Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Muharrem Günay

ÖLÜM VE ÖLÜM ÖTESİNİ DÜŞÜNMEK TEZEKKÜRÜL MEVT

Muharrem Günay 22 Ağustos 2016 Pazartesi 13:35:47
 

Tezekkürde insan fıtratına yerleştirilmiş bulunan ma’rifet özelliğini arama ve “Elest Bezmi”‘nde verilen kulluk sözünü yakalama nüktesi vardır. Bu yüzden ölümü ve ölüm ötesini düşünme anlamındaki “Râbıta-i mevt”‘e daha çok “Tezekkür-i mevt” denilmektedir. Belki mübtedî sâlikler için bir tefekkür özelliği taşıyan ölümle irtibat kurma ve ölüm gerçeği ile mutlak hakîkati arama işi, zamanla insanın ölü iken yaratılmış olması sebebiyle o ilk halini hatırlaması ve içinde bulunduğu hali de o halden farksız bir hiçlik ikliminde algılamasıdır. Nasıl başlangıçta hiçbir şey yok sadece Allah var idiyse, şu anda da O’nunla yarışacak veya O’nun varlığını sınırlayacak bir başka varlık bulunmadığını hatta kendi öz nefsinin bile o yüce varlık karşısında “yok mesâbesinde olduğunu” tahattur etmektir.
Diğer taraftan tasavvufun sâliklerine “murâkabe” adıyla telkin ve ta’rif ettiği Allah ile ilgili düşünce temrinlerinde de bu tür bir tezekkür ufku vardır. Murâkabede sâlik, Allah’ı Kur’an’da tarif edilen özellikleriyle ve O’nun kendisine karşı olan konumuyla tezekkür etmeye çalışır. Bunun da dört derecesi vardır:
1. Murâkabe-i Ahadiyyet: Sâlikin ihlâs sûresinin anlamını düşündüğü bir tefekkür ve tezekkür tarzıdır. Önce Allah’ın azamet-i ilâhiyyesinin tekliği, O’nun biricik kudret sâhibi olduğu ve hiç kimseye muhtaç bulunmadığı; ardından kimsenin babası veya oğlu olmadığı ve hiçbir şeyin O’na denk olamıyacağı düşünülür. En az beş yedi dakikalık bu tefekkür, kalbi Allah ile ilişkide canlı ve diri tutan bir ön hazırlık mesâbesindedir.
2. Murâkabe-i Ma’iyyet: “Nerede olursanız olun Allah sizinle beraberdir.” (el-Hadîd 57: 4) âyetinin anlamını düşünerek adeta Rabb’ının : “Her haline nâzırım, yanında hazırım” demekte olduğunu hissetmesi ve düşünceyi bu noktaya yoğunlaştırmasıdır. Böylece tefekkür ve tezekkürün eylem boyutu da devreye girecek, kulun Hakk’ın murâkabesinde olduğu duygusuyla tâatlere yönelmesi ve ma’siyetlerden sakınması kolaylaşacaktır.
3. Murâkabe-i Akrabiyyet: “Biz insanoğluna şahdamarından daha yakınız.” (Kaf 50: 16) âyetiyle Allah’ın bize yakınlığının had ve sınırının bulunmadığını, O’nun her türlü maddi ilişkiden uzak ve vareste olarak bizi ihata edip kuşattığını düşünür. O’nun azamet ve kudretini göremeyişinin kendi aczinden kaynaklandığının bilinciyle daha bir canlı kulluğa sarılır.
4. Murâkabe-i Muhabbet: “Allah onları, onlar da Allah’ı severler.” (el-Mâide 5: 54) âyetinin anlamını tezekkürle Allah’ın kendisini ve bütün inananları muhabbet ve rahmetiyle kuşattığını idrâk ile bu muhabbete lâyık olma heyecanıyla gayret göstermesi gerektiğini, böylece kâinatın menşe’inin sevgi, devamının sevgi ve sonunun da sevgi olduğunu anlar.
Görüldüğü gibi Kurânî hüküm ve emirleri hayata taşıyan ehlüllah olmuştur. Onlar düşünmenin insanın temel özelliği olduğu görüşünü benimseyerek ve de Allah’ın tarif ettiği düşünce biçimleri içinde kalarak tefekkür ve tezekkürle abdiyyet tarafına doğru kanat açmışlardır. Kabiliyetli olanları yüce düşüncelere yükseltmeye; istidadları sınırlı olanları da hiç olmazsa bir düşünce tababına çekmeye çalışmışlardır.” (Prof. Dr. Hasan Kâmil Yılmaz, Altınoluk Dergisi,1998 – Subat, Sayı: 144, Sayfa: 005)

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER