Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Mustafa Yılmaz DÜNDAR

“FATİHA İLE FETİH” YAZILARI – 46

Mustafa Yılmaz DÜNDAR 9 Ağustos 2018 Perşembe 13:58:13
 

ALLAH’IN YOK DEDİĞİ ŞEY
Allah’ın YOK dediği şeyi anlamaya çalışıyoruz. “La ilahe illallah”ın “yok” dediğini biz “müstakilen VAR ve Muhtar YOKTUR, ancak Allah” cümlesiyle anlattık. Bir Kur’ân ayetidir, Allah duniHİ algıyla var zannedilenlere Kur’ân’da “YOK” demiştir. Allah’ın YOK dediği şey, “şehâdet ederim ki müstakilen var ve muhtar yoktur, ancak Allah” deyip şehadette bulunurken kullandığımız YOK manasıdır. Masanın üstünden aldığımız şişeye yok dememiz gibi bir yok değildir. Şişeyi masadan alıp kaldırdığımızda “yok” diyoruz ama onun yeri var ve şişenin yokluğunun varlığı da bir varlık! Varlık olmayan bir şey tanımlanamaz. Eğer ayetlerde yalnızca putlara “La/yok” denilmiş olsaydı, müşrikler onları kaldırdığında putlar yok olurdu. Ama öyle değil, kaldırıp atsalar da yeri var. Anlatılan o değil. YOK denilen şey olmayan bir şeydir, puta verilen kimliktir. Puta verdikleri kimlik yok. Giysi ile ilgili bir hadisi paylaşmıştık hatırlayın, uzun elbise yapıp kibirle verdikleri kimlik yok. Yoksa uzun elbise yap, yerde sürünsün, kaç metre olursa olsun. Ona bir kimlik verirseniz, onunla müstakilen var ve muhtar olduğunuzu düşündüğünüz bir kimlik göstermeye çalışırsanız, işte o yok! Siz ona “müstakilen VAR ve Muhtar” bir kimlik veriyorsunuz, yok olan, yanlış olan o! Kimlik ancak Allah’a aittir, O’nun kimlik ismi Allah’tır, kimlik noktası Ulûhiyet noktasıdır, orası Hüviyet noktasıdır. O’nun insanın anlayabileceği kimliği Allah ismidir, HU ismidir. HU Allah’ın hüviyetidir, kimliğidir. Özelliği nedir? Müstakilen VAR ve Muhtar! Bu vasıf ancak O’na aittir. Bu yüzden Allah’ın YOK dediği normal hayatta kullanılan yok değildir. “Lâ ilâhe” dediğimizdeki “Lâ” Arapların normal hayatta kullandıkları “Lâ” değil. Allah’ın YOK dediği DûniHİ’dir, “Lâ” odur: Onun yeri de YOKTUR.
ALLAH’A KARŞI YALAN SÖYLÜYOR, “MÜSTAKİLEN VARIM VE MUHTARIM” DİYOR
Şehadet cümlemiz böyle başlıyor: Eşhedü en la ilahe illallah: Ancak Allah. Başka “Müstakilen VAR ve Muhtar” iddiaları yalandır, iftiradır, bâtıldır ve “YOK” hükmündedir. Bu yüzden o iddialara “La” dedik; yani “başka Müstakilen VAR ve Muhtar YOKTUR.” Ama bu iddiada bulunanlar var? Kişi “Ben Müstakilen VAR ve Muhtarım” diyor, öyle düşünüyor, öyle yaşıyor. Bize göre o bir iddia! Bu nedenle biz “Müstakilen VARIM ve Muhtarım diyenler var” diyemeyiz. Çünkü “Var” demekle bir yönüyle onları kabul etmiş oluruz. O iddia onların kabulü! Onlar “Ben Müstakilen VARIM ve Muhtarım” diyor. İddialarını hoş görelim bile diyemeyiz. “YOK” dedik bir kere, yeri bile yok. Yok! Onu dûniHİ algıda olan söyler. Biz “bu senin iddiandır, yanlış bir iddiada bulunuyorsun” deriz. İddia laftır. Kur’ân bu iddiaya yalan, o kişiye de yalancı diyor. Çünkü Allah’a karşı yalan söylüyor, “Müstakilen VARIM ve Muhtarım” diyor. Müstakilen VAR ve Muhtar olan Allah’tır ama o Allah’a iftira ediyor. Bu yaptığı batıldır, yoktur, YOK hükmündedir; Kur’ân’ın YOK dediği budur, bunun yeri de YOKTUR. İşte biz şehâdetimize böyle başlıyoruz ve ekliyoruz: Yine kesinlikle şehâdet ederim ki Hz. Muhammed (SAV) Efendimiz, SENin Kulun ve Rasûlündür. Şehâdetin burası da ayrı bir derya! Efendimiz SAV için yaptığımız bu şahitliğe biraz bakalım.
“RASÛLULLAH” İMZASINI AKLIMIZ ALMIYORKEN O’NUN KİŞİLİĞİYLE İLGİLİ NASIL KONUŞABİLİRİZ
Fussilet-6: “(Rasûlüm) de ki, ben sizin misliniz beşerim. Ancak, ilâhınızın (yaratıcınızın) İlâhun Vâhid (Müstakilen VAR ve Muhtar olan TEK) olduğu bana vahyolunuyor. O halde O’na yönelin ve O’ndan mağfiret dileyin. Müşriklerin (bu uyarıyı anlamayarak müstakilliğini ilan edenin) vay haline.”
Rasûlüm onlara “Sizin gibi bir beşerim” de. Bu cümleyi duyup yanlış yapanlar var, maalesef bu yanlış günümüzde çok yaygın. İsimleri çok önemli kişiler buradan yanlış mânâlar çıkarıyor, âyeti kendilerince delil zannederek yanlış anlatımlar yapıyorlar. Diyorlar ki, siz Hz. Muhammed (SAV)’i gereksiz yere yüceltiyorsunuz (belki de yalnızca “Muhammed” diyorlar, Allah muhafaza etsin), O’nu çok yüceltiyor, önemsiyorsunuz. O “ben bir beşerim” diyor, âyet de öyle söylüyor. Onun “Ben de misliniz bir beşerim” demesi böyle zannetmemiz için değil. Böyle bir düşünce ve tartışmaya girmek, bırakın Rasûlullah’ın özelliklerini anlamış olmayı, Rasûlullah’ın ne demek olduğunu dahi kavrayamamaktır. Şunu söyleyeyim: Ben Efendimiz (SAV) in daha imzasını idrak edemiyorum, kendisini nasıl hakkıyla düşünebilirim, O’nun imzasını idrak edemiyorum. Düşünün, Bir Zat var ki “Rasûlullah” diye imza atıyor… Bilim adamlarının açıkladığı evreni, tüm galaksileri, kara delikleri, kara deliklerden sonra açılan evrenleriyle bütün onları düşünün. Yalnızca ef’al âlemini bile, yani yok olacak bir şeyi bile aklımız almıyor. İşte onu Yaratanın Rasûlü. Efendimizin imzası bu! Akıl alır mı? “Rasûlullah” imzasını aklımız almıyorken O’nun kişiliğiyle ilgili nasıl konuşabiliriz? “O da sizin gibi bir beşer” deyip geçiyorlar. Çok yanlış, Allah muhafaza etsin. Anlayamamaktan, kavrayamamaktan kaynaklanıyor. “Ben de misliniz bir beşerim” uyarısı bizim şehâdetimizle ilgilidir, bizim için cennete bir delil oluştursun diyedir. Çünkü hemen arkamızda hristiyanlık var, onlar Hz. İsa aleyhisselam’ı beşerden çıkarıp ilâh ilan etti. O yanlış inanışı reddedelim diye, biz de o hataya düşmeyelim diye uyarılıyoruz. Çünkü bin dört yüz otuz küsur yıl geçti, birisi çıkıp o hataya düşebilir. “Sizin misliniz beşerim” ifadesi, Efendimiz (SAV)’i ilâh ilan edip yanlışa düşmeyelim diye uyarıdır. Anlaşıldı mı?
İŞTE TANRILAR ŞİRKETİ… VAY,
BÖYLE ŞİRKET KURANLARIN VE BU ŞİRKETİN ORTAĞI OLANLARIN HALİNE!
Fussilet Suresi 6. ayet “Müşriklerin vay haline” diyerek tamamlanır. Müşrikler ne yapar ki böyle bir hitap var? Şirket kurarlar. Müşrik şirket kuran, şirkete iştiraki olan şirket ortağı demektir. Allah diyor ki “siz tanrılar, sahte ilâhlar şirketi kurdunuz, o şirkete tanrı olarak ortaksınız.” Kişi bir tanrı olarak o şirketin ortağıdır, âyet tanrı şirketinin ortağına müşrik diyor. Kim “Allah’ın dışı var, orada müstakil varlıklar var, ben de müstakilen varım ve muhtarım” derse şirket kurmuş olur: İşte tanrılar şirketi. Ayet diyor ki: Vay, böyle şirket kuranların ve bu şirketin ortağı olanların haline!
Şehadetimizde biz bu şirkten uzak olduğumuzu ilan ediyoruz, “Ancak Allah. Başka Müstakilen VAR ve Muhtar iddiaları yalandır, iftiradır, bâtıldır ve YOK hükmündedir” diyoruz. Ve “yine kesinlikle şehadet ediyoruz ki Muhammed (SAV) Efendimiz SENin kulun ve rasulündür.” “Senin kulundur” uyarısını fark ettik değil mi? İlah yapmayalım diye! Aksi halde Efendimiz’i “normal insan” gibi anlamak için değil. Allah muhafaza etsin. Efendimizin rasullüğüne de şahitlik yaptık: Şehâdet ederim ki Hz. Muhammed (SAV) Efendimiz SENin Rasûlündür. Rasûlullah! Bu öyle önemli ki… “Rasullulah” tanımının olduğu şu iki âyete bakalım:
EFENDİMİZ (SAV)
RASÛLULLAH’TIR, PEYGAMBER DEĞİL
Fetih-29: “Muhammedün Rasûlullah.” Allah bize öğretiyor; Muhammed Rasûlullah’tır.
Ahzab-40: “Muhammed, sizin erkeklerinizden hiç birinin babası değildir, fakat o Rasûlullah ve Hatemün Nebiyyin’dir. Allah Bi külli şey’in aliyma’dır.” O Rasulullah’tır ve Hatemün Nebiyyin’dir.
Ayetin sonundaki “Bi külli şey’in aliyma” cümlesi Türkçeye tam çevrilemeyeceği için öyle yazdık, parantez içerisinde belki ayrıca anlatılabilir. Ama ne kadar mânâlandırırsanız yetmez, dûniHİ olur. Bu iki âyetten öğreniyoruz ki, Efendimiz (SAV) Rasûlullah’tır, peygamber değil. Çok dikkat edin, Efendimiz (SAV)’e peygamber diyenler O’nu (SAV)’i kavrayamazlar, o yüzden de çeşitli yanlışlar üretirler. Kur’ân onun için Rasûlullah diyor. Bitti! O Rasûlullah’tır, Nebîullah’tır. Rasûlullah kelimesi her iki mânâyı da kapsar. Hz. Muhammed (SAV) Rasûlullah’tır, biz buna şehâdet ediyoruz. Peygamber derseniz ne olur? Buna normal hayattan bir örnek vereyim, mânâyı alıp örneği atalım, şirk olmasın. Diyelim ki masanın üzerindeki şişe için şahitlik yapıyorsunuz, “şişede su var” dediniz. Ama etrafta “susuz şişe, susuz şişe” diye dolaşıyorsunuz. Bu şehâdetinize uyar mı? Kameraya alsak, hâkim önüne getirsek, siz “susuz şişe” derken, “şişede su var” görüntünüzü izletsek hâkim size ne der? Demek istiyorum ki Kelime-i Şehâdet’te “Eşhedü enne Muhammeden AbduHû ve RasûluHû; Kulu ve Rasûlü olduğuna şehâdet ederim” deyip sonra da O’na “peygamber” derseniz, yalancı şahit olursunuz. Çünkü şehâdette “Rasûlü” diyorsunuz, dışarı çıkınca “peygamber” olmaz! Görüntüleriniz gelince, melekler “şehâdette böyle dedi, yaşarken peygamber dedi” derler. Fark ettiniz mi tehlikeyi? Kur’ân tanrı demiyor, peygamber de demiyor. Siz şehadet ederken Kur’ân’ın diliyle şehâdet ediyorsunuz ama sonra tanrı diyorsunuz, peygamber diyorsunuz. Nasıl şehadet ediyorsak öyle isimlendireceğiz: Muhammed Rasûlullah’tır. Bir de, “peygamber” dûniHİ algıya ait bir kelimedir, İslâmi değildir. Kur’ân Rasûlullah diyor! Billâhi algıya tâlipseniz birini seçin. Kur’ân böyle derken, “ama şu kişi peygamber diyor” deyip onu seçerseniz, insanla Kur’ân’ı karşı karşıya getirmiş olursunuz. Kur’ân Rasûlullah diyorken “peygamber de aynı mânâ” derseniz olmaz, işi bozarsınız. Kur’ân böyle diyor ve bu evrensel bir dil, evrensel bir telaffuz. Bir müslüman İngilize “peygamber” desem anlamaz ama “Rasûlullah”ı anlar. Demem odur ki, biz Rasûlullah’a şehâdet ediyoruz. Peygamber dûniHİ bir mana olup uzakta, ötede uydurulmuş bir tanrıdan, o tanrının muhatap almadığı inananlarına mesaj taşıyan postacının adıdır. Tüm diğer dinlerin, felsefelerin peygamberi var, puta tapanların da. Puta tapan da o işin adamına kendi dilinde peygamber diyor, İngilizcede şu, diğerinde bu, kelime her ne ise. Aynı ismi Efendimiz (SAV) için nasıl kullanırız? Biz, dûniHİ hayata, batıl idraklara ait bir kelimeyi alıp Efendimiz için kullanamayız. “Allah’ın dışı var” zannı ile üretilmiş, tanrılarla onlara inananlar arasında aracılık yapan postacılara verilen ismi nasıl kullanırız? Kur’ân Rasûlullah diyor ve şehâdetimizde biz de “Eşhedü enne Muhammeden Abduhû ve Rasûluhû” diyorsunuz. Sonra çıkıp niye başka isim kullanalım? “Kur’ân böyle derken, şehâdette de Rasulullah diyorken hala “peygamber desem olmaz mı?” demeyin. Israrla öyle diyeceğim diyene ne yapabiliriz? Deyin ama dosyanıza o girer. Mahkemede açarlar dosyanı, “inatla böyle diyordu” derler. Niye Kur’ân’ı tercih edemiyoruz? Diğeri de doğru olsa bile, “ben Kur’ân’ı tercih ediyorum” deyip Rasûlullah demek neden bize zor geliyor? “Hz. Peygamber (SAV)” desek olmaz mı diyenler oluyor. Peygamber kelimesinin yanına ne dua getirirseniz getirin olmaz, yanlış olur. O Rasûlullah. Niye anlamıyoruz? Bunu Kur’ân söylüyor. “Şu zat peygamber diyor” diyerek insanları önemsiyoruz! Bunu da Kur’ân söylüyor. Efendimiz (SAV)’e Rasûlullah demeliyiz. “Rasûlullah” ne kadar güzel bir elhamdülillah. Allah böyle demiş, imzası da böyle. Rasûlullah diyelim, demeyene de duacı olalım, kızmayalım. “Allahım, ben Rasûlullah diyorum. Bu doğru ve makbul ise yanlış seslenenleri bağışla ve hepsini dediğim gibi sayıver” diye dua edelim. Rabbim onları da böyle saysın (âmin). Biz daha doğru olana talip olmalıyız. Bir kişi doğru yapsın diğerleri de kurtulsun. Onların doğru yaptıklarıyla da biz kurtulalım, kardeşlik budur. Yanlışı savunmak olmaz, “Rasûlullah” daha doğru bir sesleniştir, buna alışmak lazım. Şehâdetteki seslenişimiz bu; Muhammeden Rasûlullah.
Sadece bu kelimeler değil, meâl yapma adına da bazı uydurmalar devam ediyor. Meâl olarak farklı bir şey yazacağım diye, var olan cümleleri değiştirip “bu da benim mealim” demek doğru olmaz veya sadeleştiriyorum diye cümleleri değiştirip, var olan meâli daha konuştuğumuz dile çevirip daha insani hale getirmek doğru olmaz. Bir elektrikli alet, bir süpürge, bir telefon alıyoruz, talimatları okuyup öğreniyoruz, kendi prospektüsümüz için biraz gayret göstermezsek yanlış olur. Bir telefon için gösterdiğimiz merak ve gayreti kendi hayat makinemizin prospektüsüne göstermezsek, onu da öyle öğrenmezsek olmaz.

 

“FATİHA İLE FETİH” YAZILARI – 46-

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER