Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Süleyman Karakuş

AFYON GASTRONOMİ GÜNLERİ: YENİ FARKINDALIKLARA

Zafer ve fethin şehri, gönül aydınlığı ve hürriyetin şehri, huzurun,tarif edilemez tatların ve festivaller şehri(bu yıl içinde 7.festivalimiz) Afyonkarahisar’ımız zaten sahibi olduğu “Gastronomi Şehri”unvanını 31 Ekim 2019 tarihinde UNESCO’nun tescili sonrası küresel olarak duyurma imkânı buldu. Bu tescil bizim için bir rekabet, turizm hareketliliği, bir tanıtım, bir reklam unsuru olmanın çok ötesinde anlamlar taşıyor. Bir kere şehrimizdeki tarif edilemeyen “lezzet ve haz” mayasını tüm dünyaya mayalıyoruz. “Ya tutarsa” esprisiyle değil elbette. Deruni hislerle mayalanmak arzusundaki kalplere, saf ve temiz maya arayan akıllara, şifasını arayan her kişiye ulaşmak asıl hedefimizdir. Hazreti Rumi gibi “Gel, ne olursan ol gel” diyen, Evliya Çelebi gibi “Gel de bu münevver (nurlu) şehirde gözün gönlün açılsın” diyen, Zahid Kotku gibi “İnsanın lokması Nisan yağmuru gibidir; istiridyeye girer inci, yılana girer zehir olur”diyen seslenişlerin önce anlaşılması sonra da hayat bulması için bir fırsat olarak görüyoruz bu festivali… “Kendini güvende hissedenler” sıralamasında ilk sıralarda yer almış olmak huzurlu bir şehir olmayı, huzurlu şehir olmak ise şehrin kimyasını oluşturan (eğitim, inanış gibi temeller üzerinde yükselen hasbi bir mutfak ve beşeri münasebetlerle görünür hale gelen) faktörlerin saflığını, temizliğini, asli vasıflarını koruyor, yaşatıyor ve geliştiriyor olmaları ile sıkı ilişkilidir. Bu maddeler aynı zamanda sorumluluğu ağır ve sürdürülebilirlik gerektiren bir emanettir de; koruyamadığımız anda, hakkını veremediğimiz anda gider.
Tam da bu noktada “Afyonkarahisar Gastronomi Günleri”nin bu yılki temasının “Bizim Mutfağımızda Önce İnsan Pişer” oluşu çok anlamlıdır.
Belediyemizin ev sahipliğinde ve Valiliğimizin,Bakanlıklılarımızın katkılarıyla UNESCO’nun himayelerindeki (aslında şehrimizin taşından toprağına, çiçeğinden kuşuna her bir canıyla göz nuru, alın teri ve tarifsiz bir emek katmak suretiyle hayat verdiği) Afyonkarahisar Gastronomi Günleri 40 farklı ülkeden şef ve katılımcı, 6 farklı ülkeden belediye başkanı,13 ülkenin büyükelçisi,Brezilyadan turizm acenteleri, 10 farklı ülkeden yabancı basın temsilcisi ve ülkemizden birbirinden değerli onlarca gurmeleri, şeflerinin katılımıyla bugün başlıyor. 7-8-9 Ekim boyunca devam edecek. Bu yıl 4. kez ve Uluslararası vasıflı olacak Gastronomi Festivalinin ana teması olan“Bizim mutfağımızda önce insan pişer” deyişi, bizi medeniyet köklerimize götürdüğü kadar modern gastronomi ile de bir o kadar uyumlu.
Mideyi koruma, sağlıklı ve zinde tutma kuralları gibi mana içeren “gastronomi” bir sözcük olmaktan çıkmış, uluslararası kabul gören bir disiplin haline gelmiştir. İlgi ve merak alanı, sadece besinlerde kullanılan malzemeler olmayıp, yemek ve birey, yemek ve kültür ilişkisidir. Bu sebeple aslında gastronominin işi oldukça zor görünüyor. Çünkü bu parametrelerin ölçümlenmesi çok zor belki de tümüyle ortaya koyabilmek imkansız. Hani “taşınamayan kültür mirası” deniyor ya, onun gibi bu da “ölçülemeyen faktörlerin katkısı” ile zengin (kültürümüzde ona “bereketli” deriz) bir sofra nasıl kurulur, iştahı açan ve kişiye zindelik veren, iyilik hali hissettiren yiyecekler nasıl hazırlanır ve sunulur (kültürümüzde ona “ikram” diyoruz), işte bunun yol yöntemini araştırmak, tespit etmek ve sürdürülebilir hale getirmek gibi bir misyonla giden trenin adı günümüzde gastronomidir. Bütün bunlar elbette bir sanattır ve her sanatta olduğu gibi yüksek bir gönüllülük ister ve içerir hem de her aşamasında; para veya ürünün kazanılması,hazırlanması, pişirilmesi, ikram edilmesi hatta yemeğin sonrası (kültürümüzdeki diş kiraları, sohbet ve muhabbetler, çay/kahve gibi ikramlar)…
Bizde sofranın adı bile çok anlamlıdır: Halil İbrahim Sofrası… Şimdi insan rahmetli Barış Manço’yu nasıl hatırlamaz, ona nasıl bir Fatiha okumaz? Onun kulaktan kalbe hızlıca giren ve bir daha da çıkmayan “Buyurun Dostlar Buyurun” diyen o ritmik daveti, Afyonkarahisar Gastronomi günlerinin hem bu yılki mottosu hem de tüm zamanlar için geçerli temasının bir ifadesi gibi:
İnsanoğlu haddin bilir kem söz söylemez iken
Elalemin namusuna yan gözle bakmaz iken
Bir sofra kurulmuş ki Halil İbrahim adına
Ortada bir tencere, boş mu, dolu mu bilen yok
Buyurun dostlar buyurun Halil İbrahim sofrasına
Daha çatal, bıçak, kaşık icat edilmemişken
İsmail’e inen koç kurban edilmemişken
Bir kavga başlamış ki nasip kısmet uğruna
Kapağı ver, kulpu al, kurbanı hiç soran yok
Buyurun dostlar buyurun Halil İbrahim sofrasına
Yıllardır sürüp giden bir pay alma çabası
Topu topu bir dilim kuru ekmek kavgası
Bazen durur bakarım bu ibret tablosuna
Kimi tatlı peşinde, kimininse tuzu yok
Buyurun dostlar buyurun Halil İbrahim sofrasına
Alnı açık, gözü toklar buyursunlar baş köşeye
Kula kulluk edenlerse ömür boyu taş döşeye
Nefsine hâkim olursan kurulursun tahtına
Çalakaşık saldırırsan ne çıkarsa bahtına
Halat gibi bileğiyle, yayla gibi yüreğiyle
Çoluk çocuk geçindirip haram nedir bilmeyenler
Buyurun siz de buyurun, buyurun dostlar buyurun
Barış der, her bir yanı altın, gümüş, taş olsa
Dalkavuklar etrafında el pençe divan dursa da;
Sapa, kulpa, kapağa itibar etme dostum
İçi boş tencerenin bu sofrada yeri yok
Para, pula, ihtişama aldanıp kanma dostum
İçi boş insanların bu dünyada yeri yok…

Dünyanın aslında bir mutfak ve bir sofra olduğunu nasıl hoş anlatıyor Barış Manço. Günümüzde de mutfak ve sofra belki de en etkili insan şekillendirme mahallerinden biridir; hayat boyu devam eden bir okul gibi bizi gece gündüz eğitmeye devam ediyor. Okul çok önemlidiramaokuldaki müfredat çok daha önemlidir. Müfredat ile neyi geliştirdiğimize, neyi beslediğimize dikkat etmezsek kaybedebiliriz. Celaleddin Rumi (ra) “Arkadaş, atın ve sürücüsünün gıdası aynı şey değil”der. Öyleyse gelin bu sese kulak verelim ve merak edelim: biz mutfakta ve sofrada hangisini besliyoruz? Gelin,bedenimizin gıdasını aynı zamanda entelektüelliğimizin yani aklımızın, kişiliğimizin, kalbimizin gıdası haline getirelim.
Ham kalmayalım; mutfakta beslenirken biz de pişelim; öyle bir diğerkâmlık haline, öyle bir idraka ulaşalım ki o hal için Celaleddin Rumi “hamdım, piştim, yandım” demiş, Hacı Bektaş Veli bu hali “gelin canlar Bir olalım” diyerek tarif etmiş… Şehrimizdeki ocaklar, mutfaklar insanı hamlıktan kurtaran, pişiren hatta yakan ürünlerini hem geçmişte, hem de günümüzde yüksek bir haz ve lezzetle vermeye devam ediyor. Biliyoruz ki hazlar ve lezzetler ya insanı Arş-ı Ala’ya alır götürür veya Aşağıların Aşağısına çeker… Arş-ı Ala yolculuğu kalpleri birleştirirken, Aşağıların Aşağısına gidiş insanı bölücü yapar; biri şeffaf ve hizmet ehli yaparken diğeri sahtekâr, yalancı ve ikiyüzlü yapar; biri pişirirken diğeri ham bırakır. Kendini test etmek isteyen için çok somut bir gösterge…
“Mutfağımızda Önce İnsan Pişer” diyen 4. Afyonkarahisar Uluslararası Gastronomi Günleri”nin ev sahibi olan Afyonkarahisar’lı hemşehrilerimiz ve buyurup gelecek misafirlerimiz için sağlık ve afiyetin, huzur ve mutluluğun, kardeşlik ve neşenin günleri olması, Arş’a yükselen idrakta, yüce kalpli yaşantılara kapı açması dileklerimle.

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER