Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Muharrem Günay

İSLÂM’DA ZEKÂT-16

ZEKÂT KİMLERE VERİLMEZ?
Zekât alacak kimsenin şu niteliklere sahip olması gerekir:
a) Yoksul olması: Temel ihtiyaçları dışında, borçları düşülüp, geride nisap miktarından çok yıllanmış malı olan kişiye zekât verilmez. Belki nâfile olarak bağışta bulunulabilir.
b) Müslüman olması. Çoğunluk müctehitlere göre gayri müslimlere zekât verilmez. Çünkü Hz. Peygamber Muaz İbn Cebel’e; toplayacağı zekâtı Yemen’in yoksul Müslümanlarına vermesini bildirmiştir. Ebû Hanîfe ve İmam Muhammed’e göre nâfile sadakaların zimmîlerin yoksullarına verilmesi câizdir. İmam Züfer’e göre ise gayri müslim zimmîlere de zekât verilebilir.
c) Zekât verenin, zekât alacak olanın nafakası ile yükümlü olmaması: Buna göre bir kimse ana, baba, dede, nine, çocuk ve torun gibi yakınlarına yoksul olsalar da zekât veremez. Çünkü onlara zaten bakmak zorundadır. Ancak kardeş, yeğen, amca, dayı, hala, teyze ve bunların çocukları gibi hısımlarından yoksul olanları, yakınlık sırasına göre zekât vermede tercih etmesi daha faziletlidir. Zekâtın, malın bulunduğu yerdeki yoksullara verilmesi asıldır. Çünkü Rasûlüllah (s.a.s), Muaz (r.a)’a;
“Zekâtı Yemen halkının zenginlerinden al, yine Yemen halkının yoksullarına ver” buyurmuştur.
Zekâtın yılsonunda başka beldedeki fakirlere gönderilmesi tenzihen mekruhtur. Ancak zekâtın gönderileceği yerdeki ihtiyaç sahipleri akraba olur veya malın bulunduğu beldedeki fakirlerden daha muhtaç durumda olurlarsa, bu takdirde başka beldeye göndermek caiz olur. Zekâtın, zengin bir kimsenin muhtaç durumdaki babasına veya çocuklarına verilmesi câizdir. Çünkü bunlar birbirinin malı ile zengin sayılmaz. Adam zengindir fakat babasına veya çocuklarına bakmıyor olabilir, böyle bir adamın babasına ve çocuklarına da zekât verilir. Buna göre ilim için çalışan ve zengin olan ailesinden ihtiyacı kadar yardım göremeyen öğrencilerin zekât kaynaklarından yararlanması caiz olur.
Veren El Alan Elden Üstündür
Bir mü’minde bulunması gereken özelliklerden birisi de kanaatkârlıktır. Müslüman ister fakir isterse zengin olsun kanaatkâr olmalıdır. Ebu Said’ül Hudri’den rivayet edildiğine göre Sevgili Peygamberimiz (ganimet veya zekât malından) altın dağıtıyordu. Bir adam gelip:
“Yâ Resûlallah! Bana da ver!” dedi. Resûl aleyhisselam verdi. Sonra üç kere daha gelip, biraz daha ver dedi ve arkasını dönüp gitti. Resûlullah (S.A.V.):
“Bir kimse geliyor, veriyorum. Üç kere daha gelip istiyor, yine veriyorum. Sonra arkasını dönüp gidiyor. Evine döndüğünde elbisesinde ateş taşımış olacaktır” buyurdu. (E-Tergip)
Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki: ”Çalışmayıp kendini sadaka isteyecek hâle düşüren, 70 şeye muhtaç olur.” (Tirmizi).
ZEKÂT VERİRKEN ŞU SIRAYI GÖZETMELİ
Muhtaç olmadan dilenen, ateş koru yutan kimse gibidir. (Beyheki). Mal biriktirmek için dilenen, ateş koru dilenmiş olur. (Müslim). Kendisinin veya çoluk çocuğunun katlanamayacakları bir ihtiyacı yok iken, dileneni Allahü Teâlâ ummadığı yer ve zamanda muhtaç eder. (Beyheki).
Dilenci, dilenmekteki vebali bilseydi, hemen dilenmekten vazgeçerdi. (Taberani).
”Gerçek yoksul, ihtiyacını karşılayacak bir şeyi olmayan, hatırlanmadığı için sadaka verilmeyen, kendisi de kalkıp kimseden bir şey istemeyen kişidir.” (Buhari).
Önce kardeşler, kardeş çocukları, amca, hala, dayı ve teyze, sonra diğer akraba ve komşular, bunlardan sonra mahallesinde ve oturduğu memleketteki fakirler. Aldığı zekât parasını günah yolunda harcayacak veya israf edecek olan kimselere değil, gerçek ihtiyaçları için harcayan fakirlere vermek daha iyidir.
Peygamber Efendimiz sadakanın ve zekâtın öncelikle akrabalara verilmesi konusunda şöyle buyurdular:
“Yoksula verilen sadaka bir sadakadır. Akrabaya verilen sadaka, sadaka ve sıla-i rahim olmak üzere, iki şey yerine geçer.” (Şir’at’ül İslâm, s: 185)
Zekât ve sadakaların öncelikle akrabalara verilmesi konusunda Peygamber Efendimiz şöyle buyuruyor:
“Ey Ümmeti Muhammed! Beni hak peygamber olarak gönderen Allah’a yemin ederim ki, muhtaç akrabası dururken başkasına sadaka veren kimsenin sadakasını Allahu Teâlâ kabul etmez. Nefsim yed-i kudretinde olan Allah’a yemin ederim ki, Kıyamet günü o kimsenin yüzüne de bakılmaz. “ (Tergip,Şir’at’ül İslâm, Muhammed Bin Ebûbekir, Şerheden:Seyyid Alizâde, tercüme: Lûtfullah Uyan, A. Fâruk Meyan, Zekât, Sadaka ve Sünnetleri Bölümü, sayfa: 180 İst. 1979)
Akrabaya verilen sadakadan daha faziletlisi, kendisine gizli düşmanlık besleyen ve sıla-i rahmi terk eden akrabasına vermektir. (Et-tergip, Şir’at’ül-İslâm, s: 186) Bu sayede düşmanlık ortadan kalkar sadaka sevgi ve barış köprüsü olur. Sıla-i rahmi yani akrabalık bağlarını kesen fakir sadaka sayesinde tekrar sıla-i rahme döner.

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER