Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Muharrem Günay

ARABIN DEVESİ KADININDAN DAHA DEĞERLİYDİ

Muharrem Günay 21 Temmuz 2018 Cumartesi 11:15:40
 

İslam öncesi devirlerde kadınlara gereken değer verilmeyip; kadın alınıp satılan bir mal durumundaydı. Arab’ın çadırı içindeki kadını ile çadırın direğine bağladığı devesi arasında hiç bir fark yoktu. Her ikisi de alınıp satılan, hediye edilen, miras olarak mirasçılara bırakılan değersiz şeylerdi. Hatta devesi kadınından daha kıymetliydi. Bu hüzünlü durumu Hz. Ömer şöyle anlatır:
“Vallahi cahiliyet devrinde biz kadınları insan yerine koymazdık. İslam gelip Allah’ın onlardan bahsettiğini görünce onların üzerimizde bazı hakları olduğunu gördük.”
Kız çocuklarını diri diri toprağa gömen Arapların bu acıklı halleri Kur’an-ı Kerim’de şöyle anlatılır:
“Onlardan birinin kızı (olduğu) müjdelendiği zaman öfkelenmiş olarak yüzü kapkara kesilir Kendisine verilen müjdenin kötülüğünden dolayı kavminden gizlenir. Onu, aşağılık duygusu içinde yanında mı tutsun, yoksa toprağa mı gömsün! Bakın ki, verdikleri hüküm ne kadar kötüdür!” (Nahl 58-59)
İslam’dan önceki devirlerde kadın, her türlü insan haklarından mahrumdu. Eğitim, öğretim, ticaret yapmak, mülkiyet sahibi olmak başta olmak üzere insani ve medeni haklarda kadınlar hep erkeklerin gerisinde idi. Avrupa’da, Çin’de, İran’da ve Arabistan’da kadın hizmetkâr ve erkeğin cinsel duygularını tatmin eden bir eşyadan ibaretti. O zamanın medeni toplumu diye bilinen Bizans’ta bile kadınlar erkeğin malı idi. Kadınlar köle muamelesi görürdü. Kadın önce babasının, sonra kocasının o ölünce de oğlunun esiri idi. (M. Aydın,197)
Eski Hindistan hukukuna göre kadın evlenme, miras ve diğer muamelelerde hiç bir hakka sahip değildi. Kadınlar murdar temayüllere, zayıf karaktere ve fena bir ahlaka sahip olduğundan “ Manu “ kanunu onu, çocukluğunda babasına, gençliğinde kocasına, kocasının vefatından sonra da oğluna veya kocasının akrabasından bir erkeğe bağlı olmaya mecbur etmişti. Kadın kasırgadan, ölümden, zehirden ve yılandan daha kötü bir mahlûk olarak tasvir edilirdi. (Bekir Topaloğlu, İslam’da Kadın,14)
Hz. İsa’dan sonra beşinci yüzyılda İran’da çıkan Mazdekçilik (Mazdekizm)’e göre kadınlar toplumun ortak malıydı. Bu mezhebe göre evlenmek ve aile bağları kurmak diye bir şey yoktur. Her şeye rağmen bu mezhep İran´da yayılmış, soy ve nesepler birbirine karışmıştır. Kisraların bazısı da bu mezhebe girmişlerdir.
Hindistan’sa “BAM MARG” adlı bir Hindu mezhebine göre de kadınlar toplumun ortak malıydı ve bu mezhebe göre fahişelik ibadet olarak kabul ediliyordu.
Çinlilerde kadın insan sayılmaz, ona ad bile verilmezdi. Kadın bir, iki, üç… Diye sayı ile çağrılırdı. Erkek çocukları makbul sayılır, fakat kız çocukları domuz diye anılırdı. (Bekir Topaloğlu,16)
İran Sasani devletinde kız kardeşle evlenmek caizdi. Hatta bu, teşvik edilirdi. Kan hısımlığının, kız kardeş ve annelerin saygıya değer hiç bir hususiyetleri yoktu.”(B.Topaloğlu,15)

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER