Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Muharrem Günay
e-posta: YAZARIN TÜM YAZILARI

Fatihin Zehirlenmesi – Kocatepe Gazetesi

Muharrem Günay 7 Haziran 2012 Perşembe 03:00:00
  İstanbul’u fethederek ehl-i salibin son kal’asını yıkan, Hz. Peygamberin övgüsüne nail olan Fatih Sultan Mehmed’i ortadan kaldırabilmek için Venediklilerin on dört defa suikast girişiminde bulunduğu bilinmektedir. Venedikliler bu on dört suikast girişiminde de başarılı olamamışlar, ancak on beşincisinde bu büyük Türk hakanını bir Yahudi’ye zehirlettirerek öldürtmüşlerdir.
Maestro Jacopa adlı Venedikli bir Yahudi, sözde Müslüman olarak “Yakup” adını almış, daha sonra paşa unvanını da alarak “Yakup Paşa” olan bu Yahudi dönmesi bu dönemde Fatih’in özel hekimliği mevkiine kadar yükselmiştir. Venedikliler bu dönme Yakup Paşa ile iki yüz elli bin düka altın karşılığında Fatih’i zehirlemesi için anlaşmışlardır.
Cennetmekan Fatih Sultan Mehmed Han, 27 Nisan 1481 günü, emrindeki üç yüz bin kişilik bir ordu ile İtalya üzerine yürümek maksadıyla İstanbul’dan hareket etmiştir. İşte o gün Yakup Paşa adlı bu Yahudi dönmesi Fatih’i zehirlemeye başlamıştır. Yahudi hekimin zehirin miktarını giderek artırması sonucunda, Fatih’in ciğerleri parçalanmaya başlamıştır. Daha sonra padişah kan kusmaya başlamış ve 3 Mayıs 1481 Perşembe günü, Üsküdar’la Gebze arasındaki Hünkar Çayırı (Maltepe) denen yerde vefat etmiştir. Padişaha suikast yapıldığı hemen duyulmuş ve Yahudi dönmesi Yakup Paşa altınlarına kavuşamadan askerler tarafından paramparça edilmiştir.
Fatih’in vefat haberi üzerine Avrupa’da büyük şenlikler yapılmış ve papanın emriyle kiliselerde üç gün boyunca çanlar çalınmıştır.
“Avni” mahlasıyla şiirler yazan ve yazdığı şiirleri küçük bir divanda toplayan Fatih, zamanın usta şairleri arasında gösterilir. Aşağıdaki şiir O’nun din ve dünya görüşünü göstermesi açısından dikkate değerdir.
“İmtisal-i “câhidü fillah” olupdur; niyyetüm
Din-i İslâm’ın mücerred gayretidür gayretüm.
Fazl-ı Hakk u himmet-i cünd-i ricâlullah ile
Ehl-i küfri ser-te-ser kahr eylemekdür niyyetüm
Enbiyâ vü evliyâya istinâdüm var benim
Lûtf-i Hakk’dandur hemân ümmîd-i Feth ü nusretüm
Nefs ü mâl ile no’la kalsam cihanda ictihad
Hamdü-lillah var gazâya sâd hezârân rağbetüm
İy Muhammed mu’cizât-ı Ahmed-i Muhtâr ile
Umarım gaalib ola a’dâ-yı dîne devletüm.
(Niyetim Allah yolunda cihad etmektir. Bütün gayretim sadece İslâm içindir.
Niyetim, Allah’ın inâyeti, mâneviyat erlerinin himmeti ile, dinsizleri baştan başa kahr eylemektir.
Ben, Peygamberlere ve evliyalara dayanırım. Fetih ve başarı ümidim, sadece Allah’ın lütfüne bağlıdır.
Dünyada nefsim için çalışsam ve mal çokluğu ile güç kazansam ne önemi var. Allah’a hamdolsun, benim rağbetim gazayadır.
Ey Muhammed (s.a.v.) umarım ki, senin mucizelerinle, davletim din düşmanlarına galip gelecektir.)
Ataları gibi dünya nizamını -Nizâm-ı Âlami- kurmakla görevlendirildiğine inanan ve İ’layı Kelimetullah Ülküsü’nün takipçisi olan Fatih, kendisini “DÜNYA İMPARATORU” olarak görüyor ve cihanın sulhu-barışı davasını benimsiyordu. Tarihçi Kritovulus eserini Fatih’e ithaf ederken O’na:
“Allah’ın iradesiyle muzaffer galib, yenilmez, deniz ve karaların efendisi, hükümdarların hükümdârı, imparatorların en büyüğü Mehmed’e” ifadesini kullanıyordu… Fatih, İtalyan Langusto’ya Roma ve diğer kavimlerin tarihini okutuyordu. Bu müellif genç sultanın, İstanbul’un fethinden birkaç yıl sonra 1456’da, 26 yaşında iken, Avrupa hakkında bilgi edinmeğe çalıştığını ve Garp ülkelerinin haritasını önünde tuttuğunu yazdıktan sonra Fatih’in:
“Dünyada tek bir imparatorluk, tek bir iman, tek bir hükümdarın olması gerektiğini ve birleşmiş bir dünya için de İstanbul’dan daha münasip bir payitaht mevcut bulunmadığını, Hıristiyanlara hakimiyetin bu şehir sayesinde gerçekleşeceğini” söylediğini belirtir (O.Turan, TC.H.M. c.2, s.65)
Yine Sultan Fatih’in Allah’ın adını cihana hâkim kılmak ve İslâm dini ile âleme nizam vermek dâvası için Trabzon üzerine giderken “valide” diye hitap ettiği Uzun Hasan’ın annesi Sâra Hatun’a verdiği cevap çok mânidardır. Sarp yollarda bir çok zahmete katlanan, zaman zaman atından inerek yürümek zorunda kalan Fatih’e Sâra Hatun’un, “Oğul, ufacık Trabzon için tatlı canına bu kadar eziyet değer mi?” sözlerine Fatih, “Vâlide, İslâm’ın kılıcı bizim elimizde; (Devamı Yarın)

YAZARLAR

TÜMÜ

SON HABERLER