Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Mustafa Yılmaz DÜNDAR

İNŞİRAH YAZILARI – 53 – Kocatepe Gazetesi

Mustafa Yılmaz DÜNDAR 2 Nisan 2019 Salı 14:21:35
 

Allah’ın “Aliymun Bi zatis sudur” oluşunu tefekküre devam ediyoruz.
Dikkat edin, siz de kendiniz için aliymun bi zatis sudur değil misiniz? Bir kişi kendisi için; “ben kendim için aliymun bi zatis sudurum” diyemez mi? Der. Çünkü kişi kendi sadrından geçeni bilir. Anlaşılması için basit bir cümleyle söyleyelim; kişi kendi içinden geçeni bilir. Tefekkürlerimizde bahsettiğimiz kalbi/kalıbı, kalbinden geçeni bilmeyebilir, ama kalıbın sadra yansımışı manasındaki içi (içinden geçeni) kişi bilir. Demek ki kişi kendisi için aliymun bi zatis sudurdur. Bu durum zahirendir, zahir ve batını iyi görmemiz için de bir örnektir. Kişi “bana verilen yetki, bana verilen sermaye kapsamında ben de kendim için aliymun bi zatis sudurum” der. Bu zahiren böyledir. Aynı zahirin batını, Kayıtlı Kendini Hissetme Duygusu’nun kaydında bu özellik ne kadar varsa o özelliği sahiplenmektir, yani kaydında olduğu kadarıyla kişinin “aliymun bi zatis sudur”a “BEN” diyerek sahiplenmesidir. Bu sahiplenmeden kaynaklanır, başka birşey değildir. Kişi zahiren “ben de içimden geçenleri biliyorum” derken, bâtınen kendisinde Kayıtlı Kendini Hissetme Duygusu’nun kaydı çerçevesinde ki her kuldaki kaydın genişliği farklıdır, ne kadar “aliymun bi zatis sudur”u varsa, yani onun kaydının esma kompozisyonuna ne kadar “aliymun bi zatis sudur” düşmüşse, ona “BEN” demesinden başka birşey değildir. Ona “ben de biliyorum” der ki o da yine aslında kayıtta Allah’ın bilmesidir, kayıt çerçevesinde Allah’ın bilmesidir. Kul o kayda “BEN” demiştir, yaşantı gereği. Çünkü “BEN” demezse kul ortaya çıkmaz. İşte, “BEN” dediği o kaydı kastederek diyor ki; ben de “aliymun bi zatis sudur”um.
Anlattıklarımız somutlaşsın diye, bir yeri tutup oradan ilerlemek için bir yöntem uyguluyoruz. Kulluk yapmak için gerekli “BEN”e yasal yanlış demiştik. Yanlış ama Sahibi izin veriyor; “anlayabilmen için bu kadar yanlışa izin var” diyor. Yoksa kul ortaya çıkmaz, kul yasal yanlışla ortaya çıkar. Bu “BEN” deyiş yanlıştır ama yasaldır. Peki, yasal olmayan yanlış ne? “A” Takdim Formu’na “BEN” demek! Yasal olmayan yanlış budur. Bu haddi aşmaktır, şımarık haldir, necis haldir. Ama yasal yanlış hal tahirdir, “tahir” sınıfındadır. “Daima bir yeri tut, bir yerden başla” prensibi gereği biz şimdi bu zahire tutunup buradan ilerlemeye çalışacağız. Nedir o zahir? Kişideki “Aliymun bi zatis’sudur” esması. Bu nedenle, ben de içimden geçeni biliyorum, ben de kendim için “aliymun bi zatis’sudur”um diyebiliyor.
Kaydınızı oluşturan bütün esmalar sizin kaydınızda tek esma gibidir, kaydınızı oluşturan tüm esmalar sizi kul yapan tek esma olur. Sizin kaydınızda bir “B” kaydı var, bir de “A”. Sizdeki esas kayıt (esas esma) “B” kaydınızdır, “B” formudur. Kaydınızdaki “A” kaydı, “B” kaydının izdüşümü olup onun kopyasıdır. Kaydın kopyası yani sahtesi/korsanı da, ahseni takvim olan esası da bir esma kompozisyonudur. İşte sen, senin kaydın olan o kompozisyonun tek esma oluşturması nedeniyle o esmaya kendi adını verirsin. O da bir esmadır ama esmalardan oluşan bir esmadır. Tüm esmalardan oluşan o kompozisyon da tek başına bir esma olur ki o seni kul yapan tek esmadır. Kişi eğer bunu fark etmezse esma kompozisyonuna karşı çıkar. Nasıl?
Şöyle: Sizin esma kompozisyonunuz “esma-i külleha”dan gelen bir kompozisyon, ve o esmaların hepsi birer cüz, değil mi? Bu yüzden, kayıttaki tüm esmalara zahir gözüyle baktığımızda “cüz” diye sesleniriz. İlmî suret böyle meydana gelir, cüz olmasa ilmî suret de olmaz. Ancak cüzle ilgili bir yanlış anlaşılmayı da burada bir iki cümleyle izale etmeye çalışalım. Cüz tabiri kendisiyle ilgili bazı tartışmalara, bazı yorumlara ve farklı bakışlara sebep olmuştur, aynı şey “irade” için de geçerlidir. Örneğin, dedik ki; “aliymun bi zatis sudur” özelliği bizde de var. Kişi kendinde ondan bir cüz olduğunu kabul ediyor, ama iş “irade”ye gelince “bende cüzi irade yok” diyor. Lütfen o tuzağa düşmeyin, bu bir hayaldir. Cüzi iradesi olmayan kul olmaz. Eğer kişi kulsa, “BEN” diyorsa, bütün esmaların cüzü onda vardır ve bunun içerisine irade de dâhildir. İster “A” takdiminde olsun ister “B”; “BEN” diye kendini takdim ettiğin birşey varsa, bakın koşul söylüyoruz, kendini “BEN” diye takdim ettiğin bir kayıt varsa o şey cüzdür. Kul kaydında bulunan her esma da, esma birleşimleri de cüzdür. Eğer “A” ve “B”den kurtulmak nasip olursa o zaman kayıt kalmaz. Sadece bu kaydın/cüzün izi/kokusu kalır ki o başka bir haldir. Eğer sen şimdiden o hali düşünüp oraya tutunursan amel yapamazsın. Tırmanabilmek için şimdi tutabileceğin bir yere atmalısın. Öyleyse: Anlaşılması gereken ve tartışmak gerekiyorsa tartışılması gereken şudur: Cüzler muhtar mıdır, değil midir? Mesele budur; bunu tartışırsanız doğruyu bulusunuz. “Cüzi irade vardır-yoktur” tartışmasına girerseniz yanılırsınız. Çünkü cüzî irade olmadan olmaz. “Allah’ta var olana” nasıl yok dersin? Küllî irade var, onun sendeki “var” dediğin kısmı cüzi irade! “Var” diyorsan o cüzdür. “BEN” diyorsun ya! İradenin küllünün sendeki kısmına “BEN” diyorsan, “BEN” dediğin, kavrayabildiğin o yanına cüz denir. Ama önemli olan şudur: “Cüz” demek “müstakil” demek değildir. Bu yüzden, “cüzî irade muhtardır” dersen şirke girersin. “Cüzî irade” vardır ama muhtar değildir.
Şimdi tekrar, tutunduğumuz yere, yani bizim için zahir olana dönelim: Sizde ve her ilmî suret boyutunda aynı anda, her biri için ayrı ayrı ve birini diğerine karıştırmayan bir “aliymun bi zatis sudur” var. Sizde ve her ilmi surette! İlmî suret denilince “aliymun bi zatis sudur” için yalnız insanı düşünmeyin. Hem sizde, hem de her ilmî suret boyutunda aliymun bi zatis sudur var. Bütün ef’al âleminde. Ef’al âlemini “tek bir ilmî suret” olarak düşünün, onda da aynı anda, her biri için ayrı ayrı ve birini diğerine karıştırmayan bir “aliymun bi zatis sudur” var. “Aliymun bi zatis sudur” ne demek? Onu bilmeliyiz, çünkü Aliymun bi zatis sudur, bizim somut olarak yakalayabildiğimiz en önemli esmalardandır. Bu esmayı somutlaştırıp yakalayabilirsek, diğer bütün esmaları çözecek ipucunu yakalayıp esma âlemine hızla girebiliriz. Esma kesretine girmek çok önemlidir. Çünkü, kişi “tanrı kesreti”nden, yani “insan kesreti”nden “esma kesreti”ne geri dönüşsüz girerse velayet kapısından girmiş olur. Esma kesreti velayet içerir. O yüzden esma kesretinin bir yerinden tutmak lazım. İşte şimdi “aliymun bi zatis sudur”u düşünün: “Ben de içimden geçeni bilirim” derken neyi kastediyorsanız onu yakalayın. “Ben de içimden geçeni bilirim” halini yalnız insanlar değil, her yaratılan için düşünün, dünyadan gitmiş ve gelecek tüm ilmi suretler ve her detayında. En küçük alt yapısı neyse; molekül, atom ve atom altı parçacıklar, çünkü onlar da birer varlık. Tümündeki her detayı hem ayrı ayrı bilen, hem de bütün onları ef’al âlemi olarak “tek” düşündüğünüzde o halini de bilen… “Ef’al âlemini tek bir bütün olarak düşündünüz ya, işte onun da içinden geçeni bilen ve ondaki detayların hepsini aynı anda bilen ve hiç birisini birbirine karıştırmayan ve bu olayın da kendisine yük olmadığı bir düşünce”yi düşünün. O zaman Allah için “aliymun bi zatis’sudur” ifadesiyle ne denmek istendiğini anlamaya başlamış oluruz. “Anlarız” değil, anlamaya başlamış oluruz. Ve O’nun esması yalnızca “aliymun bi zatis’sudur” değil ki, sınırsız… “Sayıları sınırsız, manaları sonsuz” olan her esmayı da böyle aynı anda düşünün; hiç birini diğerine karıştırmıyor, hepsini yönetiyor. İşte esma âlemi derken siz Allah’ın esma âlemi boyutuna sesleniyorsunuz. “Allah” derken nereye seslendiğinizi düşünmeye çalışın. “Allah” dediğimiz yer ulûhiyet noktası; çok a’la, çok yukarı. Esma âlemine (ef’al âlemine, çoğul âlemine) seslenirken, böyle bir yapıya, böyle bir güce sesleniyorsun. Ve “komik” olan ne biliyor musunuz? İnsanca düşününce “komik” olan; bütün bunları ilmullahta Allah bir an düşünmüş, geçmiş gitmiş… Bizim esma âlemi diye kavramaya çalıştığımız şey aslında yok. Esma âlemi, ef’al âlemi diye bir şey yok. O bir hayal ki olmuş bitmiş. Daha Onun hayalinin bir yanını anlayabilmek mümkün değil. Hayalinin bir yanını, yani olmayan bir şeyi bile anlayamıyoruz. Olan bir şeyini değil, olmayan bir şeyini bile akla sığdırabilmek mümkün değil. Bu yüzden bizi kurtaracak en önemli sığınış kelimesi de öğretilmiş; SübhanAllah. SübhanAllah…
Hadid 6: “Geceyi gündüzün içine sokar, gündüzü de gecenin içine sokar ve O Aliymun bi zatis sudurdur.”
Ve Huve Aliymun bi zatis sudur. Dikkat edin, bu ayet diğer ayetlerden farklı olarak, ezberleri bozacak bir şekil içeriyor: “Geceyi gündüzün içine sokar, gündüzü de gecenin içine sokar. Ve O aliymun bi zatis sudurdur.” Hadid Sûresinin önceki ayetleri arz ve semavatı, altı günde yaratılışı anlatır ve buraya gelir. Bu ayette de gece ve gündüzü anlatır. Ayet gece ve gündüzü anlatıyor, ama “aliymun bi zatis sudur”la bitiyor, neden acaba? Eğer burası anlaşılmazsa “ne alaka” dersiniz. Sonra da bildiğimiz gece ve gündüzü beğenmezsiniz, yeni “gece ve gündüz”ler uydurursunuz; “aslında ayetteki gece insanın şu yapısıdır, gündüz insanın bu halidir, oradaki “aliymun bi zatis sudur” da insan içindir” gibi yorumlarla kompozisyon yazarlar, edebiyat yaparlar. Daima önce zahiri anlamı doğru çözeceksin. Ayette ne yazılmışsa önce o! Onu çözeceksin. Onu çözmeden daha ileri mana verilmez. Onu çözmeden ileri bir manaya geçmek gaflettir. Bir mana vereceksen, var olan zahiri manayı çözünceye kadar bekleyeceksin. Örneğin burada, var olanı yani bildiğimiz gece gündüzü düşünerek, “geceyi gündüzün içine, gündüzü de gecenin içine sokar ve O aliymun bi zatis sudurdur ayetinde önce bu zahiri çözmek gerekir ki, daha ileri bir manaya ulaşılsın.

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER

Afyon Haber Son Dakika Afyon Namaz Vakti