Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Muharrem Günay
e-posta: YAZARIN TÜM YAZILARI

TAKVA SAHİPLERİ ALLAH’I ÇOK ANARLAR

Muharrem Günay 13 Eylül 2017 Çarşamba 13:33:42
 

Allah Kur’an-ı Kerim’de takva sahibi kullarından söz ederken şöyle buyuruyor:
“-Onlar geceleyin pek az uyurlardı. * Onlar seher vakitlerinde Allah’tan bağışlanma dilerlerdi. *- Onların mallarında isteyen ve istemeyen yoksullar için bir hak vardı.” (Zariyat, 51; 17-18-19)
Kısaca kulluğun başı zikir, sonu ise şükürdür. İşte Cenab-ı Hakk, bütün kullarını özel olarak başlangıcı ve sonucu içine alan bu iki vazife ile görevlendirilmiştir. Bu görevler, güzel bir şekilde yerine getirildikçe o nimet de ulaşacağı yere ulaşarak tamamlanacaktır. Fakat zikir, marifet ve bilgi ile şükür de nimet ile uyum içinde olacaktır. Hâlbuki Allah’ın mahiyetini hakkiyle bilmek, O’nu kendisi gibi bilmek demek olacağından bu, fani âlemde kullar için mümkün değildir. “Seni gerçek mahiyetinle bilip tanıyamadık.”
Bunun gibi Allah’ın nimetleri sonsuzdur. Mesela bir nefeste içli dışlı iki nimet vardır. Demek ki, sadece her nefeste iki şükür vaciptir. Bu durumda şükrü hakkıyla eda etmek de mümkün değildir. “Sana layık olduğun şekilde kulluk yapamadık.”
Demek ki bu ilahi hitap karşısında ilk duyulan şey acizlik ve yaratıcının kudretine teslim olma arzusudur. Gerçekten iman ve İslam’ın başı bu anlayıştır. En güzel zikir de (Lâilâhe illallah/Allah’tan başka hiçbir ilah yoktur.) kelime-i tevhididir.
Bu tevhidin ve teslimiyetin gereği de, bu acizlik içinde kendini, Allah’ın emirlerinin tek yürütme vasıtası bilerek, yöneltilen vazifeyi en güzel bir şekilde ve azami derecede yerine getirmek için yalnız Allah’tan yardım dileyip en iyi şekilde gayret sarf etmektir. İşte bu, şükrün kendisidir. Yani yüklenen sorumluluk imkân ve kabiliyet şartına bağlanmıştır. Fakat o kabiliyet, Allah’ın bir yardımı olduğu için onun da işin aslında bir sınırı ve sonu yoktur.
Bundan dolayı kul, Allah’ını zikirle O’ndan yardım diler ve kendine verilen kabiliyeti sarf eder. O kabiliyet, ona yapacağı işle beraber Allah’ın dilediği kadar gelir. İşte İslam, o acizlikten, bu sonsuz kudret ve kabiliyete intikaldir.
Şu halde her mümin: “Beni zikrediniz! Emri karşısında acizliğini hissederek önce “Ancak sana kulluk eder ve ancak senden yardım dileriz.” (Fatiha,1-4) Şeklindeki kesin sözünü hatırlayacak ve buna şükretmek için Allah’tan yardım dileyecektir. Kula kulluk etmeyecek, kulluğu yerine getirirken gösterişten, riyadan ve şirkten uzak duracak ihlâs içerisinde olacaktır.
Zikrin yapılışı, Zikir her zaman her yerde yapılabilir, belirli bir zamanı ve mekânı yoktur, bununla birlikte belirli prensiplere uymak zikrin verimini artırır,
1. Zikir yapılacağı zaman ağız su ile yıkanmalı veya diş fırçası ile fırçalanmalıdır,
2. Zikir kimsenin bulunmadığı ve temiz yerde yapılmalıdır,
3.Zikir edecek kimsenin en mükemmel bir sıfatta bulunması, mümkünse yüzünü kıbleye doğru çevirmesi uygun olur,
4.Zikirde kalbin huzuru için dil ile kalp birleştirilmelidir,
5. Abdestli olmayanın, cünübün, hayızlı ve nifaslıların kalp veya dil ile Tespih, Tahmit, Tekbir ve salâvat okumak suretiyle zikir ve dua etmeleri mümkündür,
6. Zikir esnasında verilen selama mukabele ve okunmaya başlayan ezana icabet etmek, görülen kötülüğü gidermek, sorana yol göstermek, uyku basmak gibi zikrin kesilmesini gerektiren bir durum ile karşılaşınca zikre ara verilebilir.

YAZARLAR

TÜMÜ

SON HABERLER