Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Elif Çaylıoğlu

İNSANIN İDRAK YOLCULUĞU 6

Eğer mümin isek, inanan kul isek mutlaka bir hedefimiz olmalı. Çünkü hedef koymak kişiyi o hedefe ulaştıracak gayretin içerisinde olmak demektir. Yılmaz Dündar Hocamla röportajda “yolcu” olduğumuzu konuşmuştuk, yani zaten yolcu isek, hedefi olmayan bir yolcu olabilir mi? Hedefinden, rotasından habersiz yolcu olmayı hangimiz ister? Hedefimiz hayatımızın anlamıdır, bu anlam kişiye o yolda çalışma azmi verir. Kişinin hedefi cehennemse, bakarsınız ki o Allah’a rağmen yaşayan bir hedef için gayrettedir. Allah neyi önermiyorsa onları inşa etmek için uğraşır, onların savunucusudur. Allah’ın hoşnutluğu ve esenliği hedefleyen bir inanan ise hedefi gereği elbette her şeyiyle, duygu, düşünce, hayal, karar, fikir, konuşma ve davranışlarıyla 7/24 diğerinden ayrılır. İslam’da zorlama olmadığından dünya yaşantısında “herkes yoluna” yani “senin dinin/hayat tarzın sana, benim dinim/hayat tarzım bana” kuralı (Kafirun-6) geçerlidir.

Bir inanan için hedef aynı zamanda “dua” yani Allah’a yöneliş demektir. Rabbimiz Allah bunu öyle önemsiyor ki Furkan 77’de “Eğer Allah’a yönelişiniz (o hedefiniz) olmasaydı sizin ne değeriniz olurdu!” buyurmuştur. Eğer ki kulun hedefi Allah ve razılığı, selameti olmazsa işte o kul rotasız bir gemiye, bir araca benzetilmiştir; savrulan, ne yana gideceğini bilemeyen, bir o yana bir bu yana yol (yaş) alan bir ömür! Bu insan olması gereken yerde olamaz, durması gereken çizgide duramaz, safını, duruşunu istikrarlı, sürdürülebilir şekilde Hak’tan yana gösteremez. Hatta yanlış rotadakilere destek olur. Yanlış hedefliler yanlışlarında ısrarlı ve sımsıkıdır, duruşlarını değiştirmezler, ama onların bir sözüne kanan hedefsiz kişi bir bakmışsınız ki yanlış platformda! Savrulur da savrulur… Acı tarafı ise bu halinin farkında olmamasıdır hatta bu halini sever, hiç yadırgamaz!

Hedefi iyi bir okul kazanmak olan talebeye ders çalışmak zor gelmez. Çünkü bir hedefe talip olmuş, hedefi belli, doğal olarak talebine uygun gayreti gösterir; dersine çalışır, doğru bilgiyi öğrenir, o bilgiyle yaşamayı (soru/problem çözmeyi) öğrenir, yanlışlarını düzeltir, eksiklerini giderir, bilmediklerini öğrenmeye gayret eder, hedefi için üzerine düşeni hakkıyla yerine getirme çabasında görürsünüz onu. Sonuç yani hüküm elbette Allah’a aittir. O öğrenci bu idrakla sınavına girer, sınavı yaşar, sonucu neyse onu da sever; onun “talip olduğum hedef için şimdiye kadar elimden geldiğince gayret ettim, sonuca razıyım” demesi hiç de zor değildir. Hayatta tersini yapan insanların sayısı çok çok fazla olduğu için durumu tersten de okuyalım: Öğrencinin hayal etse bile, diliyle söylese bile kilitlendiği bir hedefi yok, dersine çalışmıyor! Ama yıl sonu gireceği bir sınav var, çalışsa da çalışmasa da o sınava girip kendi durumuna, seviyesine ait verileri görecek. Öğrenci sınav farkındalığı bilincinden uzak olarak yıl boyu gezdi, eğlendi… Sınav vakti yani skor vakti gelip çattığındaki onun hali diğer öğrenciden farklıdır, onu mutsuz, huzursuz, gergin, hep bir şeyleri, birilerini suçlayan, hep bir mazeret arayan ve mazeret üreten, hep kendini aklayan bir halde bulursunuz. Hazırlanmadığı ama vakti geldiğinde girmek zorunda olduğu sınav ona rahatsız eder. İşte hayat da böyledir; hüsran olan bir sınav sonucu ile karşılaşmak istemeyenler ya deli gibi çalışmaktadır veya deli gibi sınavı unutmaya çalışmaktadır (çevreleriyle, legal veya illegal uyuşturucularla). Bunun için partiler tesis ederler, organizasyonlar gerçekleştirirler. Onlar için alışveriş bunun içindir, turizm, eğlence, sinema, tiyatro, kafeler, hatta iş güç bile bunun içindir: Sınav için yaşadığını unutmak, bu gerçekliği düşünmemek! Onun için sınav zamanı yaklaştıkça çalışan öğrenci ve çalışmayan öğrencilerin davranışları arasında çok fark vardır.

Rabbimiz Allah’ı doğru şekilde (Billahi manada imanla, yani Allah’ın dışı sınırı, öncesi sonrası yoktur, gerçek/tek VAR olan Allah hakikatidir imanıyla) tanımaya talip olan için hayatın biricik hedefi, dünyaya gelişimizle başlayan esfele safilin yapıdan kurtulmak, orijinal halimize, fabrika ayarlarımıza yani ahseni takvim yapımıza ulaşmaktır. Örneğimizdeki öğrencinin sınava hazırlığı ne kadar netse, neler yapması gerektiği belliyse, Rabbimiz de bizim için bu sınav yolculuğunu bu kadar netleştirmiş, açıkça göstermiş, öğretmiştir. Hedef: Esfele safilin yapıdan kurtulmak! Haydin kurtuluşa diye günde beş defa bunun için çağrılıyoruz. Ancak bunun için insanın önce esfele safilin yapının ne olduğunu bilmesi gerekiyor. Çünkü kavramları doğru tanımlamadığınızda “Ak”a “kara” demekten kurtulamazsınız.

Dünyaya her gelenin içine düştüğü “esfele safilin” yapı nedir? Dünya hayatına gelmemizle tanışmaya başladığımız bu yapı bizde “Allah’ın dışı var, ve biz Allah’ın dışında bir yerdeyiz” algısını oluşturur. Şeytan da henüz günah sevap başlamadan önceki dönemde (iki yaş sonrasından ergenliğe kadar ki dönemde) çocuklarda önce bu algıyı uyarır. “Allah’ın dışı var ve yaratılanlar da orada” algısı bizdeki ahsene takvim hali yani “Tek ve gerçek VAR olan, Müstakilen var ve muhtar olan Allah’tır” bilgisi ve gerçeğini örter, böylece Rabbimiz Allah’ı doğru tanımamızı engeller. Rabbimize ait olan gerçek VAR oluşu göremez, kendimiz ve diğer varlıklar müstakil ve muhtar bir varlık olarak varız zannına kapılırız. Bunun sonucu olarak da kendimizin müstakilen güç, hüküm ve mülk sahibi olduğunu gösterecek bir hayat tarzı oluştururuz. Müslümanlara şeker dağıtan (yani biz de Müslümanız canım diyen) ama hükmü Allah’a vermeyen (yani Allah’ın haramlarıyla dost, önerilerini önemsemeyen) bir hayat yaşarız. Bu hal tam bir karanlık, tam bir zulmet olmasına rağmen de kendimizi aydınlık kişi olarak görürüz.

Dünya hayatına gelen insan işte hem kendisindeki ahseni takvim yapıya hem de dünya yaşantısıyla birlikte tanışmaya başladığı esfele safilin yapıya müzahirdir; bu ikilem karşısında insan kendisine verilen Muhtariyeti Tercih Gücü yetkisiyle (Billahi manada cüzi iradeyle) tanışır ve sonuçta ya Hakkı yani kendisinde yüklü olan ama buna rağmen rasuller ve kitaplarla ona hatırlatılan Hak bilgiyi ve yaşantısını tercih eder veya dünyada öğrendiği esfele safiliyni yani batılı! Muhtariyeti tercih gücü yetkimiz bizim bu dünyadaki seçimlerimiz için Rabbimiz Allah’ın bize verdiği özgürlük yetkisidir. Bu bize ayetle öğretilmiştir:

“Din’de zorlama yoktur. Gerçekten rüşd (Hakk Yol) ğayy’dan (haddi aşmak ve sapıklıktan) apaçık ayrılmıştır. Artık her kim Tağut’u (dȗniHİ algı ve zanlarını) inkâr edip Allah’a Billahi anlamında iman ederse; muhakkak ki, o kopması mümkün olmayan sapasağlam bir kulpa yapışmış olur. Allah Semiy’un Aliym’dir.” (Bakara-256)

Anlıyoruz ki Rabbimiz Allah dunihi algıyı ve o algıyla yaşantıyı emretmez, haddi aşmışlık ve sapkınlık kapsamındaki her şeyi, biz bize verilen Billahi manadaki özgürlükle tercihimiz olarak yapmaktayız. Bu ayet bize aslında hedefimizi de belirlemekte, göstermektedir: Dunihi algı ve zanlarını inkar edip Allah’a billahi anlamda iman etmek ve buna uygun da yaşama gayretine girmek.

Kişi 7/24 daima bir tercih yapmakta, karar vermektedir. Bu kararları verirken hangi idrakta olmalıdır? Ben Allah’ın kendi muhtariyeti ve hürriyetinden bana kulu olarak Biiznillah verdiği yetkiyle Hakk veya Batıl olanı tercih yetkisini kullanarak yaşadığım olayı değerlendirmek, kanaat oluşturmak, yorum yapmak, çözüm önerileri üretmekteyim. 7/24 bu yetkiyi Hakk yolda, Hakk idrakla kullanmalı, yani süreçteki kararlarımı Hakk üzere oluşturmalı, daima Hakk’a yani Allah hakikatine uygun idrakla seçim yapmalı, tercihte bulunmalı, yerimi, safımı böyle belirlemeliyim; esfele safilin hayat tarzında olanları desteklemekten, onlarla kanka olmaktan, onlarla aynı zarfa girmekten uzak durmalıyım. Kul yalnızca bu noktada yani karar, tercih noktasında özgürdür, ona bu yetki verilmiştir ama bundan da sorumludur (yetki-sorumluluk ilişkisi). Eğer kulun tercihi Hak’tan, Allah indinde makbul olandan yana ise hemen araştırmaya başlar: Bu konuda ayetlerimiz bana ne diyor? Rasulullah (sav) bana ne demiş? O’na sımsıkı sarılan inananlar karşılaştıkları durumlarda nasıl düşünmüş, konuşmuş ve davranmış? Bütün bunları araştırırız, öğreniriz yani işitiriz! Böylece hedefimize yönelik olarak nasıl çalışacağımızı öğrenir, belirleriz. Sonra da “işittik ve itaat ettik Allahım” diyerek ayet ve hadislerdeki önerilere uyar, o önerilerden razı olur, o önerileri sever, onları sahipleniriz. Ya da tam tersini! İşte insan hangisi olduğuna, hangisiyle olanlarla birlikte olduğuna 7/24 bakacak! Çünkü Rabbimiz Allah’ın razı olduğu kulluk haline (idrak ve hayat tarzına) hedefli olanlar böyle olmalıdır. Bunu bize Bakara 285’te şöyle öğretiyor:

“Onlar; işittik ve itaat ettik, Ğufransın Rabbimiz, dönüşümüz sanadır dediler (işittik ve itaat ettik deyip böyle de yaşadılar).”

Bu ayette öğretilen hal bir mümini hedefine götürecek apaçık ve dosdoğru yoldur. Billahi manada inanan olarak hedefimize yönelik gayretle bizler aslında Rabbimiz Allah’a teslim olur, öyle yaşarız. Dünyaya geliş amacını kavrayamamış, kendini Allah’ın dışında müstakilen/gerçekten var bir varlık zanneden, kendisini bir beden sanan, Hak ve batılı bilmeyen ve ayırmayan, esfele safiliyn idrakla yaşayanlar ise tam tersidir. Onların hali sınava gireceğini (içi, özü) bilen ancak sınav hazırlığı içerisinde olmayan öğrencinin hali gibidir. Esfele safilin idrakları ve yaşantısı sebebiyle Rabbi Allah’tan ayrı ve uzakta zannına düşmüştür. Bu ayrılık acısını duymamak, unutmak için de kendilerince eğlence ve keyif dedikleri yanıltıcılarla oyalanmaktadırlar. Batıl idrakın eğlencesi de neşesi de acı ve hüzün olduğundan kronik bir boğulma içerisinde debelenir dururlar. Bu halle yaşayan, yaş alan kullar hesap noktasına (kasaya) yaklaştıkça yanlış alışverişin yani raflar/reyonlar arasında dolaşırken aldıkları ama hesabını ödeyemeyecekleri haz, hoş vakit geçirme, eğlenme halinin şimdi yaşayacakları acı ve hüsranla çok asabi ve gergindirler. Didişme, nefret ve kavgaları süreklidir, geri dönüşleri olmadığından Hak yola tahammülleri de yoktur; imanlılara ve onlara ait uygulamalara (şeriata) öfkelenir, kızar, bağırırlar. Kendilerinde gördükleri müstakillik (güç, hüküm ve mülk sahibi olma hissiyatlarının) kasada yani ölüm anında onları terk edeceğini hissettikleri için gittikçe çekilmez olurlar. Dolayısıyla kasaya geleceğini bilip ona göre davrananla alışverişini buna uygun yapmayan kasada farklı muamele görür, farklı duygu durumları yaşarlar; tıpkı sınavı bilen ve ona uygun gayrette olan ve olmayan iki öğrenci gibi! Yanlış yapan, sınava hazırlanmayan öğrenciler sınav yaklaştıkça çok gerginleşir, etraflarını sıkıntıya sokarlar.

Biz hangisiyiz? Birey olarak da toplum olarak da? Allahım yanlış tarafta olmaktan hele de batılı Hak gibi görmekten daima sana sığınıyor ve sınavımızda azığı takva olanlardan, Hakkı hak bilip ona sımsıkı ve dosdoğru uyanlardan olmamız için merhametini umuyor, bekliyoruz, ikram ediver Allahım. Biz kullarını her türlü şirkten, razı olmadığın gizli açık her şeyden, her halden kurtulmamız için öğrettiğin duamızla sana sığınıyoruz: Allahümme inniy euzü bike en üşrike bike şey’en ve ene a’lem ve estağfiruke lima la a’lem, inneke entel allâmul ğuyub: Allahım, bilerek sana şirk halinde olmaktan, bir şeyi bile bile ortak koşmaktan sana sığınırım. Bilmediğim hallerim için ise istiğfar ederim. Şüphesiz ki, gaybın bileni sensin, biz inanan kullarını razı olmadığı her en küçük şeyden lütfunla kurtarıver, koruyuver ve bizleri bağışlayıver (Âmin).

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER

Afyon Haber Son Dakika Afyon Namaz Vakti