Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
İrfan Ünver NASRATTINOĞLU

KARACA AHMET -I-

1970’li yıllarda Prof.Dr.Rasim Adasal Başkanlığında Ankara Üniversitesinde görevli akademisyen bilim adamları Prof.Dr.Feridun Nafiz Uzluk, Doç.Dr.Coşkun Şarman, Doç.(Prof.) Dr.Recep Doksat, Dr.Gülören Ünlüoğlu Afyonkarahisar’a gelerek, Karacaahmet Köyünde tetkiklerde hazır bulunmuşlardır. Tetkik sırasında hastalarla görüşülmüş, köylülerden bilgi alınmıştır.
Prof.Adasal, Anadolu’da ruh hastalarının ümit kapısı olarak gördükleri Karacaahmet Türbesindeki tedavi hakkında şunları söylemiştir:
“…Bu tedavinin esası, bugün yaptığımız elektroşokta olduğu gibi, direkt, yani biyolojik şok değildir. Bu daha ziyade ruh hastası da olsa, inancı bulunan bir insanın, gece tecrit halinde, nefsiyle karşı karşıya gelmesi, nefsiyle savaşmış, daha doğrusu psikanalizin de öne sürdüğü, ruh savunma mekanizmasını uyarmak suretiyle bir manevi temizleme yapması esasıdır… Genel olarak burada tedavi görenler saralı, bunak ve buna benzer organsal psikiyatrik ruh hastaları olmadığından, sonuçların müspet olduğu söylenmektedir. Esasen halen memleketimizdeki ruh hastalarının büyük kısmı modern psikiyatrik merkezlere gittiği için, nihayet manevi inançları kuvvetli bazı ailelerin, daha çok günlük olaylara bağlı reaktif ruhi bozuklukları olan hastaları getirirler…
Karaca Ahmet Sultan, bir Horasan şehzadesi olarak Anadolu’ya geldikten sonra, birçok savaşta cengaverlere yardım etmiş, bir çok ruh hastasını, bir sinir ve ruh hekimi gibi kendine has manevi metodlarla tedavi eden, bunu torunlarına veraset şeklinde bırakan, büyük bir ruh bilginidir. Birinci Murad’ın ölüm tarihi olan 1390’dan önce öldüğü ve uzun müddet yaşadığı anlaşılmaktadır…”
Prof.Adasal, daha sonra sözlerine şunları eklemiştir:
“Bugünün en pratik ruhsal tedavilerinden biri de hastanın doktoruna ve hekimliğine inanması, hekimin maddi düşüncelerden evvel hastasının sağlığını düşünmesi, güven telkin etmesi, yani destekleyici manevi tedavidir. Bütün bunlar bize, Hristiyanlık dünyasında ruh hastaları, zindan nev’inden tımarhanelere kapatılırken Türklerin insan ruhuna ve hastalığına vermiş oldukları önemi gösterir. Bence Karacaahmet köyündeki türbede tedavi, bugünkü şekliyle devam edemez. Modern ruh hekimliği ilerledikçe günün birinde izleri kalmayabilir. Karacaahmet Sultanın ismini yaşatmak için bu tarihi köyde modern bir akıl hastanesi, özellikle manevi şifalar sağlayan bir yurt açmak gerekir. Esasen artık ruh hastalarını, Bakırköy’deki gibi 3500 ruh hastası olan yerlere toplamak doğru değildir…”
Bunlar Prof.Rasim Adasal’ın, Karacaahmet’le ilgili görüş ve düşünceleridir. Demek ki, gerek Adasal ve gerekse beraberinde Afyon’a giden Akademisyenler Karacahmet türbesinin manevi telkin yolu ile ruh hastalarını iyi edilebileceği görüşündedirler.
Kaynaklar
Karacaahmet’le ilgili birçok kaynak mevcuttur. Örneğin; Bunlardan başlıcaları;
*Evliya Çelebi Seyahatnamesi,
*Seyyit Ahmet Dede’nin “Mecmuai Tevarihi Mevleviye”,
*Edip Ali Bakı’nın “Eski bir Türk Halk Hekimi
Karaca Ahmet ve Delileri Tedavi Yurdu”,
*Dr.Hikmet Tanyu’nun “Ankara ve Çevresinde Adak ve Adak
Yerleri” adlı eserleridir.
Burada Afyonkarahisar yöresinde anlatılan, “Karacaahmet Efsanesi” ile yöre minarelerinde sık sık okunan bir ilahiyi de, (maneviyata inananlar için belki yararı olur) düşüncesiyle sunmak isterim.
Efsane
Horasan erlerinden Karaca Ahmet, doğduğu yerden Anadolu’ya göç ederek, Afyonkarahisar’ın Tez Hüyük yöresine gelip çadırını kurmuş ve burayı kendisine yurt edinmiş. Yörenin beyi, durumu öğrenmek için kahyasına buyurmuş:
-Git, bak bakalım, şu karşıda çadır kuran kimdir?
Kahya koşarak gidip, Karaca Ahmet’le konuşmuş ve,
-Birlikte beyimizin yanına gidelim, demiş.
Karaca Ahmet, beyin huzuruna eli boş gidilmez demiş, bir eline mendil alarak, söğüt ağacından kopardığı elmaları doldurmaya başlamış. Elma mevsimi değilmiş, üstelik çevrede elma ağacı da yokmuş. Meçhul adamın söğüt ağacından elma topladığını gören kahyanın ağzı açık kalmış.
Beyin bir kızı varmış. Son derece güzel olan bu kız, ne yazık ki akıl hastası imiş. Sık sık yanındakilere saldıran kızın zararlı olmaya başlaması beyi çok üzüyormuş.
Hasta kız, yine azgın bir halde iken, Karaca Ahmet ile kahya, beyin huzuruna girerler. O anda bir mucize olur, kız bağırıp çağırmayı bırakır ve uslu uslu oturur. Kahya, beyin yanına varır ve söğüt ağacından elma toplama hikayesini, kulağına fısıldar.
Bey, Karaca Ahmet’in kimliğini öğrenince iltifatlarda bulunur ve konuğu olduğunu söyler. Sohbet esnasında kızının durumu ile ilgilenmesini ister. Karaca Ahmet hasta kızla ilgilenir ve kısa bir süre sonra kız, normal hale döner.
Bey, kızını Karaca Ahmet’le evlendirir ve kırk gün kırk gece düğün yaparak, mutluluklarını temin eder. Bundan sonra Karaca Ahmet, devrinin en ünlü hekimleri arasında yer alır ve binlerce akıl hastasını iyi eder.
Bundan sonra Karacaahmet Köyü camiinin minaresinde her sabah ezanında, Ramazan ve kandil gecelerinde, özel bestesi ile şu ilâhi okunmaya başlar:

Karacaahmet ulu veli
Akıllanır gelen deli
Karşısında Hayranbalı (1) (Köyde mezarı olan ulu kişidir)
Sultan Karacaahmet Sultan
Eşref oğlu kâmil insan

Türbesinin önü yazı (2) (Kırsal kesim demek)
Etrafı hep koyun kuzu
Yetişindi Bayram Gazi (3) (Köyde makamı olan eren)
Sultan karacaahmet Sultan
Eşref oğlu kâmil insan

Türbesinin önü ahlat
Ahlat değil o bir hikmet
İmdat eyle Karacaahmet
Sultan Karacaahmet Sultan
Eşref oğlu kâmil insan

Dervişleri giyer aba
Anlar gezer tekke türbe
Karşısında Gözcü Baba (4) (Köyde makamı olan bir velî)
Sultan Karacaahmet Sultan
Eşref oğlu kâmil insan
Kimdir?
Tüm kaynaklar Karaca Ahmet’in, Horasanlı bir Türkmen Beyinin oğlu olduğunu kaydetmiştir. Tarihsel bilgiler çelişkilidir ama onun Osmanlı Devletinin ikinci padişahı Orhan döneminde Anadolu’ya geldiği hususunda fikir birliği vardır.
Karacaahmet, Afyonkarahisar’a çok yakın bir köydür. Bu köy adını Karaca Ahmet adlı kişiden almıştır.
Kimdir bu Karaca Ahmet? Neden, nasıl ve nereden gelmiştir? Bu sorulara verilen cevaplar değişik ve çelişkilidir. Bilinen ve halkın da inandığı şey, bu zatın bir halk hekimi olduğudur.
Bilinen gerçek odur ki, Karacaahmet’le ilgili araştırmalar ve yayınlar yeterli değildir.
Türkiye’de, Yunus Emre gibi, Karacaoğlan gibi, Karacaahmet’e atfedilen birçok mezarlar (makamlar) bulunmaktadır. Halka mal’olan, halkın sevip benimsediği insanların, her yerde makamlarının olması doğaldır. Hatta, Sarı Saltuk Baba gibi, kişilerin, çeşitli ülkelerde de makamları görülmekte ve her ırktan ve her dinden insanlar, bu makamlara giderek, onlardan medet ummaktadırlar.
Karacaahmet ile ilgili araştırmaların ve yayınların, Afyonkarahisar dahilinde de yapılması ve bu işlevi, Kocatepe Üniversitemizin üstlenmesini bekleriz…
Zuhuri Danışman’ın yayınladığı, 15 ciltten oluşan Evliya Çelebi Seyahatnamesi’nin bazı ciltlerinde Karacaahmet adına rastlanmaktadır. Evliya Çelebi dolaştığı bazı yerlerde bu adın verildiği tekkelere ve zaviyelere rastlamış ve notunu almıştır. Örneğin;
1. Çorlu’da Karacaahmet tekkesi, (C.5, s.183)
2. Karacaahmet Sultan mahallesi, (C.5, s.182)
3. Bulgaristan Eski Zağra’da, Karacaahmet Dede, (C.5, s.263)
4. Edirne’de Karacaahmet Sultan Tekkesi (C.6, s.7)
5. Mihaliç’te Karacaahmet Paşa Camii ve Karacaahmet Tekkesi, ve Karacahmet Zaviyesi, (C.8, s.150)
6. Denizli – Tavas’ta Dışkale’de, Karacaahmet Sultan Merkadı (C.13, s.133)
Ayrıca değişik kaynaklardan öğrendiğimize göre İstanbul-Üsküdar, Manisa, Aydın, Sivrihisar, Göynük, Akhisar-Karaköy, Eşme-Karacaahmet, Manisa-Horoz Köyü’nde de Karacaahmet’e atfedilen makamlar, türbeler bulunmaktadır.
Bunlar Evliya Çelebi’nin gidip gördüğü yerlerdeki saptamalardır. Kuşkusuz daha pek çok yerde, Karacaahmet adını taşıyan makamlar vardır ve olması da doğaldır.
O’nun Makedonya’da da bir makamının olduğu biliniyor. Ancak, o makamda medfun olan şahsın adının Aziz George olduğu söylenmekte; bunun nedeninin ise, Hristiyanların da onun vasıtasiyle İslâm dinine yaklaştırılması olduğu izah edilmektedir. Bilindiği gibi, Makedonya’nın Ohri kentindeki Sarı Saltuk makamı da Aziz Naum isimli bir Hristiyan din adamına mal edilmektedir!…
Yukarıda değindiğim gibi, Karaca Ahmet Sultan’a sahip çıkan kentlerimizin sayıları bir hayli fazladır. Bunlar arasında en etkin olan yer İstanbul-Üsküdar’dır. Buradaki insanlarımızın inançları odur ki; Karaca Ahmet Sultan, Hacı Bektaş Veli’nin yanında dervişlik hizmeti yapmıştır. Üsküdar sınırları içinde, Gündoğumu Caddesi ile Nuhkuyusu Caddesi’nin birleştiği köşede “Karacaahmet Sultan Dergahı” ve türbesi vardır. Türbe Kanuni Sultan Süleyman’ın Bektaşi tarikatına mensup eşi Gülfem Hatun tarafından yaptırılmıştır. Üsküdar’da bulunan ve Türkiye’nin en büyük mezarlığı olan Karaca Ahmet Sultan mezarlığı çok eski bir Yeniçeri ve Bektaşi mezarlığıdır. Üsküdar Nuhkuyusu Caddesi Üzerince türbesi bulunan Kartal Baba, Karaca Ahmet’e bağlı bir Bektaşi Babasıdır. Dergahın bulunduğu Çiçekci, Bağlarbaşı ve İbrahimağa gibi yerleri de içeren bölge, 1481 yılında Padişah II. Beyazıd tarafından Karaca Ahmet Sultan Bektaşi Vakfına bağışlanmıştır.
Üsküdar Nuhkuyusu Caddesi Üzerinde bulunan Kartal Baba Tekkesi ve Kısıklı Nurbaba Caddesi üzerinde bulunan Nurbaba Tekkesi de Karaca Ahmet Sultan’ın himayeleri altındaki Bektaşi tekkeleridir.
Nurbaba Tekkesi, 1800’lü yılların sonundan 1928 e kadar İstanbul’un en meşhur tekkesi idi. Yakub Kadri Karaosmanoğlu’nun Nurbaba isimli romanı bu tekkedeki hayali olaylar üzerine yazılmıştır.
Üsküdar, Nuhkuyusu caddesinde Askerlik şubesi binasının karşısında bulunan Kartal Baba Tekkesi de Bektaşi tekkesidir.1480’li yıllarda kurulan Tekke 1826 yılındaki Yeniçeri, Ahi ve Bektaşi Ocaklarının kapatılması esnasında kapatılmış ve Padişah II. Mahmud tarafından tekkeye Nakşi bir şeyh atanmıştır. Ancak II. Mahmud’un vefatıyla birlikte Tekke tekrar Bektaşilere iade edilmiştir. Günümüzde arazisi üzerine 1970’li yıllarda yapılmış Kartalbaba isimli bir cami, bir apartman ve dükkanlar bulunmaktadır.
Üsküdar Paşalimanı’nda bulunan Abdurrahman Ağa Camii yanında bulunan Hacı Bektaş-ı Velî Tekkesi, bir zamanlar Yeniçeri ve Levent’lerin boğazdaki önemli uğrak yerlerinden idi.
İstanbul-Üsküdar’daki Türbenin yanında, Karacaahmet’i Horasan’dan Anadolu’ya getiren atın da mezarının olduğu söylenmektedir.
Öte yandan Karacaahmet’in oğulları Hıdır Abdal Sultan’ın Erzincan’ın Ocak Köyü’nde, Eşref Sultan’ın ise Uşak-Eşme’nin Karacaahmet Köyünde medfun olduklarına ilişkin bilgiler de vardır. Karacaahmet’in Kan Abdal Gani ve Kamber Abdal adlı iki oğlunun daha olduğu elimizdeki bilgiler arasındadır.
Karacaahmet’in hayatının son yıllarında Afyonkarahisar’dan ayrılıp, Manisa’ya yerleştiği ve orada vefat ettiği de elimizdeki kaynaklarla sabittir.
Afyonkarahisar olarak, Valilik ve ilgili kaymakam ve ilde görevli bürokratlar ve halk olarak Karacaahmet kasabamıza gerekli ilgiyi, maalesef gösteremedik. Oysa ki, bu ulu kişinin adından yararlanarak, önemli bir turizm hareketi sağlanabilir, kasabalı da bu sayede biraz gelir elde edebilirdi. Ne yazık ki, bugün Karacaahmet’te yaşayan insanların da sağlıklı bilgileri yoktur!…
YARIN: ANMA TOPLANTISI

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER

Afyon Haber Son Dakika Afyon Namaz Vakti