Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Mustafa Yılmaz DÜNDAR
e-posta: YAZARIN TÜM YAZILARI

TANRISAL DAVRANIŞLARIN ANA ÖZELLİKLERİ – Kocatepe Gazetesi

Mustafa Yılmaz DÜNDAR 28 Kasım 2017 Salı 13:29:19
 

– 38 –
İlahın özelliklerini, onun veri tabanı üzerinden tefekküre devam ediyoruz. Onun bir veri tabanı ŞİKAYET’tir, ilah daima şikâyet eder. Normal konuşmalarda bile fark etmeden çok yaptığımız bir şeydir bu. Yaşantıdan çok basit bir örnek vereyim. Bu örnek Afyon’daki yaşantımdan. Kolay kolay evden çıkmadığım için ekmek biter, üşenip karşı bakkaldan gidip ekmek alamazdım, günlerce öyle dururdum. Evdeyim, bir arkadaşım gelip “sen pek çıkmıyorsun, manava gidiyorum, bir şey lazım mı?” dedi. Ben de “madem bana da bir karpuz al” dedim. Tam da su içecektim, karpuz gelsin de susuzluğumu karpuzla gidereyim diye suyu içmedim. Getirdi, teşekkür ettim, gitti. Kestim ki karpuz kabak, hiç su yok. Hemen kızarım: Nasıl karpuz almış böyle! Kim o kızan? İlah! O birine kızacak, birini suçlayacak, mutlaka. Karpuzu o arkadaş değil de ben kendim almış olsaydım nasıl olacaktı, bir de ona bakalım. Aldım geldim, kestim ki kabak. Bu sefer de manava kızardım: Adam ne biçim karpuz vermiş! Az önce alana kızmıştın, şimdi niye kendine kızmıyorsun? İlah mutlaka birisine kızar, ilah için mutlaka bir suçlu vardır. Suçlar, kızar, yani şikâyet eder. Zaman zaman da “gücüne gitmesin ama” diyerek Allah dediği üst tanrıya kızar, “hiç aklım almıyor, Allah bunları nasıl yarattı” der, sürekli kızar. Çok net görülüyor ki o ilahtır. “La ilahe; tanrılar giremez, siz giremezsiniz” diye ona denir. Ölümle birlikte anlarsın ki, orada serbesttin şimdi kasadasın. Markette rahatça gezdin, onu aldın koydun, bunu aldın koydun ve kasaya geldin, şimdi sonuç cüzdanına göre, kasadaki muamele buna göre: Tanrıysan geçemezsin; La ilahe! La ilahe; tanrılar giremez, giremezsin. O noktada herhangi bir krediniz yok, hiçbir şeyiniz yok. Tanrılar giremez! Kıyamet Suresi 36. ayet çok açık; “İnsan kendini başıboş mu sanıyor? Bu ayete rağmen, sen “ben istediğimi yapıyorum, hiç bir şey de olmuyor” mu diyorsun? Unutma, yetmiş yıl da yaşasan o kapıya geleceksin ve ölümü tadınca dünyada yaşadığın günleri yedi sekiz saniye kadar sanacaksın ve sana bir rüya gibi gelecek, “ne de çabuk geçti” diyeceksin. Tam o noktada, hayatın, akşam ezanıyla birlikte havanın birden kararması gibi olduğunu göreceksin. “Bu kadar kısaymış” diyeceğin bir şeydir bu hayat. İşte o “Tanrı Giremez Kapısı”na geldiğinde tüm alışverişlerin ayan beyan dökülür: Ona kızdın, bunu beğenmedin, “Allah’ın gücüne gitmesin ama” deyip O’na da kızdın, sepet şikâyet dolu, tanrının işi zaten odur. Kasada hepsi ortaya dökülecek…
İTİRAZ YASAK! “MERHAMET ALLAHIM”
 DİYE DUA EDENİN İTİRAZI OLMAZ

Şikâyetle bağlantılı bir önemli özellik var: İTİRAZ! “Allahım, bana merhamet ediver, beni bağışlayıver” diye dua eden için itiraz yasaktır, bu onun ilerlemesi için çok önemli bir haldir: İtiraz yasak! İtiraz ederse ona şöyle derler: Bu bir rıza lokmasıdır, yiyemezsin demedik mi? Tanrılar arasında yaşarken sana haksızlık yapan birisini Allah’a şikâyet ettiğinde sana bunu derler, hem de en haklı olduğun yerde! Sen çok haklısın ve yakarıyorsun; “Allahım görüyorsun haklıyım. Bana yapılan yanlışlara ve gördüğüm zulme bak…” O zaman, sana böyle derler: Bu bir rıza lokmasıdır, yiyemezsin demedik mi? Dolayısıyla, “merhamet Allahım” diye dua edenin itirazı (yani şikâyeti) olmaz. İnsan Suresi 30. ayeti “dileyen yok illa Allah” idrakı ile kabul eden itiraz edemez, hem o meal hem de itiraz olmaz. İtiraz ettiğiniz an aslında şunu demiş oluyorsunuz: Allahım, sen şu konuda haksızsın! Hz. Ebu Bekir radıyallahu anh’ın baktığı gibi bakan, yani önce hakikati sonra onun kendini ne sandığını gören, kime nasıl itiraz eder? İtiraz etmeyip, gördüğün o hakikate göre davranırsan onun adı EDEB’dir. “Haklı haksız” düşüncesine giren, o hakikate göre karar vermiyor. İlahlığını ilan eden tanrıya göre, o tanrının davranışlarına göre hüküm verip “haklı ya da haksız” diyor. Bir de hakikate göre bir bak bakalım: Senin haksız dediğin o haksız olan kimin düşüncesinin sureti? Allah’ın değil mi? O zaman, “niye böyle düşündün Allahım?” der gibi bir mana çıkmaz mı? Bunu diyecek bir haddin olabilir mi? Bu yüzden orada itiraz olmaz. Ama tanrılar dünyasında olur! O zaman da tanrıların mahkemesine gider ve “şu bana haksızlık yaptı” dersin. Tanrıların hâkimi de bakar “A tanrısı haklı, diğer tanrı haksız” diyerek bir ayar yapar. Ama Esas Mahkeme’de itiraz edemezsin, bu yolun yolcusu için haklı haksız davası olmaz, öyle bir şey olmaz. “İtiraz edeceğim ama itiraz yasaklanmış, şikayet yasaklanmış” gibi bir düşünce bu yolda mevzubahis değildir.
TANRI RIZASI İÇİN Mİ? ALLAH RIZASI İÇİN Mİ?
ŞİKÂYET ve İTİRAZ ilahın veri tabanının en önemli dosyalarından olduğu için, günlük yaşantıda cümlelerimize çok dikkat etmeliyiz, normal konuşmalarda bile! Karşınızdaki tanrılar beğeniyor, onlara doğru ve cazip geliyor diye o konuşmayı Allah indinde de doğru sanmayın. Bu yüzden, çok dikkat etmek lazım! Niye? Edebi fark edebilmek için! Edeb tanrıların koyduğu kurallar değildir, onları memnun eden kurallar listesi de değildir. EDEB, fiillerin esas hakikate göre çıkmasıdır. Fiiller esas hakikate göre çıkmaya başlayınca iş değişir. İnşaAllah edeb bir başlasın, fark edersiniz.
İlahın veri tabanındaki kriterlerden birisi de TAKDİR’dir. Anlaşılmak, takdir edilmek, övülmek, görülmek, bilinmek ister, kesinlikle! Bunlar olmazsa rahatsız olur. Birisine iyi davranacaktır; “o ne anlar iyi davranıştan” der ve ona iyi davranmaz. Birisine güzel söz söyleyecektir, “o güzel sözden anlamaz” der. Çünkü işini TANRI RIZASI için yapıyor. ALLAH RIZASI için söyleyecekseniz, anlar/anlamaz diye bir şey olabilir mi? Bu nedenle, takdir beklemek ve takdire yönelik davranışlar tamamen ilan edilen ilahın davranışlarıdır. Takdir ile ilgili hadisler, ilah mevzusu fark edilmeden okunursa mana anlaşılmaz, o hadislerde Efendimiz’in neden tepki gösterdiği anlaşılamaz. İlah mevzuunu fark etmişseniz, Efendimiz (SAV) onun ilahlığının kuvvetlenmesini istemediği için tepki göstermiş dersiniz. Aksi halde “bir kişi diğerini övmüş ne var bunda?” diyebilirsiniz. O övgü, onun ilahlığını o kadar kuvvetlendiriyor ki, Efendimiz; “böyle yapmakla ona zarar verdin” diyor.
KANDIRMAK DA İLAHIN İŞİDİR
KANDIRMAK da ilahlık iddiasıyla yaşayanın önemli bir yanıdır; ilah kandırır. Eğer iyi incelenir, iyi analiz yapılırsa işlerinin büyük çoğunluğunun kandırmaya dayalı olduğu görülür, basit şeylerde bile. Kandırmak hayatın içinde o kadar gizli ve yaygın ki, onu arayıp bulmak, fark etmek gerekiyor. Size bir hadisten örnek vereyim, onu nerelerden bulup yok etmek lazım, görünüz. Efendimiz buyuruyor: Elinizde yem yoksa bir hayvanı “gel bili bili” deyip kandırmayın. Bir hayvanı bile! Elinizde ot yok, yem yok ama bu tarafa gelsin diye “gel bili bili” yapıyorsun. Bunu bile yapmayın! Niye böyle bir öğüt? Kandırma ilah veri tabanını (sendeki ilahlık yapısını) kuvvetlendirdiği için, onun ana damarı kesilsin diye! Dolayısıyla, bir çocuğa “gel bak, sana ne vereceğim, avucumda ne var?” deyip kandırmak da ilahın işidir. İnceleyin, kandırma işinin hayatınıza nasıl işlemiş olduğunu görün. Ama en önemli kandırma, insanın kendisini kandırmasıdır. İnsan kendi “B” yapısını kandırır. Ki vehmin zulmeti+şeytan işbirliği güçlü yaşasın, ilah yapı diri dursun. Kandırmanın olmadığı bir hal, bir hayat yaşanabilir mi? Evet! Kandırma “B” yapıda tamamen kalkar.
ALMA DUYGUSU VE VERME ÇABASI
İlah yapı için önemli bir özellik de ALMA DUYGUSU’dur, almak onun için çok önemli bir haldir, sürekli “ben ne alabilirim?” diye düşünür. Amirse memurlarına, ben bunlardan ne alabilirim, bunlar bana ne verebilir gözüyle bakar, onları vermemekle suçlar, yeterince vermiyorsunuz der. Bir patronsa işçilerine öyle bakar; bunlardan ne alabilirim? Oysa Efendimiz (SAV) bize nasıl öğretiyor? “Bir toplumun efendisi o topluma hizmet edendir, o topluma verendir.” Neden böyle? İlah yapıyı kuvvetlendirmemen için! Bu yüzden Efendimiz buyurmuştur: “Devenizde giderken yere kamçınız düşse bile istemeyin. İstemeyin inip onu alın.” Bu hadisi görünce şu yanılgıya düşmemek lazım: Birisinin kamçısı düştü ve sizden de onu istedi, ona “Rasulullah ne dedi? İstemeyeceksin, in al!” demeyin. Aman yanılmayın. Siz verin, hatta vermekte yarışın. O tabloyu görenlerin vermekte yarışması müthiştir. Allah rızası için vermekte yarışan ancak “B” yapılardır. Bu yüzden, Efendimiz (SAV) buyurur: “Bir karşılık beklemeden yalnız Allah rızası için verin.” Çünkü karşılık bekleyen ilahtır. Hindi gelecek yerden tavuk esirgemeyen odur. “Onun yere düşenini vereyim, gün olur ben de ondan başka bir şey isterim” düşüncesiyle veriş, vermek değildir. Ama yalnızca Allah’ın rızası umularak vermek ayrıdır; öyle veren kesinlikle “B”dir, zaten ancak o öyle verebilir.
BİRİSİ SEVAP ALIR, DİĞERİ İSE
ALKIŞ VE AFERİN ALIR

Şunu da not edelim: İtiraz ve şikâyeti doğru anlamak ve tereddüde düşmemek lazım. Mesela bir zalimin zulmüyle karşılaşınca; “o da Allah’ın bir dileği” gibi düşünüp zalimin yanında olamayız, çünkü zulme karşı çıkmamızı öneren hadisler var. Elbette zalimin fiili de Allah’ın düşüncesi kapsamında, ama buradan zalime müdahale etmemek gerektiği sonucu çıkmaz. Paylaşımlarımızdaki önemli vurgulardan birisi nefse zulüm haliyle mücadele ve o zulümden kurtulmak değil mi? Zalimle mücadele etmeden bu nasıl mümkün olur. O itiraz veya şikâyet değildir. Zalim zulüm yaparken, mesela kişi nefsine zulmederken, onu “A” yapısıyla mı “B” yapısıyla mı yapıyor? “A” yapısıyla, asi yapıyla yapıyor. Ama siz onunla mücadele ederken “B” yapınızla mücadele edeceksiniz. Zulme karşı “A” yapılarıyla mücadele edenler yok mu? Var. Onlar zulme karşı mücadeleyi topluma faydalı bir iş yapmış olmak için yapıyorlar. Orada sevap olmaz, ancak aferin alırlar. Bu yüzden biz nefsin şerrine karşı mücadeleyi de tüm mücadelelerimizi de “B” idrakıyla yapacağız, yani Allah rızası odaklı yapacağız. “B” yapısıyla iş yapan Allah adına yaptığı için büyük sevap alır. Diğeri alkış ve aferin alır.
Tanrının veri tabanından kaynaklanan tanrısal davranışları ana özellikleri ile ele aldık. Çünkü onlar bu özellikleri ile fark edilirler. Dikkat ederseniz, ayet ve hadisler aslında hep o özelliklerle ilgilidir, o özelliklerden kurtulmamız için çok güzel öğütlerdir. İlahı zayıflatmak ve yaşantıyı tanrı yapıdan kurtarmak içindir. Bunu başarabilmek için, onun yaşantıdaki temel özelliklerini fark etmemiz ve onları her anımızda tek tek yakalayıncaya kadar gündem yapmamız gerekiyor. Bu nedenle biz paylaşımlarımızda bunu çok sık yapacağız, inşaAllah.

HİSSETMEK VE MUHTARİYET-38-

YAZARLAR

TÜMÜ

SON HABERLER