Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Muharrem Günay
e-posta: YAZARIN TÜM YAZILARI

ESKİ YUNAN VE ROMA’DA KADIN

Muharrem Günay 23 Temmuz 2018 Pazartesi 14:00:55
 

Eski Yunan ve Roma’da kadına zevk ve eğlence aracı olarak bakılır; güçlü ve kuvvetli kadınlar kocasından başkasıyla cinsel ilişkide bulunmaya zorlanırdı.
Mevdûdî, Hicab adlı eserinde Eski Yunandaki kadının durumunu şu şekilde anlatır:
Yunan cemiyetinde kadın, ahlaki nazariyelere bakılırsa, medeni hukuk ve kanuni hak bakımından zelilâne br hayat yaşıyordu. Yunan mitolojisinde hayali bir kadından bahsedilmektedir: ”Pandora! Bu hayali mevhum kadın, güya, insanın başına gelen bütün musibet ve felâketlerin müsebbibiydi. Nitekim Yahudi mitolojisinde de buna benzer bir kadından bahsedilmektedir: “Hazreti Havva!”
Hazreti Havva hakkında uydurulmuş bulunan bu yanlış ve esassız hurafe, hatalı ve çürük efsane bütün kadınlara teşmil edilmiş, daha sonra da Yahudiler tarafından Hıristiyan milletlere aktarılmıştır. Tarihi gerçeklere göre, adı geçen milletlerin kanunları, ahlak prensipleri, medenî hukuk ve muaşeret kaideleri söz konusu mitolojilerin şiddetli tesirine maruz kalmıştır. İhtimal ki, mevhum “Pandora” dan beslenen Yunan hayâli, buralara kadar ulaşmıştır. Neticede kadın, aşağılık bir mahlûk olarak hükme mevzu olmuştur. Sosyal hayatın her cephesinde kadının derecesi pek alçak, pek aşağılık, hatta denaet (alçaklık, zillet) derecesine inmiştir. Öyle ki, iffet, hürmet ve üstünlük, saygı gibi vasıflar yalnız erkeklere mahsus imtiyazlardan olmuştur. (Mevdûdî, Hicab, 18)
Eski Yunan medeni tekâmülün başlamasıyla birlikte bu aşağılık durumlardan kısmen kurtulmuş, kadının durumunda gözle görülür bir düzelme görülmüş, hatta kadın aile hayatının kraliçesi olmuştur. Yani kadın, evinin hudutlarıyla çerçeveli olmak kayıt ve şartıyla bir parça iktidara sahip olma imkânını kazanmıştı. Fakat bu yeterli değildi, Çünkü kadının iffet ve ismetini de, yani en değerli varlığı sayılması icap eden özelliklerini de, aynı zamanda korumak ve kıymetlerini bilmek gerekiyordu.  Bunun farkına varan Yunan cemiyetinde kadınlar vücutlarını ve güzelliklerini teşhir etmekten vazgeçerek örtünmeye başlamışlardı. Yunan toplumundaki bu durumu Mevdûdî şöyle anlatır:
“Ve “HİCAB” -örtü-, kadınlar arasında revaç bulmuştu. Yunan evlerinde haremlik – selamlık hayatı başlamış, ileri gelen Yunan ailelerinin kadınları çarşafla gezmeğe alışmıştı. Hele asil ve soylu kadınlar erkeklerle bir araya gelmemekteydi. Bir kadının, nikâh yoluyla, bir erkeğe bağlanması haysiyet ve şeref ölçüsü olarak kabul edilmişti. İşte o devirde, Yunanistan’da, bir kadının “fâhişe” olması zillet ve alçaklığın son mertebesiydi. Kadının ulaştığı bu seviye üstünlüğü, Yunan milletinin terakki ve medeniyet bakımından en kuvvetli olduğu bir devreye rastlar… Fakat erkekler böyle değildi. Hiç kimse, kendilerinden, iyi ahlak, iffet, haysiyet ve şeref gibi üstün meziyetler aramamaktaydı. Çünkü erkekler hürdü. Bildikleri, diledikleri gibi yaşayabilirlerdi. Çünkü cemiyet içinde kendilerine “Temiz ve iffetli bir hayatınız olmalıdır.” diyen yoktu. İş böyle olunca, Yunan içtimai hayatında, yukarıda tavsif ettiklerimizin yanında, yeni bir kadın sınıfı türemişti. Bu zümre, Yunan sosyal hayatının bölünmez ve ayrılmaz bir unsuru olmuştu. Bu kadınlar, tabir caizse, “fahişe”lerdi. Bu kadınlarla görüşmek, düşüp kalkmak, hiçbir erkek için ayıp sayılmaz, hatta normal münasebetlerden ibaret görülürdü.
Zaman geçti. Yunan halkı nefsanî arzularının ve şehvet hislerinin cazibesine dayanamadı. Bu kuvvetlere yenildi. İşte bu devirde genel kadınlar, fahişeler, izzet ve şeref sahibi oldu. Bu öyle bir rezaletti ki, insanlık tarihinde hiçbir benzeri görülmemiştir. Çünkü bu genel kadınların ve fahişelerin ardından koşmak, fahişelerle düşüp kalkmak en küçüğünden en büyüğüne kadar Yunan toplumunu istila etti. Bu hastalık, politikacılar, bilim adamları, şairler, yazarlar, hatta din adamları dâhil bütün Yunan toplumunu sardı. Fahişeler sadece fahişelik yapmakla kalmayıp, devlet hayatında da etkili olmaya başlamışlardı. En önemli memleket meseleleri bu kadınların yüksek (!) huzurlarında tartışılır ve halledilir hâle geldi. Böylece Yunan toplumunun en önemli meseleleri bu fahişelerin eline düştü. Bu işler onların isteklerine göre yürütülür oldu.

YAZARLAR

TÜMÜ

SON HABERLER