Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Muharrem Günay

ALLAH’IN VERDİKLERİNDEN ALLAH YOLUNDA HARCAYIN

Muharrem Günay 9 Mayıs 2018 Çarşamba 13:41:38
 

Genellikle ifâde edildiği gibi İslâmiyet bir yardımlaşma dinidir. İslâmiyet’ten önce de sonra da hiç bir din ve fikir sistemi onun kadar bu konuya eğilmemiş yardım anlayışını ve bu anlayışın uygulanışını bu kadar geniş boyutlara ulaştıramamıştır.
Kur’an-ı Kerim’den öğrendiğimiz bu gerçeği, hayatımızın her anında görüyoruz. Geçmişte olduğu gibi, şimdi de hayatı paylaşan insanlar, aynı düzeyde değillerdir, örneğin zayıfı, güçlüsü, fakiri, zengini, erkeği, kadını gibi. Böyle insan toplulukları beraber doğup, beraber ölürler. Bu beraberlik “hayat”ın kaynağını oluşturuyor.
Ancak bu farklı insanlar, yaşadıkları süre içinde birbirlerine ihtiyaç duyarlar. Zenginler bile fakirlere ihtiyaç duyar. Hiç bir zengin benim kimseye ihtiyacım yoktur diyemez. O insan servetini çalıştırdığı insanların gücü ile kazanır. Zira kimi çalıştırıyorsa ona muhtaç demektir.
İnsanların birbirlerine muhtaç olmaları, aralarındaki yardımlaşmaları zorunluluğunu ortaya çıkarır. Yardımlaşma toplum halinde yaşamanın sonucudur.
Cenâb-ı Hakk: “İyilikte ve kötülükten sakınmakta birbirinizle yardımlaşın, günah ve düşmanlıkta yardımlaşmayın.” buyuruyor. Zekat vermenin, güzel söz söylemenin, ve daha pek çok şeyin, iyi olarak kabul edersek, yardımlaşmanın sınırını sonsuz olduğunu anlarız.
Yardımlaşmanın konusunun içinde, maldan sevgiye kadar her şey verilebilir. Verme işi bazen zekât fitre gibi mecburi olduğu halde, bazen tamamen isteğe bağlıdır. Bu vermenin sınırı yoktur. Bu yardımın dışında, Müslümanlar birbirlerine sevgi ile bağlanmak zorundadırlar.
Yardımın İnsanların ve Toplumların Yaşamlarındaki yaptığı değişiklikler:
1- Yardımla yoksullar korunmuş olur. Onlara yapılan maddi yardımlar, onların hırsızlık gibi kötü yollara sürüklenmesini engeller.
2- Yardım yapanla yapılan arasında sevgi ve ülfet doğar. Yardımla topluma kazandırılan insanlar kin, haset, düşmanlık gibi kötü huylardan kurtulur, kimsenin malında gözü olmaz.
3- Hz. Muhammed, Müslümanlara yardım edilenin değil, yardım eden kişi olmalarını bildirmiştir. Sıkıntı zamanında Müslümanlardan yardım, anlayış ve sevgi görenler, sıkıntılarını atlatınca, alan değil veren kişiler olmaya çalışacaktır.
4- Zekât, sadaka ve diğer maddî yardımlar, Müslümanların güçlü olmalarında, birlik ve beraberlik içinde bulunmalarında en büyük etkendir. Yardımlaşma, zenginle fakir, tokla aç arasındaki uçurumu kapatır ve sevgi, saygı bağı kurar. Zekât Zenginle Fakir Arasında Bir Köprüdür; Zenginle yoksulu birbirine yaklaştırır, aradaki sevgi ve saygı bağlarını güçlendirir. Geliri bulunmayıp, çalışmaktan âciz olanlara normal bir hayat sürme imkânı sağlar. Zekât, zengini bencillik, cimrilik, mala ve servete karşı aşırı hırs, katı kalplilik gibi nefsanî hareketlerden ve kötü alışkanlıklardan korur, cömert ve eli açık yapar. Zekât malı azaltmaz, aksine bereketlenmesine ve artmasına vesile olur. Zekat, meyve ağaçlarında ve üzüm bağlarındaki yoz filiz ve dalları budamak gibidir
5-Yardımlaşmanın yaygın olduğu toplumlarda dostluk duyguları güçlü olur. Fakirlik ve bununla gelen dilencilik ortadan kalkar.
Bizim Size Verdiklerimizden Allah Yolunda Harcayın
” O Kitap (Kur’an-ı Kerim) Yüce Allah tarafından indirildiğine şüphe götürmeyen ve Allah’tan korkanlar için hidayete götüren bir yoldur.” (Bakara,2)
Yukarıdaki Bakara suresi 2. âyette Kur’an-ı Kerim’in hidayet yolu ve rehberi olduğu belirtildikten sonra üçüncü âyette: “Onlar ki gaybe iman edip namazı dürüst kılarlar ve kendilerine verdiğimiz rızktan Allah yolunda harcarlar.” Buyrulmaktadır. Bu âyette dikkatimizi çeken en önemli özellik “sahip olduğunuz, kazandığınız mallardan değil de “Bizim size verdiklerimizden Allah yolunda harcayın” denilmesidir. Yine Ra’d suresinde de aynı hitabı görüyoruz: “Rablerinin rızasını kazanmak arzusuyla sabrederler ve namazı dosdoğru kılarlar ve kendilerine verdiğimiz rızklardan gizli ve açıkça Allah yolunda harcarlar ve çirkinlikleri güzelliklerle yok ederler. İşte bunlar, bu hayatın akibeti kendilerinin olacak olanlardır” (Ra’d 22)
Demek ki bu mallar, mülkler, servetler, imkânlar, fırsatlar gerçekte bizim değildir. Kazandığımızı, sahibi olduğumuzu sandığımız mallarımızın, servetimizin gerçek sahibi Yüce Allah’tır. “Mal sahibi, mülk sahibi hani bunun ilk sahibi…” deyişinde olduğu gibi  bunları belli kurallar çerçevesinde kullanmak üzere bizlere veren ve emânet eden Allah’tır. Her şeyin sahibi O’dur. Malın, mülkün, rızkın, hayatın sahibi O’dur. Bir başka yerde: “Size ne oluyor ki Allah yolunda malları harcamı¬yor¬sunuz! Göklerin ve yerin mîrası zaten Al¬lah’ın değil midir? Sonunda hepsi O’na kalmayacak mıdır?”deniliyor.(Hadîd: 10)
Yüce Allah yukarıda mealini ayette bize şöyle sesleniyor: Ne zannediyorsunuz yani? Ölümle birlikte maddî anlamda bir şey götüremediğimize göre sonunda semâvat ve arzın mirası Allah’a kalmayacak mı? Yâni tuttu¬klarımız, öptüklerimiz, sarıldıklarımız, kasalarda, bankalarda sakladıklarımız, kimseye zırnık koklatmadıklarımız, hattâ yemediklerimiz, içmediklerimiz peki sonunda kime kalacak bunlar? Allah’a kalacaksa sonunda niye vermiyorsunuz? Niye bunu anlamaya yanaşmıyorsunuz? Diyor.

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER