Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Murat Arısoy
e-posta: YAZARIN TÜM YAZILARI

Neyi kapatıyorsunuz? – Kocatepe Gazetesi

Murat Arısoy 17 Kasım 2013 Pazar 02:00:00
  Adana’nın Kozan ilçesindeki Şabatana İlkokulu’nda 4’üncü sınıfa kadar okudum, ancak “dershane” kelamı duymamıştım. Elbette “dershane” vardı ilçede, ama sadece “büyükler” gider diye bir algılama oluşmuştu bende.
5’inci sınıfı, Kırklareli Hamdi Helvacıoğlu İlkokulu’nda okudum. Kırklareli’nde “eğitim” denilince akan sular dururdu. Merkez nüfusu 45-50 bin dolaylarında olan vilayette iki büyük dershane vardı: Hızırbey ve Başarı.
1995’te Anadolu ve Fen Liseleri’ne Giriş Sınavı’na girecektim. Dershaneye yazılma fikri o dönem oluşmaya başlamıştı. Okula kaydımı yaptırmadan önce Vilayet Parkı’nda oynarken, arkadaşlarım sıkı sıkı tembih etmişlerdi: Aman ha, Hızırbey’e gitme. Oradakiler dinci…
Ailem muhafazakârdı. “Dinci” kelimesi bende, bekledikleri gibi “itici” bir etki bırakmadı. Olsun, yine de sordum:
-Hangisine gideyim?
-Başarı’ya git sen.
Ses çıkarmadım. Okula kaydımı yaptırdık, okula gidip gelmeye, ama aynı zamanda Hızırbey’in methini duymaya başlamıştım. Hızırbey’e giden, mutlaka “başarılı” oluyordu. Ailemle konuştum, Hızırbey Dershanesi’ne yazıldım.
Ne yalan söyleyeyim, 5’inci sınıfta dershaneye alışamadım. Yaşıtlarım dışarıda güle oynaya gezerken, neden haftasonumu “zehir” ediyordum ki?
Çok devam etmedim açıkçası. Yine de bir şekilde Kırklareli Anadolu Lisesi’ni kazandım. Ama kazanmakla bitmiyordu ki…
“Üniversite” hayalini kuran akranlarım, birkaç yıl sonra yine harala-gürele dershaneye gitmeye başladı.
-Nereye gidiyorsun?
-Etüde…
-Etüd ne ki?
-Derslerin haricinde özel çalışıyoruz.
Bir anlam veremiyordum yine. Fakat Lise-2 geldi çattı. “Bizim dönemimizde” lise 3 yıldı, Anadolu Lisesi ise ortaokulla birlikte 7 yıldı.
Bu sefer hiç tereddüde düşmeden Hızırbey’e gittim. Öğretmenler, insanüstü bir gayretle bizi “adam” etmeye çalışıyordu. Derste uyusak da dişlerini sıkıp güldürmeye, bizi derse katmaya çalışıyorlardı. Evet, bizim başarımız, onların reklamıydı. Ancak okulda yakalayamadığımız samimiyeti, dershanede yakalıyorduk.
Dersler, kimi zaman şakayla geçiyordu. Hocalar, ders dışında bizi kantine çağırıp masa tenisi oynuyorlardı bizimle. Aynı durum, Lise-3’te de devam etti.
Piknikler, sinemalar, oyunlar… Sohbet ve irşat da oluyordu mutlaka, ama hiç de “Hu” çektiğimizi hatırlamıyorum. Şimdilerde adına sempozyumlar düzenlenen, iktidarın da her türlü desteği verdiği etkinlikler gerçekleştirilen Bediüzzaman’ın Risaleleri’nden birer parça aklımızda kalsın istiyorlardı. Bazen, camii imamlarının hutbelerde kullandıkları “Aynen öyle de” kelime topluluğu, bana Risaleler’i hatırlatır. Kulağımıza Allah kelâmı girse, kâr kârdı.
Haftada bir deneme sınavı olurduk. En heyecanlandığımız “zaman” ise, deneme sınav sonuçlarının dershane girişine asıldığı andı.
Ben belki de dershane hocalarım için “cama renkli kâğıtlarla yapıştırılacak bir küçük reklam”dan ibarettim, belki küçük bir kardeştim. Mühim değil. Ben “L” şeklinde favori bırakıp okula gittiğimde “Kes hemen o favorileri” tepkisiyle karşılaşırken, dershanede “Bizim anarşist gelmiş” diye tebessümle karşılanırdım. Bu da belki gururumu okşardı.
O zamanlar, “sınav sorularını verme” gibi bir hadise yoktu. Ama ne yalan söyleyeyim, Öğrenci Seçme Sınavı’ndan önceki Perşembe günü girdiğimiz sınavın soru kalitesi ile gerçek sınavın soru tarzı birbirine çok benziyordu.
Sonra çok “istenmeyen” durumlar çıktı tabii ki. Polis Akademileri Sınavı’ndaki yolsuzluk iddiaları, farklı imtihanlarda “imtihanı” geçememe durumu, “camia”yı zedeledi tabii ki. O zamanlar “sessiz” kalan ekipler, el ovuşturmaya başladı.
Şimdilerde birileri çıkmış, “Dershaneleri kapatacağız efendileeer” diyor. Seçimlerde o dershaneler üzerinden prim yaparken, referandumlarda o dershanelerden yararlanırken, “ustalığın” sonuna gelince “tanımama” hâli hasıl oldu.
Dershaneleri kaldırın kabul. Hatta özel okulları da kaldırın. Her şeyi devlet yönetsin isterim, bana kalsa. Neticede parası olan eğitimini tastamam alırken, yoksulların “bursluluk” dışında o şansı kalmıyor.
Kapatın dershaneleri, eğer tüm yoksulların iyi şartlarda okumasını sağlayacaksanız.
Ama gerekli yatırımı gerçekleştirmeden, öğretmenleri yetiştirmeden, öğrencileri ortada bırakarak neyi kapatıyorsunuz? 4+4+4 sistemindeki “oldu-bitti”den de mi ders almadınız? Ha bir de aklıma gelmişken sorayım: Dershaneleri kapattığınıza göre, AK Partili belediyelerin “Bilgi Evleri”ni de kapatacak mısınız?

YAZARLAR

TÜMÜ

SON HABERLER