Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Mustafa Yılmaz DÜNDAR

TASAVVUF DIŞARIDA DEĞİL KENDİNİZDE, DAİMA!

Mustafa Yılmaz DÜNDAR 6 Mart 2018 Salı 13:30:44
 

– 122-
Cehennemin sebebi olan örtücü ilahlığın gizlendiği yerleri tek tek bulmak ve ona “La ilahe” demek gerekiyor. Mesela, ibadet adı altındaki bazı işleri yaptıktan sonra işi tamamladım zanneden yanılır. Bu tuzağa ibadetle meşgul olanlar daha fazla düşerler. Sistem gereği o hatalar daha fazla onların karşısına çıkar. Çok basit bir örnekle anlamaya çalışalım. Diyelim ki ben birisine “şu kişiyi tanıyor musun?” diye sordum. Kişi kendince beni inanan, dindar birisi diye düşündüğü için bana uygun cevap veriyor ve diyor ki, o kişi inanmıyor ama iyi adamdır. İnanmayan birisi hakkında referans oluyor, inanmıyor ama iyi adamdır, keşke herkes onun gibi olsa, keşke inananlar hep onun gibi olsa diyor. Ona bir de başka birisini soruyorum. Hakkında bilgi istediğim kişi “A”ların dünyasında iyi bilinen hümanist birisi ama buna bir yerde bir şekilde hakaret etmiş, ben de onu ona sordum. Bu sefer sorduğum kişi hümanist birisi olduğu halde onun için “o iyi birisi” demez. Neden? Çünkü ona hakaret etmişti! Tam bu noktada lütfen şunu not edin: Veli zatların kriterlerindendir; ona iltifat edenle hakaret edenin onun nazarında farkı olmaz. Ama “A”ların dünyasında iş nasıl? Orada iltifat eden başkadır, hakaret eden başka! İltifatçıların ve hakaret edenlerin çetelesi tutulur. Hele de kişi yöneticiyse… “Nasıl olsa karşıma gelecek, bana uğrayacak, buraya bir işi düşecek” diye çetele tutar. Ona iltifat edenler ve hakaret edenler ayrı listelerdedir. Sen eğer, ona hakaret eden birini sormuşsan halkın çoğu o kişiyi iyi biliyor olduğu halde, o onu bana iyi olarak tarif etmez, “onun hakkında şüphelerim var” der, veya başka şeyler söyler. Önceki kişi için cümlesi nasıldı? İnanmıyor ama iyi birisi! Bu, Allah’ı hiç hesaba almayan bir cümledir! İpucunu yakalayın lütfen, bu kişi Allah Yokmuş Gibi konuşuyor ve düşünüyor. Tanrılık iddiası dediğimiz örtücü ilahlık ne ince detaylarda gizli değil mi? Cennet ve cehennem hangi detaylarda gizli fark edin lütfen. Cennet ve cehennem koskoca seccadenin üstünde değil, gözükmeyen yerlerde gizli… “İnanmıyor ama iyi” cümlesini eğer inanıyorsanız nasıl kurarsınız, bu mümkün mü? Kişi inanmıyor, Allah’ı örtüyor, Allah’ı sevmiyor, Allah ona iyi, güzel demiyor. Ama sen ona “iyi adam” diyorsun. Yine aynı sen, sana ters bakan birine halk iyi gözle baktığı halde “iyi” diyemiyorsun, nasıl iş bu? Yerinizi, halinizi fark edin lütfen. “B” Takdim Formu” yaşantısında olan bir kul böyle cümle kurabilir mi, örtücü birine referans olabilir mi? Kişinin “A” Takdim Formu”nda olduğunun bir delili budur: “A”ya referans olur! “İnanmıyor, içiyor, şunu yapıyor, bunu yapıyor ama iyi birisi, keşke herkes öyle olsa” der, buna benzer bir sürü şey uydurur…
“A”LARIN EN ÖNEMLİ KRİTERİ MENFAATLERİDİR
“B” takdimiyle yaşayan birisi insanları “inanıyor-inanmıyor, iyi-kötü” diye ayırabilir mi? “B” takdim formundaki kişi bölmez, onun yaptığı şöyle bir şeydir ki buna Efendimiz (SAV)’in hadislerinde de rastlarız. Buyurur: “şöyle yapanlar bizden değildir.” Dikkat edin, yanlış anlayıp da buradan yanlış mana çıkarıp Efendimiz’in böldüğünü sanmayın. Asla! Bölücülük tamamen ve yalnızca “A” Takdim Formu”nun özelliğidir, hem de çok önemli bir özelliği! “B” Takdim Formu” yaşantısında bölücülük yoktur. “B” idrakıyla yaşayan bölücü olamaz, mümkün değil. Efendimizin “bizden değildir” demesi kesinlikle “o kişi örtücüdür, o hal örtücü ilaha aittir, Allah’ı örtenlere aittir” demektir. Efendimizin kriteri budur: Allah’ı örtüyor, örtmüyor. “A”lar, bölücü oldukları için onlarda kriter çoktur, her ilah kendine göre kriterler koyar. En önemli kriterleri menfaatleridir. Birisinin Allah’a nasıl davrandığı onlar için önemli değildir. İnanıyor inanmıyor, örtüyor örtmüyor olmak önemli değil, kim ona iyi davranıyorsa o iyidir. Bu, ilahlık ilanının kanıtıdır. Onun ilahlığına kim iyi davranıyorsa o iyidir. İşte Allah’a eş koşmak budur! Kişi bu haliyle Allah’a “ben sana eşim, ortağım” diyor. Seni tanımaması önemli değil, beni tanıyor, önemsiyor ya diyor. Eş koşmak budur!
DELİ GİBİ “A” TAKDİM FORMU”NDAN
KURTULMAYA ÇALIŞMAK GEREKİYOR!

Hz. Nuh aleyhisselam Allah’ın emri ile gemiyi yapıyor ve inananlar olarak kendisine bildirilenleri gemiye alıyor. Bakıyor ki yavrusu dışarıda, selde çırpınıyor, onu da almak istiyor ve çok dua ediyor: Allah’ım yavrumu kurtar, onu da alalım. Hud Suresi 46. ayet uyarıyor: “Sulbünden (biyolojik olarak soyundan) olabilir, ama o senin ailenden değil! Yaptıkları salih olmayan şirk işler (o örtücü, şirk mensubu), gerçeğini bilmediğin şey için ısrarla dua etme. Cahillerden olmaman için seni uyarıyoruz.” Dikkat edin lütfen, Allah bir rasule eğer şirk ehliyse kendi çocuğu için bile “ona referans olma, o şirk ehli” diyor. Bunun üzerine Hazreti Nuh yakarıyor, sığınıyor, tövbe ediyor: “Rabbi inniy euzü bike en es’eleke ma leyseliy bihi ilmün ve illâ tağfirliy ve terhamniy ekün minel hasiriyn: Rabbim neticesi hakkında kesin bilgim olmayan bir konuda ısrarla senden bir şeyi istemekten sana sığınırım. Böyle bir hatam dolayısıyla beni bağışlamaz ve bana merhamet etmezsen hüsrana uğramışlardan olurum.” Az önce bahsettiklerimizle bu duayı ilişkilendirin, sonra da “A” Takdim Formu “BEN”’in ve “B” Takdim Formu “BEN”in duygu ve düşüncelerini kıyaslayın.
“A” Takdim Formu”nu çok iyi tanımamız gerekiyor. Çünkü “A” Takdim Formu”nu çok iyi tanıyıp ondan kurtulmak için deli gibi çalışan veli olur; ondan kurtulan veli olur: Yolu budur! O varken veli olunmaz. Deli gibi “A” Takdim Formu”ndan kurtulmaya çalışmak gerekiyor! Birisi bir yeri kazıyor, siz de uzaktan izliyorsunuz diyelim. Bakıyorsunuz ki müthiş bir hevesle ve nefes almadan kazıyor. Yanınızdakilere ne dersiniz? Şuna baksanıza, nasıl da deli gibi kazıyor! Deli gibi derken “aklı yok” demiyorsunuz, yaptığı işi yani halini tarif ediyorsunuz: Deli gibi çalışıyor! İşte “A” Takdim Formu “BEN”den kurtulmak için çalışan halimiz deli gibi olmalı! Onu “deli gibi” fark etmeye, yakalamaya çalışan ve ondan “deli gibi” kurtulmaya çalışan Biiznillah “veli” olur.
O AN ÖLSENİZ CENNETTE MİSİNİZ CEHENNEMDE Mİ, ANLAYABİLİRSİNİZ. “SİZE NEFSİNİZ YETER”
“A” Takdim Formu”yla ilgili bir örnek daha verelim, ama örneği kendimden vereyim istiyorum: Birisi bana gelse; “hocam hiç yaşlanmamışsın” dese insan nasıl memnun olur. Bu cümleden dolayı oluşan bir memnuniyet vardır. Bir de, bir konu nedeniyle birisi “hocam Allah sizden razı olsun” demiş olsun. Onun “Allah razı olsun” demesi mi, yoksa “hiç yaşlanmamışsın” cümlesi mi beni çok memnun etti? Beni hangisi etkiledi? İki üç gün “hiç yaşlanmamışsın” cümlesinin etkisinde mi kaldım? Bana hiç yaşlanmamışsın dedi, çok iyi, kendime daha da dikkat etmeliyim diye düşünüp birkaç gün aynalar bana daha bir farklı mı gülümsedi, yoksa “Allah razı olsun” cümlesi mi bana çok tesir etti? Hangisi acaba? “A” Takdim Formu”na “Allah razı olsun” seslenişi fazla tesir etmez, “kiminin parası kiminin duası, onu da bir yere koyalım” der. Aslında ah bir fark edebilsek, birisi bize “Allah razı olsun” diye dua etmişse bu ne müthiş bir şeydir ah bir bilebilsek! O duanın tutması ne demek biliyor musunuz? Nefs-i Mardiye’dir! Nefs-i Mutmainne. Sonra Nefs-i Radiye, sonra Nefs-i Mardiye… Birisine “Allah razı olsun” demeniz, Allah’tan onun için Nefs-i Mardiye dilemektir. Nefs-i Radiye’de sen razısın. Nefs-i Mardiye’de Allah da senden razı! Kuvvetli “A” Takdim Formu” olan kişi “yaşlanmamışsın” cümlesinden çok etkilenir, o cümle onu daha çok sevindirir. Bunları paylaşıyoruz ki, kendimizi tartalım… Küçük bir şeyini kaybettin diyelim, mesela cüzdanından küçük bir para kaybettin. Bu mu seni birkaç gün uyutmuyor, yoksa namazın vaktini kaçırman mı? “Olsun onu sonra da kılarız, fırsat olunca yaparız, daha vakit var, sonra kılarız” mı diyorsun, yoksa kulağın ezanda mı? Kişinin arabasına küçük dokundular diye üç gün uyuyamıyor, ama salâtın vakti geçiyor hiç telaşında değil. İşte size “A” Takdim Formu”nu tanımanız için bir işaret. O anki halinize baktığınızda, o an ölseniz cennette misiniz cehennemde mi, buralardan anlayabilirsiniz. Onun için kendinize kendiniz yetersiniz. Ayet öyle söylüyor: Size nefsiniz yeter. Rahatlıkla bilirsiniz; haliniz öyle mi böyle mi? Hesap görmek için nefsin sana yeter! Bu bilgileri okuyorsunuz ama ezan okunduğu, vakit geçiyor olduğu halde hiç telaşında değilseniz, demek ki “B” Takdim Formu”nu biliyor olmanın bir önemi yok. O bilgi sizi kurtarmaz! Şöyle ki: Vapurla seyahattesiniz, kaptan da çok iyi ahbabınız. Masasında, onunla yemek yiyorsunuz. Gemilerde kaptanın masasında yemek çok büyük bir prestijmiş, herkes kaptanla yemek yiyemezmiş. Ama siz kaptanlasınız. Aniden bir şey oldu, bir kaza oldu ve gemi batıyor diyelim, siz de yüzme bilmiyorsunuz. “Ben kaptanın ahbabıyım, onu iyi tanıyordum, onun masasında yemek yiyordum” demek sizi kurtarır mı? Yüzme bilmiyorsan kurtulamazsın! Kaptanı tanımak, sevmek, kitaplarını hatmetmiş olmak, o bilgileri yutmak kurtarmıyor! Yüzme bilmiyorsanız iş bitti! Kaptanla arkadaşlık ederken, yüzmeyi, yüzmenin inceliklerini öğrenmişseniz ne âlâ! O çok güzel ve çok farklı bir iş!
HERŞEY “SALÂT İKAME ETMEK” İÇİNDİR.
EĞER SALÂT İKAME ETMİYORSAK HEPSİ BOŞ

“Dünya hayatına ahiretini satanlar” tanımlaması ayetlerde geçen bir ifadedir. Ahiretini satmak, ahiretini dünya hayatına değişmektir ve o budur: Eğer kişi salâtın telaşına düşmüyorsa sattı demektir! En önemli kriter bu: Sabah güneş doğmadan o telaşa girmek gerekiyor! Güneş doğmadan salâtın en azından iki rekât farzını yerine getirmek gibi bir derdi yoksa olmaz! Kişi bu yazıları takip ediyor da salata telaş etmiyorsa ne işine yarar ki? Bazılarını tanıyorum, sabaha kadar internette tasavvuf sohbeti yapıyor ama namaz vakti uyuyor, olmaz. Bütün gece uyuyun, ama kalkıp mutlaka (en azından) o iki rekât farzı ikame edin. Bütün mesele o! Esas yapılacak o! Sonra diğerleri… Olmazsa olmaz olan, güneş doğmadan salâtın en azından iki rekât farzının ikamesidir! Gücünüz yetiyorsa diğerleri. Çünkü bu farz! Farzlar sizi yaklaştırır. Sünnetler ise, yaklaşanın sevilmesini sağlar. Sünnetlerle, nafilelerle ve diğer gayretlerinizle de sizi sever. Dikkat edin: Yaklaşmazsanız “sevme” çalışmıyor, önce yaklaşacaksınız yani yakîn elde edeceksiniz! Nasıl? Farzlarla! Yaklaştınız, şimdi de nafilelerle sevilirsiniz. Seni sevince meleklerine der ki; ben şu kulumu seviyorum. Melekler yeryüzüne dağılır ve derler ki; Allah o kulunu seviyor, siz de sevin! Ama önce yaklaşacaksınız! Farzlarla! Dolayısıyla, güneş doğmadan iki rekât farzı önemseyiniz. Akşam güneş battığında hava kararmadan üç rekât farzı önemseyiniz! “Sonra da yaparız” demeyin. Öyle dediğiniz an ahiretinizi dünya hayatına sattınız demektir. Sattın işte, dünyayla ilgili bir şeye sattın onu! Şunu fark edin, tüm okuyup öğrendiklerimiz, herşey “salât ikame etmek” içindir. Eğer salât ikame etmiyorsak hepsi boş, hiçbiri işe yaramaz.

 

EDEP; YA HU -122-

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER

Afyon Haber Son Dakika Afyon Namaz Vakti