Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Muharrem Günay

PEYGAMBER NE SÖYLÜYORSA DOĞRUDUR – Kocatepe Gazetesi

Muharrem Günay 14 Haziran 2013 Cuma 03:00:00
  İsra ve Miraç olayı halk arasında yayılınca, Mekke’nin bazı ileri gelenleri soluğu Ebu Bekir’in (RA) yanında aldılar. Ve:
“- Ya Eba Bekr! Arkadaşın Muhamed hakkında ne dersin? O bir gece içinde Beytü’l Makdise’ ( Beytü’l Mukaddes )e gidip geldiğini iddia ediyormuş!” Ebu Bekir (R.A.) onlara:
“- Bunu Hz.Muhammed mi ( A.S.) söyledi?” diye sordu. Onlar da: “Evet, o dedi” diye cevap verdiklerinde, Ebu Bekir (R.A.): “Eğer O söylemiş se, mutlaka doğrudur ve ben şahadet ederim..” diyerek Peygamber’e olan inancının şüphe götürmez olduğunu ortaya koydu. “Nasıl olur ?” diyerek şaşkınlık gösterenlere: “O, bundan fazlasını da söylese yine de O’nu gök haberlerinden dolayı tasdik ederdim!” diye cevap verdi.(Lübabu’t- te’vil: 3 / 151)
Ebu Bekir (R.A.)e “sıddık” denmesi bu yüzdendir. Ebu Bekir’in
Hz. Peygamberimize gösterdiği sadakatten bizim alınacak çok dersimiz vardır. Özellikle, sünnet konusunda Sevgili Peygamberimizin dinde takip ettiği yolu iyi bilmeli ve O’na uymalıyız Çünkü Cenâb-ı Allah Kur’an-ı Kerim’de 17 yerde Sevgili Peygamberimize uymamızı ve O’na itaat etmemizi emrediyor. Kur’an-ın ifadesiyle : “Her kim ki Resule itaat ederse Allah’a itaat etmiş olur“ Hz Aişe validemiz “ O’nun ahlakı nasıldı ?” deyenlere. “ O’nun ahlakı Kur’an’dı, O yaşayan Kur’an’dı “ diye cevap vermiştir.
İSRA VE MİRAÇ
İsra: Gece yolculuğu yapmak demektir. Bu bölüm, İSRA VE MİRAÇ olarak bilinen mucizenin birinci ayağını oluşturur. Peygamber Efendimizin, Mescid-i Haram’dan Mescid-i Aksa’ya kadar olan gece yolculuğunu belirtik ki, bu olay İsra Suresi 1. ayetle sabit olmuştur. İnkarı insanı küfre götürür.
Miraç: Sözlükte merdiven anlamına gelir. Terim olarak İsra gecesi Peygamber Efendimizin (A.S) Beytü’l Makdis’ten yani Mescid-i Aksa’dan Melek Cebrail eşliğinde madde aleminin son sınırı olan “SİDRETÜ’L MÜNTEHA”ya, oradan da mâna alemine yükselmesi ve esrar perdelerini kaldırarak en kutsal huzura-yani Allah’ın huzuruna kabul edilmesidir ki Necm suresi 11- 18 ayetlerle sabittir.
Bunun üzerine müşrikler Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem hakkında kafayı oynattı. Ve buna benzeyen kelamlar ile ithamlarda bulundular. Bunun üzerine Cenab-ı Hak Cebrail aleyhisselam vasıtası ile (Necm suresi 1–17).Ayetleri ile habibinin sözünü tasdik etmiştir.
“Ven necmi izâ hevâ. Mâ Dalle Sâhıbukum ve mâ ğavâ. Ve mâ yenTıku anil hevâ. İn huve illâ vahyun yûhâ.
“Battığı zaman yıldıza andolsun ki, arkadaşınız (Muhammed) sapmadı ve bâtıla inanmadı; o, arzusuna göre de konuşmaz. O (konuştuğu, kendine) vahyedilen bir vahiyden başka bir şey değildir.” (Necm,1–4)
Bu ayette insanları sapıklıktan kurtarmak ve doğru yolu göstermek amacıyla gönderilen Peygamberimiz insanların yön bulma konusunda yararlandığı Nemce/Yıldıza benzetilmiştir.
“Fe kâne gâbe gavseyni ev ednâ. Fe evhâ ilâ abdihî mâ evhâ” (Necm 9–10)
“Sonra (çok perdeler geçerek Rabbine) yaklaştı, derken daha da yaklaştı. O kadar ki, kab-ı kavseyn (iki yay) kadar veya daha da yakın oldu! (Necm 8-9, Hayrat Neşriyat)
Ve
“Mâ kezebel fuâdu mâ reâ. (11) E fe tumârûnehu alâ mâ yerâ. (12) velegad reâhü nezleten uhrâ (13) ınde sidretülmüntehâ (14) ındehâ cennetül me’vâ” (Necm 11–15)
(Gözleriyle) gördüğünü, kalb(i) yalanlamadı. Onun görmekte olduğu şeyler hakkında, şimdi kendisi ile mücâdele mi ediyorsunuz? And olsun ki, onu (Cebrâîl’i aslî sûretinde) diğer bir inişte de (mi’râc gecesi), Sidretü’l-Müntehâ’nın yanında (iken) gördü. Ki Cennetü’l-Me’vâ onun yanındadır. (Necm 11-15) (Hayrat Neşriyat)
“iz yeğşessidrete mâ yağşâ. mâ zâğelbesaru vemâ teğâ. legad reâ min âyâti rabbihîl kübrâ.” (Necm 16–18)
O zaman Sidre’yi bürümekte olan, bürüyordu. (O haşmetli makamda Muhammed’in) göz(ü) ne kaydı, ne de haddini aştı. And olsun ki, Rabbinin delillerinden en büyüğünü gördü. (Necm 16–18) (Hayrat neşriyat)
Buraya Sidretü’l-Müntehâ’ denilmesinin sebebi, buraya hem büyük meleklerin, hem de büyük peygamberlerin geçememesi ve burası hakkında bilgilerin yeterli olmamasıdır. Bunun için bu tabir kullanılmış ve beşerî, yani insanlara ait ilmin son sınırı diye de açıklanmıştır. Gerek peygamberlerin, gerekse diğer yaratılmışlardan her âlimin ilmi burada son bulur, ondan ileri geçemez. Ayrıca büyük müfessirlerden Fahruddîn er-Râzî, Sidretü’l Müntehâ’yı, buraya kadar zikredilen mânâlarının yanı sıra, “hayret-i küsvâ” diye açıklamıştır ki, akılların hayretle kaldığı, bundan daha şiddetli bir hayretin tasavvur edilemeyeceği, insanın son derecede hayrete düştüğü bir makam olarak tavsif ettikten sonra; sadece, Hz. Peygamberin hayrette kalmadığını, şaşmadığını, gördüklerini açıkça gördüğünü kaydetmektedir.
Öyleyse biz âciz insanların Sidretü’l-Müntehâ’yı kesin olarak “şudur veya budur” diye açıklamamız mümkün görülmemektedir. Necm suresinin 9. âyetine ve hadis-i şerifteki rivâyete göre, sadece Peygamberimize “Kâb-ı Kavseyne” kadar yaklaşmasına müsaade edilmiştir. Sidretü’l Müntehâ’dan ilerisi gayb âlemidir ki, Allah Teâlâ’dan başka hiç kimsenin ilmine ve bilgisine giremez, yani insanî ilmin son sınırıdır. Buradan ötesi Allah Teâlâ’nın “Zât Âlemi” diye adlandırıldığı için, bu deyimi açık ve seçik bir tarzda ortaya koymamız müm-kün değildir. İslam âlimleri Sevgili Peygamberimizin Allah’ı gözleriyle değil kalbiyle-kalp gözü ile gördüğünü nakletmişlerdir. Bir istisna olarak gözleri ile gördüğünü söyleyenler de vardır. Gerçek olan ister gözle ister se kalp gözüyle olsun bir görmenin gerçekleşmiş olduğudur.

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER