Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Muharrem Günay

TASAVVUFUN ASLI KİTAP VE SÜNNETE DÖRT ELLE SARILMAKTIR

Selçuklular, İslâm dünyasının siyasi liderliğini ele aldıktan sonra Kur’an ve sünnete dayalı tasavvuf anlayışını koruma ve gelişmesine yardım etme konusunda gayret göstermişlerdir. Tuğrul Bey’den itibaren Selçuklu sultanları mutasavvıflara karşı büyük saygı göstermiştir. Tuğrul Bey dönemin şeyhlerinden Baba Tâhir-i Uryân’ın nasihatlerini dinler, Melikşah âlimlere ve şeyhlere bol ikramlarda bulunur, onların gönüllerini hoş tutmayı severdi. Nizâmülmülk de ulemaya ve sûfîlere büyük itibar gösterirdi. Horasan sûfîliğinin görüşlerini temsil eden Muhammed b. Hüseyin es-Sülemî, hocası Nasrâbâdî’nin, “Tasavvufun aslı kitap ve sünnete dört elle sarılmaktır” şeklindeki görüşünü devam ettirerek Selçuklular döneminin önemli âlim ve sûfîsi Abdülkerîm el-Kuşeyrî’yi etkilemiştir. Kuşeyrî önce Ebû Ali ed Dekkâk’tan, daha sonra Horasan’ın ünlü şeyhi Sülemî’den tasavvuf terbiyesi alarak yetişmiştir. Kuşeyrî’nin öğrencisi ve daha sonra Nakşibendiyye adıyla anılan Hâcegân silsilesinin önemli bir halkası olan Ebû Ali el-Fârmedî, Kuşeyrî ile Gazzâlî’yi birbirine bağlayan köprü vazifesi görmüştür. Nîşâbur’da iken Ebû Ali el Farmedî’nin sohbetlerine katılan Gazzâlî hayatının son zamanlarında tam manasıyla tasavvufa yönelmiştir. Tasavvuf onunla yeni bir döneme girmiş ve İslâm kültüründe âdeta resmî bir hüviyet kazanmıştır. Nizâmiye medreselerinin müderrisleri ve öğrencileri arasında sayıları çok az olmakla birlikte tasavvufa yönelenler de olmuştur. Bu müderrislerden biri olan Ahmed el-Gazzâlî tasavvufî yönü kardeşinden çok daha ileride önemli bir şahsiyettir. Bağdad Nizâmiye Medresesi’nde Ebû İshak eş-Şîrâzî’nin talebesi olan Yûsuf el-Hemedânî, Ebû Ali el Farmedî’ye intisap edip onun müridi olmuş, Irak, Horasan ve Mâverâünnehir’de halkı irşad etmiştir. Yusuf el-Hemedanî, Abdullah Berkî, Hasan Endâkî, Ahmed Yesevî ve Abdülhâlik-ı Gucdüvanî gibi dört büyük halife yetiştirmiştir. Yeseviyye tarikatını kurarak Türkler arasında İslâm’ı yayan Ahmed Yesevî, Haydarîlik ve Bektaşilik üzerinde de etkili olmuştur. Abdülhâlik-ı Gucdüvânî’nin kurduğu Hâcegân tarikatı XIV. yüzyıldan sonra Bahâeddin Nakşibend’e nisbet edilerek Nakşibendiyye adını almış, Türkler arasında en yaygın tarikat haline gelmiştir. Kadiriyye tarikatının pîri Abdülkadir-i Geylanî, Selçuklular devrinde Bağdat’ta yaşamıştır. Kurduğu tarikat sonraki dönemlerde Kuzey Afrika’dan Çin’e ve Anadolu’ya kadar İslâm dünyasının hemen her tarafına yayılmıştır. Selçuklular devrinde ülkenin çeşitli yerlerinde zaviye ve hankahlar inşa edilerek sûfîlerin hizmetine verilmiştir. Aynı amaç için kullanılan ribatlar, sûfîlerin barınma ve eğitim merkezleri olmanın yanında seyahat eden âlimler ve talebeler için konaklama mekânları görevini de sürdürmüştür. Selçuklular döneminde inşa edilenlerle birlikte sûfîlere ait ribatların sayıları artmıştır. Sadece Sultan Melikşah devri ve sonrasında yapılan ribatların sayısı otuz beş civarındadır (Özsaray, 2018, s. 29-30).
Selçuklunun egemen olduğu asırlara tasavvuf tarihi açısından bakıldığında tasavvufî düşüncenin sistemleştiği, ekolleştiği ve tarikatlaştığı görülmektedir. Yine günümüzde İslâm dünyasında yaygın olan tarikatların kurucularının bu zamanda yaşadığı bilinmektedir. Bu asırlarda bazı tarikatlar Anadolu dışında kurulup sonradan Anadolu’ya gelmişler, bazıları da Anadolu’da kurulup daha sonraki zamanlarda İslâm ülkelerine uzanmışlardır (Özsaray, 2018, s.30).
Bilhassa Sultan Alaaddin zamanında Anadolu’da birçok şeyh ve veli vardı. Zira Sultan Alaaddin şeyhleri ve dervişleri severdi. Onları çok sevdiği için bütün şeyhler onun ülkesinde toplanırlardı. 80 Selçuklu sultanlarının Moğol istilasından kaçan Türkistanlı ve İranlı bilgin ve mutasavvıfları ülkelerine buyur etmeleriyle Konya, Kayseri, Aksaray ve Sivas gibi Selçuklu kentleri İslâm dünyasında tasavvufî düşüncenin en parlak merkezleri olmuştu. Anadolu’ya gelen şeyhlerden Şihâbüddin es-Sühreverdî’nin İşrakiyye felsefesiyle Nasırüddin et-Tûsî’nin düşünceleri şehirlerde kabul görürken İbn Arabî de aydın çevrelerde etkili olmuştu. Onun yorumcusu Sadreddin Konevî Türk düşüncesinde İbn Arabî sisteminin yerleşmesinde başlıca rol sahibi idi. Tasavvufî düşünce böylece Sünni ulema arasında yerleşmiş bir gelenek olmuştur (İnalcık, 2019a, s.207; Özsaray, 2018, s. 33).

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER

Afyon Haber Son Dakika Afyon Namaz Vakti