İsmail Hâmi Danişmend, “Eski Türk Seciye ve Ahlâkı” adlı eserinde Osmanlı’da yolculara ve misafire gösterilen ilgiye dâir, meşhur batılı seyyah Du Loir’in, Paris’te neşrolunan seyahatnâmesinden şunları nakleder:
Onların hayır ve hasenâtı yalnız insanlara değil, hayvanlara bile şâmildir
Bütün Osmanlı ülkesinde “imâret” denilen misafirhâneler vardır Buralarda vakfedenin koyduğu şart gereğince, hangi dîne mensub olursa olsun, bütün fakirlere ihtiyaçları nispetinde yardım edilir Bütün yolcular, imârethânelerde üç gün kalabilir ve kaldıkları müddetçe her öğünde birer tabak pilavla ağırlanırlar
Şehirlerde yol kenarlarında bu imâretlerden başka her türlü şahsa kapıları dâimâ açık duran ve “kervansaray” denilen umûmî binalar da vardır
Bazıları da hayrat olarak yol boylarında yolcuları susuzluktan kurtarmak için çeşmeler yaptırırlar Bazıları da şehirlerde sokaklardan gelip geçenler için sebiller inşâ ettirirler Buralarda tıpkı resmî dâirelerde olduğu gibi aylıklı memurlar vardır; vazifeleri isteyenlere su vermektir
Zenginler, hapishaneleri dolaşıp borcunu ödeyemediği için hapsedilmiş olanları kurtarırlar Zarûretlerini söylemekten utanan fakirlerin ihtiyaçlarını, misli görülmemiş bir hassâsiyet ve gizlilik içerisinde araştırıp onlara yardım ederler ”
Kuran’da bahsi geçen Hz. İbrahim’in konuklarını ağırlama şekli İslam ahlakının günlük hayata yansıyan en güzel örneklerinden bir tanesidir. Hz. İbrahim’in, evine gelen konuklara herhangi bir istekleri olup olmadıklarını sormadan, hemen kızarmış bir buzağı hazırlattırıp ikram etmiştir. Konukların aç oldukları halde kendilerine yapılan yemek ikramını nezaket icabı geri çevirmelerini engelleyen bu incelik, İslam ahlakının kişiye kazandırdığı aklın, ince düşüncenin ve merhamet anlayışının bir tecellisidir.