Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Ramazan Balkan
e-posta: YAZARIN TÜM YAZILARI

DIŞ POLİTİKA ve ARAPLAR – Kocatepe Gazetesi

Ramazan Balkan 7 Mayıs 2012 Pazartesi 03:00:00
  Düne kadar ülkemiz; Suriye’den Ermenistan’a tüm komşularıyla “Sıfır Sorun” adını verdiği dış politik anlayışı uygulama çabası içindeydi. Bu bağlamda Ermenistan’a en üst düzeyde ziyaretler, Suriye hükümeti ile ortak bakanlar kurulu toplantısı, Yunan başbakanı ile ortak basın toplantıları düzenleniyordu. Elbette ki bunlar yapılmalı idi, ancak bu sayede tüm dış politik sorunlarımızın çözüleceği düşüncesine kendimizi kaptırmak doğru değildi.
Bugüne gelindiğinde ise neredeye Suriye’ye saldırmamıza ramak kaldı. Avrupa ve ABD’ye karşı Suriye politikamız; hadi çabuk olun önden biz dalıyoruz arkadan da siz gelin, haline dönüştü. En üst düzeyde ziyaret ettiğimiz Ermenistan lideri Serj Sarkisyan, Marsilya’da diaspora Ermenilerine hitaben yaptığı konuşmada; “Nazi rejiminin katliamları için diz çöküp özür dileyen Alman Başbakanı Brandt gibi, Türk liderlerinin de er ya da geç Erivan’da soykırım anıtı önünde diz çökeceğini” söyledi. Irak başbakanı Maliki ise Türkiye’yi Arap dünyası içinde mezhepçilik ve savaş kışkırtıcılığı yapmakla suçladı.
“Sıfır Sorun” olarak tanımlanan bu dış politik anlayış ortaya konduğunda biz bunun pek mümkün olmayacağını vurgulamış, bunun üç temel sebebini açıklamıştık. Bilgilerimizi canlı tutmak için bu sebepleri tekrar etmek gerekirse;
-Türkiye, Osmanlı İmparatorluğu’nun devamıdır. Bugün komşumuz olan tüm ülkeler aynı zamanında bizim hâkimiyetimizde yaşamış ülkelerdir. Suriye’den Irak’a veya Mısır ve Yemen’e kadar tüm Arap coğrafyası halkı; Ey Türkler, gelin bizim topraklarımıza hâkim olun ve bizi yönetin demedi. Tarihsel şartlar içinde biz “Kılıç Gücü” ile bu topraklara hâkim olduk, bu ülke halklarını yönettik. Aynı şekilde Balkanlarda ise Sırbistan’a kadar; Yunan, Bulgar, Makedon, Hırvat, Arnavut vb halkların topraklarına da “Kılıç Gücü” ile hâkim olduk. Bu halkların Osmanlı İmparatorluğu ile yaşadıkları tarihsel geçmiş, onların bize her zaman şüphe ile bakmalarına sebep olmuştur. Şunu unutmayalım ki; Osmanlı İmparatorluğu biz evlatlarına kahramanlıklarla dolu bir tarih bırakırken aynı zamanda iflah olmaz düşman komşular da bırakmıştır.
-Osmanlı İmparatorluğu “Kılıcının Gücünü” kaybedip Yemen’den Viyana’ya yayıldığı bu topraklardan atılırken eski tebaası ile kanlı iç isyanlar ve savaşlar yaşamıştır. Yemen, Arnavutluk, Makedonya, Havran ve Arap isyanlarında yaşanan acılar veya 93 Harbi ve Balkan savaşlarında uğradığımız ihanetler hala aklımızdadır. Bu acılar Türkler ile diğer toplumların tarihsel hafızlarında yer etmiştir. En önemlisi de bugün pek çok komşumuzun “Kurtuluş Savaşı” bize karşı yapılan bağımsızlık savaşlarıdır.
-Osmanlı İmparatorluğu 1918’de tasfiye sürecine girerken komşularımızla sınırlarımız 1923’te yeniden belirlenmiştir. Ancak bu sınırlar sorunlu sınırlar olmuştur. Örneğin Suriye sınırı tespit edilirken Hatay-Halep sınırımızın dışında bırakılmıştır. Biz bu toprakları anavatana dâhil etmeye çalışırken bizim bu faaliyetlerimiz Suriye halkı tarafından kendi topraklarının işgali olarak görülmüştür. Yine Irak’la olan Musul-Kerkük, Yunan-istan’la Ege Adaları ve Kıbrıs bu tip sorunlarımızdır.
Bu saydığımız sebepler uygulamayı düşündüğümüz dış politik anlayışın daha baştan karşılaşacağı zorlukların sebepleridir. Yine batılı ülkeler bize her zaman siz; “laik ve demokratik yapınızla Arap dünyasına örnek olun” diye öğütler verirken aynı zamanda Arap toplumlarına da; “aman dikkat edin Türkler yine coştu ensenizde kılıç sallayacak” korkutmasında bulunurlar. Arap baharı dediğimiz bu süreçte yaşananlar buna örnektir.
Gelelim “Sıfır Sorun” politikası çerçevesinde Arap dünyası ile olan ilişkilerimize. Ancak önce bir tespit yapmamız lazım. Türkiye’de “Sağ Kesimi” oluşturan milliyetçi, muhafazakâr ve dindar kesimlerde şöyle ortak kanaat vardır; “Türkler asırlarca İslamiyet’in sancaktarlığını yapmış, adaletle 400 yıl Arap coğrafyasını yönetmiştir. I. Dünya Savaşı’nda İngiliz ve mason komplolarıyla Araplar isyana sürüklenmiş, İttihat ve Terakki’nin ırkçı-Türkçü uygulamaları Arapları Osmanlılardan dolayısıyla hilafete bağlılıktan soğutmuştur. Üstüne üstlük Cumhuriyet döneminde kahrolası Kemalist-Laik rejim hilafeti kaldırarak Arap dünyasını Türklerden koparmış, İslam dünyasını da lidersiz bırakmıştır. Yine dinsizliğe varan uygulamaları ile Türk-Arap ayrılığını derinleştirmiştir.”
Bu kanaat tartışmaya açıktır, ancak kanaat doğrultusunda Türkiye’deki sağ kesimin genelinde; “Türkiye olarak İslami kimliğimiz ön plana çıkarır, Arapların derdiyle hemdert olursak tekrar Arap dünyasının desteğini alır, bölgede söz sahibi olur, bu desteği kaldıraç gibi kullanarak dünya siyasetine yön verebiliriz” düşüncesi hâkimdir. Nitekim İslamcı kesimin Gazze veya Filistin konundaki aşırı hassasiyeti, Türkiye’nin İslami kimliğini ön plana çıkarma gayretleri, Arap-İslam coğrafyasındaki yardım faaliyetleri bu kanaatin ürünüdür.
Ancak bu kanaatlere sahip olurken veya dış politik anlayışlar uygulamaya çalışırken Arap tarihçilerin, Arap siyasetçilerin, Arap devlet adamlarının veya Arap aydınlarının Türkler hakkında önyargılarını da bilmemiz gerekir. Bu önyargıları, tarihsel oluşumlarını ve doğruluk değerlerini bilmeden Arap coğrafyasında başarılı olmamız mümkün değildir. Yine İslamcı politik görüşleri ağır basanların bu önyargıları araştırarak doğruyu bulmaları ve politik görüşlerini yeniden belirlemeleri gerekir. Peki, Arap toplumundaki bu önyargılar nedir?
-Türkler, Arap medeniyetine büyük darbe vurmuştur. Türkler; Ön-Asya’ya gelmeden önce Emevi ve Abbasi gibi büyük devletler kuran Araplar, Selçuklu, Memlüklü ve Osmanlı istilalarıyla bir daha 1918 yılına kadar bağımsız devletler kuramamışlardır.
-Türkler, Arap coğrafyasını sömürmüştür. Türk istilasının başladığı 10. ve 11. yüzyıla kadar dünyanın en zengin bölgeleri Mısır, Suriye, Irak gibi Arap coğrafyası iken 20. yüzyıla gelindiğinde dünyanın ekonomik ve sosyal yönden en geri kalmış bölgeleri Arap coğrafyası olmuştur. Bunun tek müsebbibi Türklerdir.
-Türkler hilafeti gasp etmiştir. Halife, Araplardan ve Kureyş sülalesinden olması gerekirken Osmanlılar bu hilafeti Araplardan gasp etmiştir.
-Türkler gerçek Müslüman değildir, hatta dinsizdir. Osmanlı İmparatorluğu hukuk işlerinde Mecelle-i Ahkâm-ı Adliye’yi kabul ederek şeriatı dolayısıyla Kur’an-ı Kerim’i hukuk hayatından çıkarmıştır. Mecelle ile birlikte Hıristiyan hukuk kuralları kabul edildiğinden Türkler Nasranî’dir (Hıristiyan).

YAZARLAR

TÜMÜ

SON HABERLER