Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Mustafa Yılmaz DÜNDAR

“AFERİN” BEKLENTİSİ Mİ, ALLAH’IN RIZASI MI?

Mustafa Yılmaz DÜNDAR 7 Aralık 2017 Perşembe 13:14:32
 

– 46 –
Eğer tanrıca yaklaşarak birisini düzeltmeye çalışıyorsanız olmaz. Cahil dönemlerimizde hep yapmışızdır, birisini düzeltmeye çalışmışızdır. Eğer siz “B” yolundaysanız ve birisini düzeltmeye çalışıyorsanız size öyle şeyler yaşatırlar ki. Oysa birisini düzeltmeye çalışan eğer narsist tanrıysa başarır, şaşılacak derecede başarılı olur. Narsist tanrıya yaranmak için insanların yaptıklarını görseniz şaşarsınız, narsistlere yaranmayı çok severler. Bu yüzden o tür yöneticiler birisini düzeltmek istediklerinde çok başarılı olurlar, şaşar kalırsınız. Ama o şöyle bir düzeltmedir: Hayvana kızgın saç üstünde şeker vererek oynamayı öğretirler ya, narsist tanrı da öyle öğretir, insanları öyle düzeltir. Hümanistler ne yapar? Onlar durmadan demokrasinin sopasını yerler. Demokratik davranırlar, bu yüzden de demokrasinin sopasını yerler, yine de “olsun, demokrasi böyle gelişecek” der ve katlanırlar. Narsist tanrı sopa yemez. Gelelim “B” idrakıyla yaşamaya aday olana. Eğer o, birini düzeltmeye çalışıyorsa vay onun başına gelene. Hani denir ya “bir yiğit gurbete düşse, gör başına neler gelir” diye, “B” formunda yaşamaya talip olan, birisini düzeltmeye çalışsa gör başına neler gelir. Haklı olduğu her konudan haksız çıkar. Böyle! Ama o, ona Allah’ın rahmetidir. Aksi halde bu yolda tanrılaşabilir. Haklı olduğu yerden bile haksız çıkarak tanrı olmaktan kurtulur. O ona Allah’ın rahmetidir. Neticede itiraz etmemeyi öğrenir. Hatırlayacaksınız, talip için olan mahkemede tek bir kriter vardı: Tanrı mısın, değil misin? İtiraz ediyor musun, etmiyor musun? Tek kriter bu. Orada haklı haksız ayırımı yok, neye itiraz edeceksin? Sen insanların, tanrıların mahkemesinde değilsin ki. “Amentü Billahi” demişsen kriter bu. Bu yüzden, sendeki tanrılık iddiası ayaklanmasın, güçlenmesin diye, kendini din adına güçlü ve düzeltici sanmayasın diye, din adına “kurtarıcı” sanarak tanrılaşmayasın diye en haklı olduğun ortamlardan haksız çıkar, şaşar da kalırsın. Demek ki birini düzeltmeye çalışmak bir tanrı stratejisiymiş. Allah’tan istiyorsan bu olmaz. O zaman dersin ki: Allahım merhamet ediver, merhametini ulaştırıver, bağışlayıver. Allahım, yavruma, yavrum zannettiğime merhamet ediver, ona öyle bir rol lütfediver ki hidayet üzere olsun: İhdinas sıratal müstakiym. Allahım, bize seni bilen ve bu hakikate göre yaşayan bir rol lutfediver. O rol tarif etmekle olmaz, yasaklar ve disiplinler koymakla başarılamaz.
ÖFKEYE DİKKAT
Tanrının kendi zannlarına göre kullandığı bir veri tabanı vardır demiştik, o veri tabanı hep aktiftir ve güçlenmeye meyillidir. Kendimiz için bir test ve yaşantıda onları tanrılıkla ilişkilendirebilmek kolaylaşsın diye bu veri tabanlarından bir kaç tanesini hatırlayarak ilerleyelim. Çok sık ele aldığımız bir şey var; öfke. Öfke liste başıdır ve yalnızca tanrıya aittir, tamamen tanrıya aittir. “Billahi” idrakıyla yaşayan “B” formunda öfke diye bir kavram olmaz. Hümanist tanrı hoş görülüdür, dayanır, katlanır. Narsist tanrı öfkeyi uygular, uç noktaya kadar kullanır, öfkelenmenin hakkı olduğunu düşünür. Ona göre, insanlar başka türlü anlamazlar. Hedefimiz olan “B” formundaki kulda öfke olmaz. Tabi, “öfke olmaz” derken öfkeyi tarif etmek lazım. Aksi halde yanlış hoşgörülerle ve vurdumduymaz olmak gibi yanlışlarla karşılaşırız. Tanrının tanrılığıyla ilgili beklentilerini alamaması halinde yaşadığı hal öfkedir; o hale bürününce onun eli, yüzü, hali, kimyası değişir. “B” formundaki kişinin de bazen biraz yüzü kızarır, sesi biraz değişir, ama o öfke değildir. Onun öfke olup olmadığını nasıl anlarız? Eğer öfkelenmeyi tanrıyla ilişkilendirirsek tanımak çok kolaylaşır. Öfkeden sonra beklentileriniz neler, bunu inceleyin. Tanrının beklentileri olur çünkü. O öfkeyle birlikte beklentileriniz neler? Örneğin, rahatlamak mı? Ki en fazla odur. İnsanlar maça niye gider? Rahatlamak için, stres atmak için. Öfkelenip ağzına geleni söyler veya gerekeni söyler, rahatlar. Bu tanrının öfkesidir, bu öfke onun dindirilme yöntemidir. “B” halini yaşayanda böyle bir duygu olmaz. İleride bunu tekrar açar, genişletiriz inşaAllah.
“TANRI” BÖLÜCÜDÜR, KUL İSE BÖLÜCÜ OLAMAZ
Bu veri tabanının kullandığı önemli bir özellik de meraktır. Merak “B” formu için de önemlidir, ama tanrı onu tanrılığını kuvvetlendirmede, başka tanrıları merak etmede kullanır. Cümledeki “TANRI” yerine de “İNSAN”ı koyalım: O merak yeteneğini insanları didiklemek ve merak etmek için kullanır. Buna biz gıybet, dedikodu, iftira deriz. İnsanları incelemenin, didiklemenin, afişe etmenin şiddetli günah olduğunu biliyoruz. Günah olmasının önemli sebebi, tanrılığı kuvvetlendirmesidir. Merakı “B” formu da kullanır ama bir şey için. O Allah’ı merak eder. Zaten merakın esas varlık sebebi odur: Allah’ı merak etmek. Allah’ı merak tefekkür! “B” formu kullanırsa onun adı tefekkürdür ve bu çok sevaptır. Merak tanrının elindeyse, onun adı dedikodudur ki bu çok günahtır.
Tanrı BÖLÜCÜ’dür, özellikle hak dağıtırken, hak verirken bölücü davranır, böylece zalimliği kuvvetlenir. “B” insan yani kul bölücü olmaz, o bölemez. Nasıl bölsün? Bölecek öyle biri yok. Bölen kişi Vahidiyet’i de, Ehadiyet’i de anlayamaz, bölmeye alışan beyin Tevhid’i kavrayamaz. Oysa birleştirmeye hazır bir beyin esma’ül hüsnaları müstakillikten kurtarır, onları birleştirir; HU der. Hayata bölücü yaklaşan beyin HU ismini hiç anlayamaz.
ŞİKAYET VE TAKDİR EDİLME
İSTEĞİ “TANRI”NIN BELİRTİSİDİR

ŞİKÂYET tanrının dilidir. İnceleyin, onu yaşantıda öyle çok göreceksiniz ki. Çok normalleşmiş şikâyet dolu konuşma biçimlerini nasıl da normal sandığınızı, dikkatli baktığınızda onların şikâyet içerdiğini fark edersiniz. Ama herkes o konuda hem fikir olduğu için, o cümlelerin size de normalmiş gibi geldiğini göreceksiniz. Konuşan bir şikâyette bulunur, karşıdaki onu destekler, diğeri bir örnekle onu geliştirir. Böylece şikâyette birleşerek tanrı veri tabanını güçlendirirler.
Tanrılığın işaretlerinden birisi de TAKDİR EDİLME İSTEĞİ’dir. Tanrı takdir edilmeyi özellikle bekler; sessiz bekler, sesli bekler, sessizce bekleyip “takdir edilmedim” diye kırılır. Bunlar tanrının beklentileridir ve insanı Allah rızasından uzaklaştırır. Bu beklenti özellikle eşler arasında, gelin-kayınvalide, damat-kayınvalide arasında hemen hissedilir. Çok enteresandır, bir sahnede eşlerin davranışlarını veya gelin-kayınvalide ilişkilerini izleyin beğenmezsiniz, “eşe bu yapılır mı, gelin böyle yapar mı?” dersiniz. Ama sahneye sizi çıkarsınlar, siz de aynısını yaparsınız. İzlerken öyle ama sahneye çıkınca aynısını yaparsınız. Çünkü tanrılık ilanının en kuvvetlendiği yer ve eğer orada halletmezseniz bu işi halletmenin zor olduğu yer en yakınlarınızdır. Bu yüzden, en yakınlarınızdan başlayarak vermek, yapmak önemlidir. Çünkü önce orada halledilir.
En yakınlar denilince akla akrabalık gelir ki Kur’an ve Hadis’te önemle vurgulanır. Akrabalık ilişkileri nasıl olmalı, çizgi nedir, ne yapmak gerekir? Örneğin, ilişkilerinizde sorun olsa bile, sana ihtiyacı olan bir akrabanı gözetmelisin, onu hayatından silmen gerekmez. Akrabanız yanlış birisiyse onun görüşü senin hayatının rotasını çizmemelidir, önemli olan budur. Eğer hayatının rotasını çiziyorsa o sana hâkim demektir. Değilse bir ihtiyacı olabilir, insani görüşmeler sakıncalı olmaz. Tuzağa düşmeme gayretiyle, Allah’tan merhamet isteyerek idare edeceğiz.
AFERİN BEKLEDİĞİNİZ AN ALLAH RIZASI DÜŞER
Eğer siz işlerinizi, hizmetlerinizi “B” haliyle düşünüyor ve yapıyorsanız o Allah rızası içindir. Eğer birisinden bir şey beklerseniz, beklediğiniz an “A” formuna girersiniz. Üç kategori vardı hatırlayın, o tanrı kategorilerinden birine geçersiniz. Çok iyi bir insan eşinden takdir bekliyorsa, o hümanist tanrıdır. Süper birisidir, uç noktada özellikleri var, ama diyor ki; ben bu kadar iyiyim, herkes beni çok iyi anlıyor ama eşim anlayamıyor. Bu takdir beklemektir. Demek ki o çok iyi bir hümanist Tanrı, çünkü karşılık bekliyor, teşekkür bekliyor, takdir bekliyor. Fark ettiyseniz, narsist tanrının işi kolaydır, evde veya iş yerinde beklentileri hemen olur. Onun şerrinden korunmak ve kurtulmak için her şeyi yaparlar; yeter ki şu adam ağzını açmasın diye her şey yapılır. Bu nedenle, narsist tanrı evde düzeni iyi kurar! Tanrı eğer hümanistse onun evde, işyerinde işi zordur; o hep çabalar ama takdir bekler, fakat bir türlü de anlaşılamayan adamdır. Ama “B” formu? “Amentü Billahi” diyen bu yapı yaptığı iş için aferin beklemez, teşekkür ve takdir beklemez. Aferin beklediğiniz an Allah Rızası düşer. Niye? Sınıfın değiştiği için. Allah rızası kürsüsünden kalktın hümanist tanrı koltuğuna oturdun: Çok dürüst, çok iyi, çok beyefendi, çok saygılı, çok kibar, kadın haklarına çok saygılı… gibi bir çok özellikleri olan insan da olsan sen bir tanrısın. Takdir edilmek, okşanmak istiyorsun, aferin bekliyorsun. Peki, onu birisi takdir ederse, takdir edenin hali nedir? Takdir etmek ayrı. Takdir beklemek yanlış diye, takdir etmek de yanlış değildir. Teşekkür beklemekle, teşekkür etmemek aynı şeyler mi? Birisi teşekkür ettiğinde “ben teşekkür beklemiyorum, niye teşekkür ediyorsun?” demezsiniz değil mi? Bir kural var: İnsanlara teşekkür etmeyen Allah’a şükretmiş olmaz. Takdir etmek, takdir beklemekten ayrıdır. Ama burada da takdir edenin kim olduğu önemlidir, takdir eden kim? Tanrı mı? Önemli kriter hep bu: Tanrılık. Eğer tanrıysa, tanrıların takdirleri de farklıdır: Narsist yukardan takdir eder; “aferin, hanım dediğin böyle olur” der, onun aferin deyişi bile tepedendir. Hümanist tanrı takdir ederken aynı seviyeye iner. Demokrat olduğu için seviyeyi eşitler, hafif de eğilir; ama sonuçta o da tanrıdır. “Amentü Billahi” diyen ise Elhamdülillah der, onun takdirinde hamd vardır. Takdiri “ma tevfiki illa Billahi” der gibi yapmak lazım. Aksi halde takdir insanı tanrılaştırabilir, iyi insanı hümanist tanrı yapabilir. Diğeri zaten narsist, zor takdir eder.  
Elhamdülillah’ı dışınızdan sesli söyleyince bazen yanlış anlayabiliyorlar. Bu yüzden içinden de söylersin, olur. İlla dışından söylemen gerekmiyor. Sırf bu sebeple, yurtdışına giderken valizinize Kur’an koymanızı istemeyen âlimler vardır. Birisi hakaret eder, kötü davranır da hem senin Dini’ni incitmiş hem de kendisine zarar vermiş olur diye. Zarar vereceğine inandığın birine Din’i sunmamak lazım. Mesela bir yere girdiniz, beş altı kişi serviste oturuyor. Biliyorsunuz ki ters kişiler. Oraya girer girmez “Selamün aleyküm” derseniz yanlış olur. Elini kaldır, “günaydın” de, “merhaba” de veya hiçbir şey deme. Rahatsız olacaklarını, işi ileri götürürlerse hakaret edeceklerini bile bile “Selamün aleyküm” demek yanlış olur. Selama birisinin “ve aleyküm selam” demesi lazım. Selam çok önemli bir dua, kıymetini bilecek olana kullanmalısın. “Tuttuğunuz altın olsun” desen hiçbiri rahatsız olmaz, tanrısal bir talepte bulunduğun için sevinirler bile. Selam gibi bir talepte bulunuyorsun, hoşlanmıyorlar. Selam’ın yanında altın ne ki? “Selamün aleyküm; Selam sizin olsun” diyorsun; bir yurt ki Selam Yurdu, onu öneriyorsun ama istemiyor. Çünkü insanlar tanrıya yönelik söylemleri, tanrıya yönelik şeyleri sever. Sistem bunun üstüne kuruludur.

HİSSETMEK VE MUHTARİYET-46-

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER