Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
İrfan Ünver NASRATTINOĞLU

İstiklâl Marşımızın Yazarı Mehmet Akif Ersoy 150 Yaşında

Millet olarak yitirdiğimiz hasletlerden birisi de VEFA duygusudur. Ya unutuyoruz ya da “amaaan sende” kabilinden ihmal ediyoruz. Osmanlı Devleti’nden, Türkiye Cumhuriyeti’ne geçiş aşamasında çok önemli fonksiyonlar icra etmiş ve İstiklâl Marşımızın sözlerini yazmış olan Şair Mehmet Akif Ersoy’da, yavaş yavaş unutulanlar arasına girmektedir. Şurada burada anma adıyla yapılan düzenlemeler asla yeterli değildir. Zira Mehmet Akif, sıradan bir insan değildir.
Mehmet Akif 20 Aralık 1873 tarihinde İstanbul’da dünyaya geldi. Babası, bugün Kosova Cumhuriyeti sınırları içerisinde olan, İpek’li medrese hocası Tahir Efendi, annesi Özbekistan’ın Buhara kentinden Anadolu’ya göç etmiş bir ailenin kızı olan Emine Şerif Hanım’dır. . Babasının mesleğinden dolayı Çanakkale Bayramiç ilçesinde yaşamışlardır. Hatta İstanbul’da doğmasına rağmen nüfus kaydı Bayramiç göstermektedir. Belirli bir dönem burada kaldıktan sonra İstanbul’a dönen Mehmet Akif ve ailesi İstanbul’un Fatih semtinde ikamet etmişlerdir. Şairin Nuriye adında bir de kız kardeşi bulunmaktadır.
Eğitim hayatına Fatih’te başlamış olan Akif, ilk olarak Emir Buhari Mahalle mektebi daha sonra fatih Merkez Rüştiyesine ortaöğrenimi için kayıt olmuştur. Aynı zamanda Arapça, Farsça, Fransızca dersleri alan Akif, oldukça geniş bilgi birikimine küçük yaşlarda başlamıştır. 1885 yılında Mülkiye İdadisine başlamış ise de babasının ölümü ve Fatih yangınında evlerinin yanması üzerine okulu bırakmak zorunda kalmıştır. O yıllarda açılan Ziraat ve Baytar mektebi’ne kayıt olup eğitim almaya bu okulda devam etmiştir. Okulu bittikten sonra Mehmet Akif Ziraat Bakanlığında memur olarak göreve başlamıştır.
Mehmet Akif Ersoy 2. Meşrutiyet öncesi meydana gelen İstibdat dönemine şiddetle karşı çıkmış bir yazardır. Buna karşı olarak arkadaşları ile birlikte İttihat ve Terakki Cemiyetine üye olmuştur. Edebi kişiliği 2. Meşrutiyet ile başlamıştır. Arkadaşları ile birlikte çıkarmış olduğu Sıratı Müstakim adlı derginin başyazarı olmuştur. Hem siyasi hayatta hem de edebi hayatta farklı başarılara imza atan yazar, İstiklal Marşını yazarak, halkımızın gönlünde taht kurmuştur.
Akif çeşitli okullarda ve Darülfünun’da ziraat, hayvancılık ve edebiyat dersleri vermiş; İslamcılık akımının en büyük savunucularından olmuş, eserlerinin büyük kısmını Sırat-ı Müstakim ve Sebilürreşad dergisinde yayımlamıştır. 1908 yılında Ebu’l-Ula Zeynel Abidin ve Eşref Edip tarafından yayımlanmaya başlanan Sırat-ı Müstakim, 1912 yılında Sebilürreşad adını almış, Eşref Edip ile birlikte başmuharrir olarak dergiyi çıkarmaya devam etmiştir. Merhum babamın abone olmasından dolayı benim de çocukluk ve ilk gençlik yıllarımda ilgi ve zevkle okuduğum okuduğum bu dergideki edebi zenginliği hiç unutmadım.
Balkan Savaşları sırasında Müdafaa-i Milliye Cemiyeti’nin halkı aydınlatma faaliyetlerine katılan Mehmet Akif, I. Dünya Savaşı sırasında Teşkilat-ı Mahsusa (Millî istihbarat) tarafından Berlin’e gönderilmiş, orada İtilaf Devletleri adına savaşırken, Almanlara esir düşmüş Müslüman askerlerin kamplarını ziyaret etmiş ve “Berlin Hatıraları” şiirini bu sırada yazmıştır. Almanya’dan döndükten sonra Teşkilat-ı Mahsusa tarafından Necid’e gönderilmiştir. Buradan dönüşte Medine’ye uğrayarak Hz.Muhammed’in ravzasını ziyaret etmiş, bu seyahati “Necid Çöllerinden Medine’ye” şiirini yazmasına ilham kaynağı olmuştur. 1918 yılı Temmuz ayında Mekke Emiri’nin daveti üzerine Lübnan’a gitmiştir. Ağustos ayında Şeyhülislamlık dairesine bağlı Dar’ül Hikmet’il-İslamiye adlı ilmi ve siyasi kuruluşun başkâtipliğine atanmış, Ocak 1920’de ise aslî üyesi olmuştur.
I. Dünya Savaşı’nın bitiminde Mondros Ateşkes Antlaşması’nın imzalanmasının ardından İzmir’in işgal edilmesi ve manda söylemleri üzerine Millî Mücadele’ye katılmaya karar vermiş ve 1920 yılının Ocak ayı sonunda Hasan Basri Çantay’ın daveti üzerine Balıkesir’e gitmiştir. 23 Ocak 1920’de Zağanos Paşa Camiinde halkı düşmana karşı mücadelede birlik olmaya çağırmış; o vaazı İzmir’e Doğru gazetesinde ve Sebilürreşad’da yayımlanmıştır. Balıkesir’den İstanbul’a dönüşünde hükümetin ve İtilaf Devletlerinin baskısı artmıştır. Bu dönemde Sebilürreşad idarehanesi, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin İstanbul’daki bağlantı noktalarından biridir. Ankara’nın gönderdiği haber ve talimatlar kurye aracılığıyla dergi idarehanesine getirilerek buradan İstanbul’daki Millî Mücadelecilere ulaştırılmaktadır.
İstanbul’un işgali sonrası. Mustafa Kemal Paşa’nın daveti üzerine oğlu Emin’i yanına alarak yola çıkmış, zorlu bir yolculuktan sonra 24 Nisan 1920’de Ankara’ya ulaşmıştır. Türkiye Büyük Millet Meclisi bahçesinde Mustafa Kemal Paşa ile karşılaşmışlar, Paşa onları beklediğini, tam zamanında geldiklerini, görüşmek için uygun vakitte onları ziyaret edeceğini söylemiştir. Mehmet Akif’in Ankara’ya gelişi büyük sevinçle karşılanmış, Hâkimiyet-i Milliye ve Açıksöz gazetelerinde bu habere yer verilmiştir. Sebilürreşad dergisi Ankara’da çıkarılmaya başlanmıştır. Ankara’ya gelişinden kısa bir süre sonra Burdur milletvekilliğinden istifa eden Miralay İsmail Hakkı Bey’in yerine Mustafa Kemal Paşa’nın isteği doğrultusunda aday gösterilen Mehmet Akif, 5 Haziran 1920 tarihinde milletvekili seçilmiştir. Aynı zamanda Biga’dan da milletvekili seçilen Akif, sadece bir yerden milletvekili olabileceği için Burdur milletvekilliğini tercih etmiştir.
Mehmet Akif, Kuva-yı Milliye Hareketinin başarılı olması için verdiği vaazlarla halkın birlik ve beraberlik içerisinde hareket etmesinde etkin rol oynamıştır. Anadolu’nun farklı yerlerinde çıkan iç isyanların bastırılması için halkı bilgilendirmek, Millî Mücadeleye karşı yöneltilen olumsuz propagandayı boşa çıkartmak için teşkil edilen Encümen-i İrşat ve Heyet-i Nasiha’da görev almış, bu amaçla pek çok yere giderek, halka hitaben konuşmalar yapmıştır. Afyon, Sandıklı, Dinar, Eskişehir, Burdar, Antalya, Konya ve Kastamonu’da yaptığı konuşmalarda Milli Mücadelenin önemini anlatmış, halkı birleşmeye çağırmıştır.
1920 yılının Eylül ayında Erkân-ı Harbiyye Riyaseti (Genelkurmay Başkanlığı)’nın talebi üzerine Maarif Vekâleti (Milli Eğitim Bakanlığı) millî marşın yazılması için harekete geçerek ödüllü bir yarışma düzenlemiştir. Akif’in Tacettin Dergâhında yazdığı İstiklal Marşı, T.B.M.M.’nin 12 Mart 1921 tarihli oturumunda milli marş olarak kabul edilmiştir.
Mehmet Akif, Millî Mücadelenin kazanılması ve I. Meclis’in feshedilmesi üzerine Mayıs 1923’te İstanbul’a dönmüştür. 1923 yılından 1925 yılına kadar son Osmanlı Sadrazamlarından Sait Halim Paşa’nın kardeşi Abbas Halim Paşa’nın daveti üzerine Mısır’a gitmiş, kışları orada geçirmiştir. Ekim 1926 yılından Haziran 1936 yılına değin Mısır’da yaşamış, Türkiye’ye hiç gelmemiştir. Mısır’da “el-Câmiatü’l Mısriyye Üniversitesi”nde Türk edebiyatı derslerine girmiştir. 1925 yılında Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından alınan karar doğrultusunda Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından Kur’an mealini yazması için görevlendirilmiştir. Meal üzerinde uzun yıllar çalışıp tamamlamışsa da yayımlatmamıştır. Mısır’da maddî imkânsızlıklar yanında ailevî sıkıntılar nedeniyle zor günler geçiren Mehmet Akif, 1935 yılında karaciğer hastalığının seyrinin kötüleşmesi nedeniyle 17 Haziran 1936’da İstanbul’a dönmüştür. Tedavi görmesine rağmen durumu kötüleşmiş ve 27 Aralık 1936’da İstanbul’da vefat etmiş, Edirnekapı Mezarlığı’nda toprağa verilmiştir.
1898 yılında Tophane-i Âmire Veznedarı Emin Bey’in kızı İsmet Hanımla evlenen Mehmet Akif’in, Cemile, Feride, Suad, İbrahim Naim, Emin ve Tahir olmak üzere altı çocuğu olmuştur. Çocuklarından İbrahim Naim bir buçuk yaşında iken hayatını kaybetmiştir. Mehmet Akif yirmi yaşında Kur’ân-ı Kerîm’i ezberleyerek hafız olmuştur. Musikiye merakı olduğu gibi, yürüyüş, güreş, yüzme, gülle atma, binicilik ve kürek sporları yapmıştır.
Millî Şairimiz Mehmet Akif’in şiirlerini topladığı Safahat adlı yedi kitaptan oluşan eseri (Safahat, Süleymaniye Kürsüsünde, Hakkın Sesleri, Fatih Kürsüsünde, Hatıralar, Âsım, Gölgeler) dışında tefsirleri, vaaz ve hutbeleri, makaleleri, tercümeleri, mektupları bulunmaktadır.

İSTİKLÂL MARŞI
Kahraman Ordumuza
Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak;
Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak.
O benim milletimin yıldızıdır, parlayacak;
O benimdir, o benim milletimindir ancak.
Çatma, kurban olayım çehreni ey nazlı hilâl!
Kahraman ırkıma bir gül, ne bu şiddet bu celâl?
Sana olmaz dökülen kanlarımız sonra helâl,
Hakkıdır, Hakk’a tapan, milletimin istiklâl.
Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım.
Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım!
Kükremiş sel gibiyim; bendimi çiğner, aşarım;
Yırtarım dağları, enginlere sığmam, taşarım.
Garb’ın âfâkını sarmışsa çelik zırhlı duvar;
Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddim var.
Ulusun, korkma! Nasıl böyle bir îmânı boğar,
“Medeniyet!” dediğin tek dişi kalmış canavar?
Arkadaş! Yurduma alçakları uğratma sakın;
Siper et gövdeni, dursun bu hayâsızca akın.
Doğacaktır sana va’dettiği günler Hakk’ın…
Kim bilir, belki yarın… belki yarından da yakın.
Bastığın yerleri “toprak!” diyerek geçme, tanı!
Düşün altındaki binlerce kefensiz yatanı.
Sen şehîd oğlusun, incitme, yazıktır atanı;
Verme, dünyâları alsan da, bu cennet vatanı.
Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki fedâ?
Şühedâ fışkıracak, toprağı sıksan şühedâ!
Cânı, cânânı, bütün varımı alsın da Hudâ,
Etmesin tek vatanımdan beni dünyâda cüdâ.
Ruhumun senden, İlâhî, şudur ancak emeli:
Değmesin ma’bedimin göğsüne nâ-mahrem eli!
Bu ezanlar-ki şehâdetleri dînin temeli
Ebedî yurdumun üstünde benim inlemeli
O zaman vecd ile bin secde eder –varsa- taşım;
Her cerîhamdan, İlâhî, boşanıp kanlı yaşım,
Fışkırır rûh-i mücerred gibi yerden na’şım;
O zaman yükselerek Arş’a değer, belki başım.
Dalgalan sen de şafaklar gibi ey şanlı hilâl;
Olsun artık dökülen kanlarımın hepsi helâl.
Ebediyen sana yok, ırkıma yok izmihlâl:
Hakkıdır, hür yaşamış bayrağımın hürriyet;
Hakkıdır, Hakk’a tapan milletimin istiklâl!

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER

Afyon Haber Son Dakika Afyon Namaz Vakti