu öyle yaşar. Bütün isimler tecelli etmişse de, tüm isimler onda açılmışsa da… Kişide bütün isimler açılmayabilir veya tüm isimleri tek tek yaşayabilir veya isimlerin birisi açılabilir ya da hiç oralara gelemeyebilir. Çünkü bunlar mutlaka yaşanacak şeyler değildir, cennet buradan geçiyor denecek yollar değildir, çok özel hallerdir. Eğer Abdülkerim Cili Hazretlerinin İnsan-ı Kamil kitabı varsa, orada bunları bizzat yaşayan olarak anlatıyor. Bizzat yaşamış! Diyor ki, ben bu kitapta yaşamadığımı anlatmadım, ne yazmışsam bizzat yaşadığımı anlatıyorum. Dolayısıyla, kişi orada Hayy ismini nasıl yaşadığını anlatıyor. Fiillerin tecellisi, isimlerin tecellisi ve sıfatların tecellisi bölümleri var, üçünü de yaşamış yazmış! Tam zihninize gelmişken oralara bakabilirsiniz.
YAKALADIĞIMIZ İDRAKI BİR BASAMAK DAHA
YUKARI TAŞIMAYA BAŞLIYORUZ, İNŞAALLAH

Paylaşımlarımızda konuları tasavvufta alışılmış literatürün dışında kelimelerle anlatıyoruz, ama aslında aynı manaları ve aynı şeyleri anlatmaya çalışıyoruz. Gördüğünüz bu çizim aslında bir müsvedde. Bu müsveddenin benim için önemli olan, bana ait nostaljik bir değeri var. Bir ikindi vakti, var olan bilgilerin bir şekle dönüşümü halinde, elimi daha sonra fark ettiğim bir şekilde, bir anda kendiliğinden kâğıda aksediş gibi bir şey.  Benim için o yüzden bir önemi var gibi ama size de bir hatırlatıcı!  Hatırlayacaksınız, yola çıkarken önce Allah inanışını öteden beriden alıp içimize hapsetmekle işe başlamış sonra bu yanlıştan da kurtularak yola devam etmiştik. Bu müsveddede gördüğümüz “A” Takdim Formu” ve “B” Takdim Formu” bakış açılarını paylaşımlarımızda iki yıldır uzun uzun ele aldık, ele almaya devam da edeceğiz, ama hep bir tık daha ilerleterek. Aslında yaptığımız şu: Allah’ı tanımak ve rızasına uygun yaşamak kastıyla “Allahümme ente maksudiy ve rızake matlubiy” diyerek yola başlarken, “herhalde böyledir” dediğimiz, neyin nerede olduğu tam belli olmayan içerisinde yaşadığımızı dağınık bakışı aldık, somut tanımlar yapa yapa idrakta yukarıya doğru ama hep daha netleştirerek ilerletmeye gayret ettik. Bundan sonraki paylaşımlarla birlikte bu idrakı bir basamak daha yukarı taşımaya başlıyoruz, inşaAllah.

HİSSETMEK VE MUHTARİYET-109-

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER