Gazeteniz Kocatepe’nin en çok okunanlar listesinin başında “Kısa-Kısa” başlıklı, “Kurtoğlu” mahlasıyla yazılan ve 1’inci sayfamızın sağ alt köşesinde yer alan köşesi yer alır.
1937 yılından bu yana Afyonkarahisar basının önemli bir aktörü olan ve 1965 yılından bu yana ailemiz tarafından yayınlanan Kocatepe Gazetesi’nin “korunması gerekli tescilli bir kültür varlığı”dır bize göre Kurtoğlu köşesi. “Emanet” kabul ettiğimiz bu geleneği sürdürmeye çalışıyoruz o nedenle…
“Anlayana” başlıkları ise, ben beni bildim bileli Kurtoğlu köşesinin vazgeçilmez başlıklarındandır. Tarihin derinliklerinden süzülüp gelen dörtlükler, irfan pınarlarından akan mana yüklü beyitler, günün anlam ve önemine göre, gündemdeki kişi ya da konuların özelliklerine göre “Anlayana” başlığıyla Kocatepe’nin sağ alt köşesinde yer bulur kendine.
Anlayan anlar, kime, ne, denilmek istendiğini… Anlayamayanlar ya da anlamak istemeyenler ise merakla anlama çabasını sürdürürler. Biraz da bu değil midir bizim mesleğimizin özeti; anlamak, anlatmak… Meraklandırıp öğrenmeye, iyiye, güzele, doğruya vesile olmak…
***
Kısa-Kısa köşesinde bizlerin tespitlerinin yanı sıra, sizlerden gelenler, iletilenler, duyurulanlar yer alır genellikle. Cumartesi günü Kurtoğlu’nun köşesinde yine bir dosttan ulaştırılan “Anlayana” başlığı ile yer alan bir beyit vardı:
“Âhir yine toprak olur tenler // Bilmem niye kibr eder edenler.”
Bu beyit aldı götürdü bizi bir yerlere…
***
Toplum içerisinde bir arada yaşayanlar arasında zaman zaman anlaşmazlıklar çıkar, normaldir. Lakin unutulmamalı ki; kavgalar/çekişmeler durup dururken çıkmaz. Hiçbir kavga tek taraflı değildir. Oranlar farklı olsa da her iki tarafta da muhakkak kusur vardır. Dolayısıyla huzur ve sükûn içinde bir arada yaşayabilmek için öncelikle kendimize bakmamız ve kendimizi bilmemiz şarttır.
Gazetelerde okuruz, ekranlarda seyrederiz bazen cinayet haberlerini. Katile, suçluya yöneltilir tüm suçlamalar, beddualar… Ama bir insanı, bir diğer insanı öldürmeye kadar götüren olaylar silsilesi gözden kaçırılır çoğu zaman. Hiçbir katili savunacak değiliz. Canilerin vahşetleri bu sözlerimizin kapsamı dışındadır. Lakin; istisnalar hariç kimse kimseye durduk yerde çatmaz.
Kendine bakmak, kendini bilmek yahut empati denilen kendimizi muhataplarımızın yerine koymak bütün dinlerde ve felsefî akımlarda önemli sayılmış, sosyal hayatın selameti için gerekli görülmüştür.
İnsanlığın babası Hz. Âdem’in yaratılışını düşünelim. Âdem aleyhisselam yaratılır yaratılmaz önce kendine bakmış ve ahsen-i takvim üzere yaratılmış olduğunu görünce “Yüce kudretiyle beni yaratan Allah, bütün noksanlıklardan münezzehtir” demiştir. Oysa şeytan kendine değil, muhatabına baktığı için Hz. Âdem’de “toprak”tan başka bir şey görememiş ve Allah’ın, melekler için “Âdem’e secde edin” emrine karşı çıkarak “Çamurdan yarattığın kimseye secde mi ederim” diye mukabelede bulunmuştur.
***
İmkan olsa da insanları şöyle bir sıraya sokabilsek her açıdan; Herkesin binlerce altı olduğu gibi, binlerce de üstü olduğunu görürüz o sıralamada. Sıralamadaki herkesin sonunun toprak olduğunu unutmadan…
Ömer Hayyam’ın
“Ovada her kızıl lalenin teni
Bir padişah kanıyla beslendi
Yerden biten şu mor menekşe yok mu?
Bir güzelin yanağındaki bendi
*
İnsan bastığı toprağı hor görmemeli
Kim bilir hangi güzeldir, hangi sevgili
Duvara koyduğun kerpiç yok mu kerpiç?
Ya bir şah kafasıdır, ya bir vezir eli…”
mısraları üzerine daha çok düşünmek gerek.
***
Bizim inancımıza göre Allah’ı bilmenin yolu kendimizi bilmekten geçer. Anadolu irfanının esprili ifadesiyle, İslâm’ın şartı beştir, altıncısı da kendini/haddini bilmektir.
Kendine bakmayan, suçu devamlı başkalarında arayan, herkesin kendine düşman olduğunu sanan kendini bilmezler başkalarındaki basit hataları görürler ama kendilerindeki büyük kusurları görmezler. “Kendi gözündeki merteği (gemi direğini) görmez, elin gözünde çöp arar” atasözü bu tip insanları anlatır.
Ziya Paşa’nın “Yıldız arayıp gökte nice turfa müneccim // Gaflet ile görmez kuyuyu reh-güzârinde (Birçok acemi müneccim, gökte yeni yıldızlar keşfedeyim derken gaflete dalarak yollarının üzerindeki kuyuyu görmez) dediği gibi…
***
Kısacası; toplumun en küçük birimi olan aileden başlayarak çarşıda, mahallede, makamda, köyde, kasabada, şehirde, ülkede ve nihayet yer kürede huzur içinde yaşayabilmenin yolu kendine bakıp, haddini bilmekten geçer.