Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Hasan Tahsin Günek
e-posta: YAZARIN TÜM YAZILARI

OSMANLI FOTOĞRAF VE FOTOĞRAFÇILIK TARİHİNE BİR BAKIŞ

Hasan Tahsin Günek 5 Şubat 2018 Pazartesi 14:14:01
 

Bugünkü manada Dünyanın ilk fotoğrafı “Le Gras’ın penceresinden görünüş” isimli fotoğraftır. Joseph Nicéphore Niepce’nin evinin üst katındaki pencereden 1826 yılında çekilmiştir. Fransız fotoğrafçı Joseph Nicéphore Niepce bu fotoğrafın basım işlemine ‘heliography’ adını vermiş. Fotoğrafın basılması tam sekiz saat sürmüştür. Bu tarihten öncede birçok kişi tarafından çok sayıda çalışmalar yapılmıştır.
Fotoğraf icat edildikten bir süre sonra Osmanlıya da ulaşmıştı. Ancak başlangıçta mesafeli durulan fotoğraf, ilerleyen dönemde benimsenmiş ve hızla yayılmaya başlamıştı. Bunda Osmanlı ile batılı ülkeler arasındaki ticari, ekonomik ilişkilerin artması, kitaplarda, masallarda ve efsanelerde anlatılan gizemli doğu medeniyetine merakı olan Avrupalıların taleplerinin etkisi büyüktü. Sonraki dönemlerde şahıslar için düzenlenen resmi belgelerde fotoğraf kullanılması zorunluluğunun getirilmesi gibi çeşitli uygulamalar fotoğrafın daha da yaygınlaşmasını sağladı. Böylece mahalli çalışmalar yapan fotoğrafçılarda ortaya çıktı. Örneğin, On dokuzuncu yüzyıl sonu ve yirminci yüzyıl başlarında Afyonkarahisar’da Erivante ve Aliksan gibi kişilerde fotoğrafçılık işi yapmaktaydılar.
İtalyan asıllı Carlo ve Giovanni Naya kardeşler 1845 yılında İstanbul’da ilk fotoğraf stüdyosunu açmışlardı. Onları ilerleyen dönemlerde ilk yerli stüdyoyu açan Basile Kargopoulo izlemişti. O dönemin önde gelen diğer fotoğrafçıları Ernest de Caranza, Alfred Nicolas Normand (1822-1909), Pascal Sebah (1823-1886), oğlu Jean Sebah (1872-1947), Polycarpe Joaillier (1848-1904), Abdullah Freres (Kevork, Viçen, Hovsep), Nikolai Andreomenos (1850-1929), Guillaume Berggren (1835-1920), Gülmez Biraderler ve Bogos Tarkulyan’dır.
Bu fotoğrafçıların birçoğu tarafından Osmanlı İmparatorluğu sınırları içerisindeki şehirleri, şehirlerin sokaklarını, her milletten tebaayı, mimari özellik arz eden yapıları, anıtları, eski eserleri, yeni inşa edilen demiryolu hatları, limanlar ve sanayi tesislerinin fotoğrafları çekilerek albümler oluşturulmuştur.
Fotoğraf makinelerinin zamanla ilk yapılanlara göre biraz daha ucuz ve taşınabilir hale gelmesi, bu işi profesyonel olarak yapanların dışında gezginlerinde yanlarında fotoğraf makineleri ile dolaşmalarına imkân vermişti. Dolayısıyla gerek profesyonel fotoğraf stüdyolarının yaptıkları albümler, gerekse de gezginlerin çektikleri fotoğraflar sayesinde, o günün koşullarında, uzak ve ulaşımının zor olması nedeniyle gidilemeyen bölgelerin görülmesi ve bilinmesi sağlanmıştı. Çünkü imparatorluk son dönemlerinde bile hala milyonlarca kilometrekarelik bir alana hükmediyordu.
Dış ülkelerden gelip, Osmanlı İmparatorluğu sınırları içerisinde bilimsel, akademik araştırma ve çalışmalar yapmak ve bunun yanında fotoğraf çekmek için izin talep edenler olduğu gibi, çektikleri fotoğrafları Avrupa’da neşrederek Osmanlı aleyhine olumsuz propaganda yapmak için çalışanlarda çıkıyordu. Bu tür gayelerle gelenlere izin verilmemesi yetkililerce ilgililerden isteniliyordu1. O yıllar batıda çıkan Osmanlı ile ilgili bir kısım fotoğraflara bu açıdan baktığımızda duyulan kaygıyı yerinde görebiliyoruz. Saçı sakalı birbirine karışmış, üstü başı perişan, biçare görünümlü insanlar, virane evler, binalar ve sokaklar, bir kenara oturup gayesiz bekleşen insanlar gibi kimi fotoğraflarla, Osmanlının ve halkın sanki yüzlerce yıl öncesinin imkân ve şartları altında yaşamaya çalıştığı ve bir zafiyetin söz konusu olduğu kanaatinin uyandırılmaya çalışıldığı görülmektedir. Bunun yanında çektikleri bu tür fotoğraflara gizemli bir doğu dünyası havası vererek ilgi çekmeye çalışanları ve bu sayede fotoğraflarını çabucak satmak isteyen yabancı fotoğrafçıları da unutmamak gerekir.
Sonuç olarak; Binlerce yıl boyunca insanlar bir coğrafyayı, bir mimariyi veya bir insanın özelliklerini anlatabilmek için sayfalarca yazmak mecburiyetindeyken, zamanla ressamların kalem ve fırça ile yaptıkları resimler ve ayrıca gravürler bu iş için kullanılmıştı. Ancak, fotoğrafın icadıyla insanlar ülkeleri, şehirleri, canlı ve cansız her türlü şeyi, kısaca dünyayı olduğu haliyle görme ve birbirlerine en kısa yoldan olduğu haliyle aktarma imkânına kavuşmuşlardır.
Kaynakça:
1Devlet arşivleri kataloğu
Fon Numarası   Dosya     Gömlek       Belge Tarihi
HR.TH.               121           74        M-03-08-1892
Ecnebi ressamların İstanbul’daki harap yerlerin ve Müslüman kadınlarla kötü kıyafetli insanların fotoğraflarını çekip Avrupa’da neşretmek maksadında olduklarından İsveçli Mösyö Baragart’a fotoğraf çekmesi için izin verilemeyeceği.

YAZARLAR

TÜMÜ

SON HABERLER