Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Mustafa Yılmaz DÜNDAR

SEN TANRI MISIN? – 37-

Mustafa Yılmaz DÜNDAR 25 Haziran 2019 Salı 13:42:48
 

ZULMANİ SAHNENİN ANA FİKRİ: MÜSTAKİLLİK
Dün yan yana iki tiyatro sahnesi düşünmüştük. Rol yapılan iki sahne var: Zulmani Sahne, Rahmani Sahne. Dünyadaki hayat bir rol olduğu için de böyle düşündük. Yaşantıyı şimdi sahneye getiriyoruz, dünyadaki yaşantılar bu iki sahneden birine aittir: Zulmani Sahne, Rahmani Sahne. Zulmani sahnede oynanan rollerin tamamının ana fikri müstakillik üzerine bina edilmiştir. Kişi iddia ettiği müstakilliğini yaşatmak, korumak, yüceltmek, eğlendirmek, oyalamak, sunmak için yaşar, yapıp ettiklerinin temelinde hep bu vardır. Zulmani sahnede ana fikir bu: Sen Müstakilsin! Tüm roller, tüm yaşananlar bu ana fikre uygundur. Zulmani hayat sahnesindeki kişinin rolü zenginlikse de ana fikir budur, fakirlikse de ana fikir budur. Sağlıksa da hastalıksa da ana fikir budur! Zulmani sahnedeki roller değişir ama ana fikir değişmez. Peki, Rahmani sahnede durum nasıl? Oradaki ana fikir ne? Rahmani sahnedeki ana fikri bir örnek olayla açalım.
Hz. Ömer radıyallahu anh bir gün Efendimiz (SAV)’e gidiyor. Bulunduğu hücreye girdiğinde O’nu bir hasırın üzerinde yatıyor buluyor. Hz. Ömer’in geldiğini görünce Efendimiz doğruluyor. Doğrulduğunda hasırın izinin yanağına çıktığını, hasırın Efendimiz’in yanağına nakış yaptığını gören Hz. Ömer çok etkileniyor ve ağlıyor: Ya Rasulallah, bu ne haldir? Sen ki Rasulsün, bu ne hal, diyor. Efendimiz: “Ya Ömer, dünya onların ahiret bizim olsun istemez misin?” buyuruyor. Rahmani sahnedeki ana fikir de budur, orası bu ana fikri kavrayabilenlerin sahnesidir. Rahmani hayat sahnesi bu ana fikre vurulanların, bu ana fikirden korkmayanların sahnesidir. Orada ana fikir budur: Dünya onların, ahiret bizim olsun, istemez misin?
ZULMANİ SAHNEDEKİ TÜM ROLLERİN KARŞILIĞI NARDIR, RAHMANİ SAHNEDEKİ ROLLERİN KARŞILIĞI NURDUR
Zulmani sahnedeki çok enteresan bir tablodan bahsedeyim. Zulmani sahnede oranın ehli dışında inananları da görürsünüz, orada onlar da var, önemli yanı burasıdır; o sahneye zorla sığınanlar da var. Bir bu sahnenin başrol aktörleri var, bir de oraya zorla sığınanlar var. Onlar o sahnede sevilmezler, sevilmedikleri halde kendilerini zorla o sahneye sokarlar. Onlar kimlerdir? Onlar müstakilliklerini Allah için kullandıklarını sanan, böyle inananlardır. Müstakilliklerini Allah’a feda ettiklerini düşünürler, ama o müstakillik idrakı yüzünden o sahnededirler. Dikkat edin, daima İslamiyet amelleriyle meşgul bile olsanız, eğer siz zulmani sahnedeyseniz o ameller boşa gider. “Şirk varsa amelleriniz boşa gider” ayetini hatırlayın. Zulmani sahnedeyseniz rolünüzün önemi yok, hangi rolle meşgul olursanız olun. Rolünüz namaz olabilir, oruç olabilir, hayr olabilir; eğer zulmani sahnedeyseniz o rollerin karşılığı nardır, ateştir. Zulmani sahnedeki tüm rollerin karşılığı nardır, Rahmani sahnedeki rollerin karşılığı Nurdur. Rollerin birbirine benziyor olması sizi yanıltmasın. Rahmani sahnede birisi “salât ikame” ediyordur karşılığı nurdur. Zulmani sahnede birisi namazla meşguldür ama getirisi nur değildir, o sahnede yapılan her şey zulmani benlikle yapıldığı için karşılığı nardır, ateştir. Nur, vehmi benlikle birlikte başlar, Rahmani sahneye aittir. Vehmi benlik Haniyfliktir, işin başıdır, son durak değildir. Zulmetten bir kurtulsak! Sonra sıra vehimden de (vehmi bilinçten de) kurtulmaya geliyor. O çok başka, çok ileri bir iştir. Anlatmak istediğim şu: Siz çok ileri bir iş olan vehmi benlikten kurtulmayı zulmani benlikten kurtulmak zannederseniz, onu zulmani benliğin içine koyarsanız bu yolu başaramazsınız, mümkün değil! Boş uğraş olur! Bunları niye söylüyorum? Zulmani sahnede yaşayıp tasavvufla meşgul olanlar var. Ama zulmani sahnedeler! Zulmani sahne onlara hoş geliyor. Zulmani sahne İslamiyet’te Deccalın Cenneti diye tanımlanır. Orada hoşa giden ne varsa onların hepsinin sonucunu Allah cehenneme çevirmiştir. Zulmani sahnede size cehennem diye tanıtılanların sonucunu da Allah cennete çevirmiştir. Zulmani sahne işte böyledir.
ZULMANİ SAHNEDE RAHMANİ YETENEK OLAMAZ!
O sahnedeki bir başka tablo şudur, kendilerini Rahmani sahnede zannederek zulmani sahnede duranlar vardır. Kişi zulmani sahnede, ama kendisini Rahmani sahnede zannediyor! Bunlar daha çok tasavvufla meşgul olanlardır. İlgilendiği ve öğrendiği bilgiler nedeniyle kendini Rahmani sahnede sanar, hayal eder. Elinde tasavvuf kitapları var, derin bilgi var; ama zulmani sahnede!
 Zulmani sahnedeki çok enteresan ama çok korkulacak bir grup da kendilerini Rahmani sahnede zannedip zulmani sahnedekileri hayranlıkla seyredenlerdir. Bu gruptakiler zulmani sahnedekilere hayrandır. Kendinizi, hayatınızı inceleyin. Hem bu dünyada zulmani sahnedekileri hayranlıkla izleyeceksiniz, sonra da o hayran olduklarınıza; “onlar cehennemlik” diyeceksiniz, yani onlar cehenneme siz cennete gideceksiniz. Öyle bir şey olabilir mi ki? Yanlış inanışlı olduğunu bildiğiniz birilerine hayran olacaksınız “onun fikirlerine hayranım, o benim idolüm” diyeceksiniz, bu manada onların fikirlerini, hayatlarını okuyup, izleyip önereceksiniz. Ama siz cennete gideceksiniz, onlar cehenneme, öyle mi? Böyle bir kandırmaca olamaz. Dikkat edin, bunlar zulmani sahnede olmanın işaretleridir.
Tüm insanlık hayatında, sayıları belki elin parmaklarını geçmez çok özel insan hariç, insanların tamamı kendilerini zulmani sahnede bulur. Hayata başlarken kimse vehmi benlikle başlamaz, başlarken kimse vehmî (Rahmani) sahnede değildir. Başlangıç zulmani benlikle takdimdir. İnsan kendisini zulmani sahnede, o rolde bulur ve kendini takdim ederken zulmani benlikle “BEN” der, şerr benlikle “BEN” der, çok acı ama küfür haliyle “BEN” der. Neyle meşgul olursa olsun! İslami ibadetlerle meşgulse bile, kendini takdim ederken küfür beniyle “BEN” der. Çünkü zulmani sahnede! İşin zorluğu buradadır: Kişi kendisini o sahnede bulur ve bunun farkında değildir, zulmani benliği göremez. Bu yüzden orayı benimser ve gerçek hayat zanneder. O haliyle de dinle, tasavvufla meşgul olur. Zulmani sahnedeki kişinin, o benliğin tüm yetenekleri feth-i zulmani kapsamındadır. Çünkü o sahnede yapıyor! Feth-i Zulmani, zulmani sahnedeki her tür ve her derecedeki yetenektir. O sahnede neyiniz varsa, ne tür ve ne kadar yeteneğiniz varsa hepsi zulmanidir. Sadece dünyaya dönük yetenekler mi? Hayır, tümü! Ne varsa hepsi, tüm yetenekler! Eğer o sahnedeyse fark etmez! Eğer o sahnedeyse, “ahirete dönük” zannettiğiniz şeyler bile o sahnede kudret sergilemeleridir. Zulmani sahnede Rahmani yetenek olamaz! İnsan bu detayları bilmediği için zulmani sahnedeki birini kutsal sanar, onun yeteneklerini Rahmani sanar. Zulmani benlikten kurtulmamış olanın tüm yetenekleri Feth-i Zulmani’dir. Ama biz öteleriz, feth-i zulmani işini inanmayanlara yıkarız. İnsan bütün suçu firavunun üstüne yükler, kendindeki zulmani yetenekleri görmez. İyi ki geçmişte firavun yaşamış. Feth-i Zulmani konusunda herkes masumdur, hemen akıllara firavun gelir. Nasıl olsa öldü gitti, her şeyi ona yıkabiliriz. Anlatırlar ki birisi bir resim yapmış; bomboş bir kağıt. Soruyorlar: Ne çizdin? Otlayan inek diyor. İyi de ne ot var ne inek? Otu inek yedi. İnek? Onu da kestik biz yedik. Kağıt bomboş, hiçbir şey yok. Her şeyi firavun’a yükle, bitsin gitsin. Feth-i Zulmani yaşantısı kimde görülür, bu hali kim gösterir? Kâfir kimdir, küfür ehli kimleri kapsar? Bunları hiç üstlenmeyiz. Oysa hepsi bizde, hepsi insanın kendisinde! Zulmani sahne de insanın kendisinde, Rahmani sahne de kendisinde, dışarıda değil! İkisi de bizde!
KURTULUNMASI GEREKEN ŞARTLAR ZULMANİ BENLİK ŞARTLARIDIR, ZULMANİ BİLİNCE AİT ŞARTLARDIR
Şartlanmalardan kurtulmak bu yolda çok önemli olduğu için nasıl kurtuluruz diye araştırılır. Çünkü ilerlemek için kurtulmak şart! Bu detaylar bilinmediği zaman “şartlanma” beş duyu kayıtları sanılır, sonra da onlardan kurtulmak ve daha yetenekli olmak için uğraşılır, insan yeteneklerini artırmak için yapacak şeyler arar. Mesela ateşin üstünde yürümeye çalışır. Ateşin üstünde yanmadan yürüyenler var, çok yaygın. Bir seminer sonunda yürüyorlar. Zannedersem 13-14 metre uzunluğunda kor alev üstünde yürüyorlar. Bu bir feth-i zulmanidir. İslamiyet’teki “şartlanmalardan kurtulmak” zulmani benlik şartlarından kurtulmaktır. Başka hiçbir şey değildir! Talib “şartlardan nasıl kurtulacağım?” diye merak eder, tasavvuf kitaplarını bir heves okur ama bulamaz. Bu sefer “bir şey bulabilir miyim?” diye uzak doğu felsefelerine yönelir. Bir şey yapmak ve şartlarından kurtulmak istiyor. Onları okur, şartlanmalarından kurtulmayı uçmak, yanmamak gibi yetenekler sanar ve o yetenekleri kazanmak ister. O yetenekleri kazanmak için esma zikirleriyle meşgul olur. O esmaları zikredince uçacağım, karşımdakinin aklından geçeni bileceğim, gözlerim açılacak, kalp gözüm/basiretim açılacak, onunla göreceğim diye düşünür. Bunları zulmani benlikle yapanda esma zikri o yeteneklerin oluşmasına yardım eder ve onda feth-i zulmani görülür. Zulmani sahnedeyseniz maalesef öyle! Zulmani sahnede zikrullah yapılıyorsa sonucu zulmanidir. Önemli olan bu sahneden kurtulmaktır. Bir an önce! Öyleyse, şartlanmalardan kurtulmak için zulmani benlikten sıyrılmamız gerekiyor, o benliğin yaşandığı zulmani sahneden ayrılmamız gerekiyor. Kurtulunması gereken şartlar zulmani benlik şartlarıdır, zulmani bilince ait şartlardır, kurtulmak onlardan kurtulmaktır. Efendimiz (SAV) bize bunun duasını öğretmiştir:
“Allahümme ahricni min zulümâtil vehmi ve ekrimniy Bi nuril fehmi: Allah’ım vehmin zulmetinden (vehim karanlığından) beni çıkarıver ve bana nurunla anlayış ikram ediver.” Bu hadisi, bu önemli duayı biliyor ve belli sayıda zikrini de yapıyorsunuzdur. Bu duada “vehmin zulmetinden kurtulmak” istediğimizi söylüyoruz. Vehim karanlığı (vehmin zulmeti) ne demektir? Allah’ım beni vehim zulmetinden çıkar derken neyi kast ediyoruz, talebimiz ne? Talebimiz, Allahın bizi zulmani benlikten kurtarmasıdır; “beni zulmani benlikten, o bilinçten çıkarıver Allah’ım” diye sığınıyoruz. Burada Efendimiz (SAV) bize aslında bir ayet kapsamında olmanın da duasını öğretiyor:
Bakara 257: “Allah inananların Velisidir, onları zulmetten alır nura sokar.” Bu ayette bahsedilen zulmet “zulmani benlik”tir. Allah müminlerin dostudur, onları zulmani ben bilincinden alır, nura (vehmi ben idrakına) yönlendirir buyruluyor.

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER

Afyon Haber Son Dakika Afyon Namaz Vakti