Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Muharrem Günay
e-posta: YAZARIN TÜM YAZILARI

ASIL AMAÇ İNSANI KÖTÜLÜKLERDEN ALI KOYMAKTIR

Muharrem Günay 29 Haziran 2013 Cumartesi 03:00:00
  İslam âlimleri “Üç türlü oruç vardır” derler. Bunlar; Avâm orucu, havâs orucu, havassü’l-havas’ın/Takva sahiplerinin orucu.
1- Avâmın/halkın orucu bizimkidir, diyebiliriz… Sadece oruç bozucu yemek-içmek gibi maddî şeylerden kaçınırız. Ağzımıza oruç tuttururuz, midemizi yeme içmeden muhafaza ederiz…
2- Havas’ın/seçkinlerin orucu ise sadece ağzına oruç tutturmakla kalmayıp diğer organlarına da oruç tutturmak şeklinde gelişir. Meselâ, diline, gözüne, kulağına, eline, ayağına da oruç tutturmak isterler. Oruçlu iken diliyle asla gıybet etmezler, yalan söylemezler, gözleriyle harama bakmazlar, ayaklarıyla haram yola gitmezler. Elleriyle haram şey tutmazlar. Kulaklarıyla da haram sohbet ve sözleri dinlemezler. Bunları oruçlarını bozucu hatalar olarak kabul ederler.
3- Havassü’l-havas’ın yani takva sahiplerinin oruçları ise bu organlarıyla da iktifa etmeyip çıtayı daha da yukarıya dikerek hayallerine, kalplerine de oruç tutturmaya yönelirler. Yani kalplerine kötülük getirmezler, günah şeyleri hayallerinden geçirmeyi dahi oruç bozucu eksiklik kabul ederler…
Oruç yeme içmeyi terk ile değil, ancak; dili, gözü, kulağı ve kalbi kötü söz ve benzeri şeylerden uzak tutmakla tutulmuş olur. Bu konuyu Allah’ın Resulü şöyle açıklar:
“Kim yalan söz(leri) ve onunla amel etmeyi terk etmezse, Allah’ın onun yeme ve içmesini terk etmesine ihtiyacı yoktur.” (Buhari) “Oruç, yeme ve içmeyi terk ile değil, ancak o; kötü söz ve benzeri şeylerden yüz çevirmek iledir.” (İbni Huzeyme)
Peygamberimize: “Falan kadın gündüzleri oruç tutar; geceleri namaz kılar, fakat kötü huyludur, diliyle komşularını incitir” dediler. Peygamberimiz: “Onun yeri cehennemdir” buyurdu.(İ.Gazâli; Kimyayı Saadet, s. 335)
Zekât, servetten alınan bir vergi ve haraç değil, aksine o insanlar arasında şefkat ve merhamet duygularını uyandıran, insandaki servet tutkusunu ortadan kaldıran, zenginle fakir arasındaki kardeşlik duygusunu pekiştiren bir araçtır. Kur’an zekâtın hikmeti hakkında:
“Huz min emvâlihim Sadagaten tuTahhiruhum ve tuzekkîhim bihâ ve Salli aleyhim, inne Salâteke sekenun lehum, vallâhu semîun alîm(alîmun)”(9/Tevbe, 103)
“Onların mallarından kendilerini temizleyen ve (günahlardan) arıtıp temize çıkaran bir sadaka al…” (9/Tevbe, 103) buyrulur.
Nefsi cimrilikten kurtarmak ve toplumda sosyal adaleti ve sosyal barışı sağlamak zekâtın birinci hikmetidir. Bundan dolayı Sevgili Peygamberimiz Müslüman’ın vermekle yükümlü olduğu “sadaka” kelimesinin anlamını çok geniş tutmuş ve:
“Müslüman kardeşinin yüzüne tebessümle bakmak, iyiliği emir etmek, kötülüğü men etmek, yolunu şaşırmışa yol göstermek, yoldan taş, diken, kemik vb. şeyleri temizlemek, kovamızdan Müslüman kardeşimizin kovasına su dökmek, görmeyene rehberlik etmek sadakadır” (Buhari) buyurmuştur.
Haccın farz kılınmasının hedefinde de güzel ahlak vardır: “Hac, bilinen aylar(da)dır. Kim o aylarda (niyetle ihrama girip) haccı yerine getirmeye azmederse, (bilin ki) hacda (eşiyle) cinsî ilişki kurmak, günah sayılan davranışlarda bulunmak ve kavga etmek/ağız dalaşı yapmak yoktur. Siz ne hayır yaparsanız, Allah onu bilir. Bir de (yol için) kendinize azık edinin. (Bilin ki) azığın en hayırlısı takvâdır (günaha sebep olan hareketlerden sakınmaktır). Ey akıl sahipleri! Yalnız benim emirlerime uygun yaşayıp karşı gelmekten sakınarak azabımdan korunun.” (2/Bakara, 197)
Peygamber Efendi’mizin : “Kim Allah için hacceder, bu esnada kötü söz ve davranışlardan sakınırsa (kul hakları müstesna) annesinin onu doğurduğu günkü gibi günahlarından arınmış olarak hacdan döner.” Hadisi şerifi de Haccın günahları temizlediğine, takvaya ulaşmaya ve güzel ahlaka vesile olduğuna işaret eder.
“Len yenâlellâhe luhûmuhâ ve lâ dimâuhâ ve lâkin yenâluhut tagvâ minkum, kezâlike sahharahâ lekum li tukebbirûllâhe alâ mâ hedâkum, ve beşşiril muhsinîn(muhsinîne).” (22/Hac -37)
“Kurbanlarınızın etleri de kanları da Allah’a ulaşmaz; fakat O’na sizin takvânız ulaşır” meâlindeki âyette görülüyor. Bu âyet açıkça, bütün dinî ve ahlâkî faaliyetlerimizi Allah’a saygı ve O’nun rızâsını kazanma niyetiyle yapmamız gerektiğini gösteriyor.” (22/Hac -37)
“Onlara, Âdem’in iki oğlunun haberini gerçek olarak anlat: Hani birer kurban takdim etmişlerdi de birisinden kabul edilmiş, diğerinden ise kabul edilmemişti. (Kurbanı kabul edilmeyen kardeş, kıskançlık yüzünden), “Andolsun seni öldüreceğim” dedi. Diğeri de “Allah ancak takvâ sahiplerinden kabul eder” dedi.” (Maide/27.)
Bu ayetten anlıyoruz ki başta kurban ibadeti olmak üzere bütün ibadetler ancak Allah rızası için ve canı gönülden yapılmalı, ibadet gösterişten ve şirkten uzak olmalı işte bu tür ibadetler takva sahiplerinin ve İslam ahlakı ile ahlaklaşanların ibadetleridir. Allah ancak kendisinin emrine uyan, karşı gelmekten sakınan kullarının kurbanlarını ve ibadetlerini kabul eder.

YAZARLAR

TÜMÜ

SON HABERLER