Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Mustafa Yılmaz DÜNDAR

İNSANIN DEDİKODU SKALASI – Kocatepe Gazetesi

Mustafa Yılmaz DÜNDAR 31 Ekim 2017 Salı 13:23:59
 

– 14 –
Bizi “A” yaşantısı dediğimiz asi yaşantıya sabit kılan şeyler var. O çok önemli şeylerden birisi, gün içinde hiç fark etmeden çok yaptığımız DEDİKODU’dur. Dedikodu, “Ben de müstakilen varım, güç bendedir” diyen tanrıyı tanrılığında sabit kılan önemli şeylerdendir.
İnsan merakını dedikoduda değil,
 tefekkürde kullanmalı

Kişiyi “A” yapısına, “A” yaşantısına sabit kılan şey olan dedikoduyu merakla ilişkilendirmiştik. “B” hakikatinde yaratılan gerçek yapıya yaratanını merak etmesi için, tefekkür etmesi için, yaratanda yokluğunu anlaması için verilen merak yeteneğini “A” yapı kullandığında tanrılığını ilan ediyor. Rububiyet gücünden gelen yapma gücünü kendi ilan ettiği “ben de müstakilen varım” tanrısı için kullanıyor, veri tabanındaki merak yeteneğini suiistimal ediyor. Nasıl mı? Oturup insanları merak ediyor. Dikkat edin, merakı böyle kullanmak, tanrılığını kuvvetlendirdiği için, kişiyi tanrılığında sabit kıldığı için çok günahtır. Peki, merakı “B” hakikati nasıl kullanır? Tefekkürde kullanır ki o çok sevaptır. Yaratanını aramada, tanımada, tefekkürde kullandığı için çok sevaptır. Bakın, ikisi de merakın ürünü. Eğer merakı “ben de varım” diyen kullanıyorsa çok günah, çünkü onu tanrılığında sabit kılıyor. Allah yolunda olan kullanıyorsa çok sevap, çünkü onunla Allah’ı düşünüyor, onunla tefekkür ediyor, onunla dua ediyor, sığınıyor; ya mukallibel kulub, sebbit kalbiy ala diynike… Böylece merak onu Din’de sabit kılıyor.
Bir de sistemi merak yani bilimi merak edenler var. Onların durumu o kişinin bilimi ne amaçla merak ettiğine bağlıdır. Allah için merak ediyorsa o “B”nin merakıdır, tefekkür olur. Asi yapıyla merak ediyorsa “A” olarak tanrılığını kuvvetlendirir ki o dedikodu ve boş iş olur. Bu yüzden, bilimde ilerleyerek tanrılığını ilan etmiş olan da çoktur, ilerledikçe Allah’ı idrak eden de. Bilimle uğraşıp tanrılığını kuvvetlendirenler daha çok ülkemizdeki gibi (İslam’ı anlamadığı için ona tepkili olanların yaşadığı) toplumlarda çıkar. Gelişmiş ülkelerde bilim ilerledikçe Allah’ı daha iyi bulanları görürüz. Önemli bir sözdür: İlmin fazlası Allah’a, azı felakete götürür. İleri, gelişmiş ülkelerin âlimleri uç noktalara geldiklerinde kendi gayret ve çalışmalarıyla “Allah, illa Allah” diyorlar. Ama tanrılığında ısrarcı olan, ilimle meşgul oldukça daha da tanrılaşıyor. Oysa ikisi de ilimle meşguliyet! Ne için olduğuna göre sonuç değişiyor. Lillahi mi, yani Allah için mi? Lillahi olanın sonucu farklı oluyor.
Hayat, kendisi salattır
Dedikodudan kurtulmak bu yolda ilerlemek için önemli, bu nedenle bir örnek vermek istiyorum. Kişi onu tanrılığında sabit kılan dedikodudan nasıl kurtulur da “Billahi” yaşantıya geçer, normal yaşantıda bu iş nasıl gerçekleşir? Eğer siz sürekli “A” idrakı ile, “A” yapısı ile yaşıyorsanız olmaz. Hem öyle yaşayıp hem de salât için seccadeye giderseniz, “şimdi A yapısından sıyrılıyorum” demekle “A”dan sıyrılamazsınız. “A”dan sıyrıldığını sanan “A” olursunuz. O “Asi” yapı hala var, ama o şimdi namaz kılıyor. Siz eğer “Billahi” idrakla yaşamıyorsanız seccadeye gelince “B” idrakı ile gelemezsiniz. Normal yaşantıda “B” ile olunursa seccade de “B” ile olunur. Çünkü gerçek salât seccadede değil ki. HAYAT kendisi salâttır. Normal yaşantıda “B” idrakı ve yaşantısında olursanız, artık nerede olursanız olun siz salâttasınız (yöneliştesiniz) demektir. Elbette bu, bilinen salâtı ikame etmeyi kaldırmaz!
İnsanın rağbeti dedikoduya, ama…
Şimdi birlikte bir seyir yapacağız. Kişiyi tanrılığına en fazla sabit kılan şey olan dedikodudan kurtulmak için bir tefekkür yaparak farklı idraklara ait dedikodu tarifleriyle, tanrılıktan Billahi’ye bir seyir yapacağız.
Nefs-i emmarenin en önemli gündemi, konusu dedikodudur. Nefs-i emmarenin elbisesi, nefs-i emmarenin aksesuarı, nefs-i emmarenin mücevheri odur. O kadar dedikodu ile yaşar ve sever ki… Tanrılığını ilan etmiş olan o yapının önemli özelliği insanları merak etmektir. Onun işi insanları incelemek, insanları didiklemek, insanların ayıplarını bulup çıkarmak veya örtmektir. Dikkat edin lütfen, örtüyorsa da, eğer “A” olarak örtüyorsa yapılan iş dedikodudur, hiç fark etmez. Allah adına örtmüyor da “ben başkalarının ayıplarını örterim, ben iyi insanım” diye örtüyorsa o İYİ TANRI’dır. Ama sonuçta tanrıdır. “Ben insanların ayıplarını örterim” derken o idraken tanrılık ilanı içinde değil mi? Bir gücü var ve örtüyor. İnsanların ayıplarını örtecek gücü var! Kendinde öyle bir güç ilan etti. Güç ilan etmek tanrılıktır, onun da mekânı cehennemdir. Kişi ne kadar güç ilan etmişse, onun o kadar ZOR ÖLÜM’ü vardır…
Güç iddiasındaki bu “A” yapısının normal hayatta çok rastlayacağınız bir olayı var: Yemekler! Bu duruma en fazla yemeklerde rastlarız, yemekler dedikodu bahanesi yapılır. Adı yemektir onun! Neyi yemek? Medyadaki veya çevrenizdeki bir “birlikte yiyelim grubu”na bakın lütfen. Masada yemek mi yiyorlar, yoksa ayette bahsedildiği gibi ölü kardeşlerinin etini mi çiğniyorlar? O gruba kim iyi haber getiriyorsa onunla yemek yemek ne kadar güzeldir, o ne hoş sohbet biridir. Onsuz olmaz, masada o yoksa olmaz. Çünkü onun herkesten haberi vardır, o her şeyi bilir. O tür kişiler popüler olduklarını öyle hissederler ki yakaladıkları o popüler hali kaybetmemek için uydurmaya bile başlarlar. Fark edin ki; onları seven gayet net cehennemi seviyor demektir. Cehennemi sevenin de cennete gitmesi mümkün değildir, öyle şey olamaz. Dedikoduyu seven bu kişi telefonu alır eline, iki saniye iş konuşur, sonra hep başkalarıdır. Arkadaşı olması şart değil. Halası, dayısı, amcası, annesi, babası, kardeşi, sürekli birini didikler. Eğlencesinin zemini dedikodu, gezmesinin gündemi dedikodudur. Aileler gün oluşturur, ana menü dedikodudur… Tanrılığı böylesine kuvvetlendiren ve tanrılıkta sabit kılan en önemli şey bu, ama insanların rağbeti de ona! Tanrılıkta öyle sabitliyor ki, o yüzden otuz altı zinadan daha günah. Kişi günde otuz altı zina yapamaz, bir dedikoduyla işlediği günaha, tanrılıkta aldığı mesafeye bakın. Ne enteresan! Onu tanrılığında bu kadar kuvvetli, bu kadar sabit kılıyor. İşte bu kadar tehlikeli olan dedikoduyu bir tarif edelim: Dedikodu nedir?
Aslı olan bir şeyi konuşmak dedikodu mu?
Dedikodu tanımını bir olay üzerinden somutlaştırarak yaparsak daha iyi anlaşılacağı için, böyle yaşayan birini ele alalım. Bu kişi bu halinden rahatsız ve bu konuda nefs-i levvameye girdi. Nefs-i emmare’yi henüz görmedik. Şimdilik şöyle bilelim; bu işle meşgul olan ama bu işten rahatsız olanın ismi, hali nefs-i levvame olsun. Bir nefs ki yaşantısından rahatsız. “Şu işi yapmasam, bu iyi değil” diyen bu nefs nefs-i levvame olsun şimdilik. Gerçi bu noktada o henüz “rahatsız olan tanrı”dır ama, olsun. Nefs-i emmare tam tanrıdır. Nefs-i levvame rahatsızlığı başlayan tanrıdır. Bu tanım nefs-i levvamenin başlangıcı için böyledir, onun tanrılığı bir noktaya kadar devam eder. Evet, bu kişi pişman oldu ve “dedikodu yapmama” kararı aldı diyelim. Ama dedikodu yapmayacak da ne yapacak? Peki, nasıl bir karar alır ona bir bakalım. O der ki: Ben artık birisi hakkında aslı olmayan şeyleri konuşmayacağım. Eğer birisi hakkında konuşuyorsam o doğrudur. Aslı yoksa, öyle bir konu yoksa konuşmayacağım. Bu kararı alırken o kendisine yeni bir dedikodu tarifi getirdi. Bu yolda tarifi başkası değil kişi kendisi yapıyor. Bu süreçte onun yaptığı bu tarif önemlidir, çünkü o tarifle tanrılığının derecesini düşürmeye başladı. Tanrılığını kendisi ilan etmişti, şimdi onun derecesini de kendisi düşürüyor. Bu tarifi yapmakla tanrılığından bir derece indirdi. Kendine diyor ki: Tanrılık iddiasından kurtulmak istiyorsan, bundan sonra sen birisinin hakkında konuşacaksan aslı olmayanı söyleme. O artık aslı olmayan şeyleri söylemeyen bir tanrıdır. Rahatsız oldu, karar verdi ve aslı olmayan şeyleri söylemeyecek. Artık bunun mücadelesinde. Birisi hakkında aslı olmayan bir şey söylese, “kendime ne söz vermiştim, bu söylediğimin aslı yok, olmadı” der, toparlanır ve “şaka, şaka, öyle bir şey yok” der, düzeltmeye çalışır. Bu kişi birisi hakkında konuşurken ona “dedikodu yapma” deseniz, “yaptığım dedikodu değil ki bu söylediğim doğru” der. Demek ki onun sınırı burası, olmuş şeyleri henüz dedikodu saymıyor. Zihnindeki tanrılık sınırı bu: Aslı olan bir şeyi konuşmak! Ona göre bir şey dedikodu sınıfına ancak aslı yoksa giriyor.
Eğer o aslı olmayan şeyleri söylememeyi başarırsa, onda yeni bir rahatsızlık başlar ve kendisine yeni bir dedikodu tarifi yapar. Bu yeni tarif, ilan ettiği tanrılığı bir derece daha zayıflatır. Der ki: Kimin hakkında konuşacaksam, duyduğunda kızacağı şeyleri söylemeyeyim. Duyduğunda üzülecekse, kızacaksa konuşmayayım. Olay gerçek bile olsa duyduğunda kızıp rahatsız olacağı şeyi söylemeyeyim. Bu tarifle birlikte o kişi tanrılığını bir derece daha zayıflatır. Ona “niye dedikodu yapıyorsun?” deseniz, “dedikodu yapmıyorum, o bunu duysa kızmaz, memnun bile olur” diyerek size yeni dedikodu sınırını belirtir. Fark ettiniz mi, “duysa kızmaz” dediği yeni bir sınır tarif etti. Onun dedikodu tarifi artık bu: “Kızılıyorsa dedikodudur” seviyesine getirdi. Tanrılığını gittikçe zayıflatıyor. Yolda ilerliyorsa onun rahatsızlığı devam eder. Yaptığı tarife göre yaşamayı başarırsa onda tanrılıkla ilgili yeni bir rahatsızlık oluşur, ona yeni bir nefs-i levvame başlar. Bu sefer der ki; ben artık duyduğunda memnun olacak olsa bile birisi hakkında konuşmayayım. Böylece dedikodu tarifini yeniler. Bu yolda değişimi devam eden başarılı insan üzerinden bir seyr yaptığımız için, dedikodu skalasını ilerleterek tefekkürüne devam edeceğiz, inşaAllah.

HİSSETMEK VE MUHTARİYET-14-

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER

Afyon Haber Son Dakika Afyon Namaz Vakti