Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
İrfan Ünver NASRATTINOĞLU

KAPI KOMŞUMUZ İRAN (2)  

 

SADDAM: “AMERİKA’DAN DOSTLUK BEKLEMİYORUZ”

 

“ABD İran’a yedek parça ve silah gönderirse, Irak’ın tutumu ne olacaktır?” biçimindeki bir soruya Saddam’ın verdiği şu cevap ilginçti:

“Biz Amerika’dan bir dostluk beklemiyoruz. Onların İran’a silah sevketmeleri bizi korkutmaz. İran’a Fantom ve F-5 uçakları sattılar. Hem de karaborsa yolu ile sattılar. Biz şimdiye kadar bakkaliye usulü ile silah ve uçak satıldığını hiç işitmemiştik. Ne olursa olsun biz yine de korkmayız ve o silahlara karşı koyacak bizim de silahlarımız var. Yeter ki bizim haklarımızı kabul etsinler. Aslında onların silah eksikleri yoktu, sadece hak eksikleri vardı. Çünkü onlar batı yanlısı idiler. Onlara akıl ve mantık yolu ile hitap ettik, ama anlamadılar. O sıralarda Beni Sadr; ‘İran ordusu Bağdat’ı işgal etmeye kalkarsa bu sefer engelleyemeyiz’ diyordu. Oysa Irak ordusu 550 km.lik sınır boyunca, 60 km. İran topraklarına girmiştir…”

“Savaş Irak’ın ekonomik durumuna nasıl etki yaptı?” sorusuna şu cevabı vermişti:

“Biz savaşın başlangıcında, İran’ın ekonomik değer taşıyan hedeflerini bombalamaktan kaçınmıştık. Oysa İran 24 Eylül 1980’de Basra’daki petrol kuyularını bombaladı. Aslında onlar gerçek savayı 04 Eylülde başlattılar ve bizim Hanekin, Mendilli ve Zerkatiye kentlerimizi bombaladılar. Bunlar İran’ın resmi bildirilerinde de vardır. Kalkınma planımızı uygulamaya devam ediyoruz. Bugün Planlama Bakanımızı ziyaret ettim ve 1981 yılı kalkınma planını inceledim. Savaşa kapılıp kalkınmamızı terk edemeyiz. Nükleer santralimizi bombaladılar. Onda ne kadar zarar olursa olsun, daha iyisini kurabiliriz. Siyonizmin bunda çıkarları vardır ve İran’ı üzerimizi ittiler. Kalkınma planı savaştan çok az etkilenebilir. Bazı yabancı ülke şirketlerinin Irak’ı terk etmelerini gelecekte elbette değerlendiririz. Savaş sürerse İran daha çok ezilecektir. Bizde bundan mutlu olmayız.”

Soru: “Elinizde kaç İranlı esir var? İran petrol bakanını görmek isterdik…”

Cevap:”Bazı devletlerden İran petrol bakanını serbest bırakmamız isteniyor. Niye serbest bırakalım? Biz bakanı Paris’in Şanzelize caddesinde dolaşırken yakalamadık ki! Herhangi bir savaş esirini uygulanan sistemi ona da uyguluyoruz. Eğer ben Tahran caddelerinde dolaşsaydım İranlılar bana ne yaparlardı?”

Soru: “Kuzistan bölgesini Irak’a mı katacaksınız? Özerklik mi vereceksiniz? Özerklik verilirse bölge İran’a mı, Irak’a mı bağlanacaktır?”

Cevap: “İran haklarımızı kabul ederse, topraklarından çekiliriz. İran içinde bulunan Azeriler, Kürtler, Araplar kendilerine yeni bir yol çizerlerse, onlar buna karar verirler. Humeyni’den istenen şey İran’ın sınırlarını belirlemesidir.”

Acaba halk Irak-İran savaşı için ne düşünüyordu?… Ben daha çok bunu merak etmiştim. Türkler, Kürtler, Süryaniler ve hatta Araplar ne düşünüyorlardı? Gerçek olan bir şey vardı ki, tüm iktidar gücü Saddam’ın elindeydi. Silahlı kuvvetler tamamen onun güdümündeydi. Başında bulunduğu SABP onun elindeydi. Hükümete egemendi. Bir de parlamento vardı ama, orada da Saddam aleyhinde tek kelime söylenemezdi. Kısacası Saddam, iktidarının ilk yıllarında bir diktatördü. Bu özelliği, her geçen yıl daha da artacak ve kendi felaketini kendisi hazırlayacaktı!..

Abbas, bizim gruba, sabah saat 09.30’da hazır olmamızı tebliğ etmişti; ama mutad veçhile, kendisi 12.00’de gelmiş ve 12.15’de Basra’ya müteveccihen, Bağdat’dan hareket edebilmiştik. Irak hükümeti, ülkesiyle ilgili olumlu birşeyler gösterebilmek, propaganda yapabilmek için, çok para harcıyordu ama, zamanlamaya uymamaları, konuk ağırlamada zayıf kalmaları, aleyhlerine olumsuz puan olarak kaydediliyordu.

Rezilane bir yolculukla, 10 saat sonra Basra’ya ulaşabilmiştik! Yolda yenilen birer porsiyon şiş kebabının parası sorun olmuştu. Çay ve su içemedik. Mazot almak ayrı bir problemdi. Hamdan oteline yerleştik ama, ne yiyecek vardı, ne içecek! Sadece parası olan için barda alkollü içki vardı. Saat 24.00 sularında yiyecek bir şeyler bulup getirmişlerdi.

Bakanlık görevlisi Abbas efendi, benim için tek yataklı bir oda bulamamıştı ama, Gazeteci Sadettin Peksoy kişisel çabasıyla, 304 no.lu odayı bana tahsis ettirmişti. Aslında bu Hamdan oteli, daha önce eşimle birlikte kaldığımız otelden daha güzel ve yeniydi. Ama servis zayıftı.

İRAN TOPRAKLARINA GİRİYORUZ

Bir kez daha Basra’ya gelmiştim. Şattülarap burada idi ve nehrin karşı yakasında Abadan ve Hürremşehr (Muhammarah) vardı. Savaş da buralarda cereyan ediyordu.

Sabah saat 06.15’de kalkıp, hemen giyinerek, otelin lobisine inmiştim. Zira 06.30’da hazır olmamız söylenmişti. Hamdan oteli gerçekten güzel bir oteldi. Avrupai anlamda bir resepsiyon ve güzel görevlileri vardı.  Kahvaltıdan sonra otelin önünde bir gezinti ve alışveriş yapmıştım.

09.15’de otelden ayrılmıştık. İki İngiliz gazeteci de bizimle beraberdi. Basra’nın dışına çıkarken Şattülarap’tan geçmiştik. Fotoğraf çekmek yasaktı. Liman, tersane, hava alanı…. Şattülarap otelinin çevresinde de askeri önlemler vardı. Artık nehrin öte yakasındaki Irak’ın tamamen ele geçirdiği Muhammara (Hürremşehr) kentine, yani İran topraklarına girebilirdik. Haşim Şebib burada nasıl hareket etmemiz gerektiği hususunda devamlı uyarılarda bulunuyordu.

Köprüyü geçince askeri bir barikatla karşılaşmıştık.  Toyota Coasker marka minibüste 13 Türk gazeteciydik. Yanımızda iki de İngiliz gazeteci bulunuyordu. Haşim Şebib, Abbas Abidin, bakanlık temsilcisi Selam ve şoförümüz İbrahim ile birlikte 18 kişi oluyorduk.  Başlarında bir astsubay bulunan kırmızı bereli askerler arabayı durdurup Haşim’in elindeki belgeleri incelemişlerdi. Daha önce İran’a giden arkadaşlar, bu ülke hakkında bilgi veriyorlardı. Erhan Akyıldız, her 3 İranlıdan birinin Türkçe bildiğini; gazeteciye “habernigar” dediklerini söylemişti. Araplar da gazeteciye “sahafın” diyorlardı.

Sonra ikinci bir barikatla karşılaşmıştık. Hurma ağaçlarının altına gizlenen askeri araçlar görülüyordu. O esnada SSCB yapımı bir helikopter üzerimizde dolanıyordu. Yol üzerinde köylerde görmüştük. Buralarda yaşayan insanlar topun ağzındalardı… ve bir barikat daha geçerken, her nöbetçinin kendi bölgesinden sorumlu olduğunu söylüyorlardı. Koyun sürüleri, yol yapımı ile ilgili araçlar, gereçler görülmekteydi. Bir taraftan asfalt kaplama çalışmaları yapılıyordu. Güzelim hurma bahçeleri askeri araçlarla doluydu.

MUHAMMARA (HÜRREMŞEHR)

İran’a Şelemçe’den girmiştik. Oradaki demiryolu, Irak-İran sınırını belirliyor olmalıydı? İran’a ait birçok askeri aracın tahrip edilmiş olduğunu görmüştük.  Orada kısa bir süre mola verirken, bizimkiler deklanşörlere basmaya başlamışlardı. Kısa bir yol aldıktan sonra karşımıza çıkan demir köprüyü de geçip, Hürremşehr’e girmiştik. Irak harekâtından hemen sonra İranlılar bu köprüyü atmak istemiş, fakat başaramamışlardı. Yanımıza gelen bir asker, şoförümüz İbrahim’e; “köprüyü geç ve arabayı kenara çek, dur”  diye talimat vermiş, şoför de bu emre uymuştu! Az sonra yeri göğü sarsan bir top atışına tanık olmuş, bize yakın bir bölgeye düşmüş olduğunu öğrenmiştik. O sırada ben hemen boylu boyunca yere uzanmıştım. Haşim Şebib o durumda fotoğraf çekmeye çalışanları fırçalamıştı! Bu şehir Irak’ın eline geçince, Arap asıllılar kalmışlar, fakat Acemler’in hepsi şehri terk etmişlerdi. İran, şehre birkaç kez top atışı yapmış, sonra vazgeçmişti.

Irak’ın işgali altındaki bu İran şehrinde adım adım dolaşıyorduk. Yer yer Iraklı askerlerle siviller zafer işaretleri yapıyorlardı. Limanda Yugoslavya bandıralı bir vapur vardı. Bir de artık hiçbir işe yaramayan Fransız gemisi duruyordu. Irak saldırısından evvel başka gemiler de varmış ama, bunların limanı terketmelerine izin verilmişti. Burası İran’ın en büyük limanıydı. Top atışıyla yıkılan bir marketin önünde, malzeme taşımakta kullanılan bir araç duruyordu. Bira fabrikası yerle bir edilmişti.

Gazeteci arkadaşım Ender Yoldar’la Saddam’n yayındayız

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER

Afyon Haber Son Dakika Afyon Namaz Vakti