Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Muharrem Günay

TAKVA YAZILARI (4) – Kocatepe Gazetesi

Muharrem Günay 11 Ekim 2011 Salı 03:00:00
  NAMAZ, ORUÇ VE HAC GİBİ İBADETLERİN
HEDEFİ İNSANI TAKVA SAHİBİ YAPMAKTIR
İslam alimleri “Üç türlü oruç vardır” derler. Bunlar; Avâm orucu, havâs orucu, havassü’l-havas’ın/Takva sahiplerinin orucu.
1- Avâmın/halkın orucu bizimkidir, diyebiliriz… Sadece oruç bozucu yemek-içmek gibi maddî şeylerden kaçınırız. Ağzımıza oruç tuttururuz, midemizi yeme içmeden muhafaza ederiz…
2- Havas’ın/seçkinlerin orucu ise sadece ağzına oruç tutturmakla kalmayıp diğer organlarına da oruç tutturmak şeklinde gelişir. Meselâ, diline, gözüne, kulağına, eline, ayağına da oruç tutturmak isterler. Oruçlu iken diliyle asla gıybet etmezler, yalan söylemezler, gözleriyle harama bakmazlar, ayaklarıyla haram yola gitmezler. Elleriyle haram şey tutmazlar. Kulaklarıyla da haram sohbet ve sözleri dinlemezler. Bunları oruçlarını bozucu hatalar olarak kabul ederler.
3- Havassü’l-havas’ın yani takva sahiplerinin oruçları ise bu organlarıyla da iktifa etmeyip çıtayı daha da yukarıya dikerek hayallerine, kalplerine de oruç tutturmaya yönelirler. Yani kalplerine kötülük getirmezler, günah şeyleri hayallerinden geçirmeyi dahi oruç bozucu eksiklik kabul ederler…
Peygamber Efendi’mizin : “Kim Allah için hacceder, bu esnada kötü söz ve davranışlardan sakınırsa (kul hakları müstesna) annesinin onu doğurduğu günkü gibi günahlarından arınmış olarak hacdan döner.” Hadisi şerifi de Haccın günahları temizlediğine ve takvaya ulaşmaya vesile olduğuna işaret eder.
Kur’ân-ı Kerîm’de, âhiret inancının yoğun olarak işlendiği ilk zamanlarda inen âyetlerde takvâ, Allah’ın şiddetli azabına karşı siper vazifesi görecek olan korku ve kaygı şuurunu ve bu şuurun bir sonucu olarak Allah’ın buyruklarına uyup yasakladığı şeylerden titizlikle kaçınmayı ifade eder. Ancak zamanla, İslâm cemaatinin hem sayı hem de keyfiyet bakımından gelişmesine paralel olarak, takvâ kavramının içeriğinin de geliştiği ve zenginleştiği görülür.
“Hac, bilinen aylardadır. Kim o aylarda hacca niyet ederse (ihramını giyerse), hac esnasında kadına yaklaşmak, günah sayılan davranışlara yönelmek, kavga etmek yoktur. Ne hayır islerseniz Allah onu bilir. (Ey müminler! Ahiret için) azık edinin. (..ve tezevvedû fe inne hayraz zâdit takvâ, vettegûni yâ ulîl elbâb(elbâbi). Bilin ki azığın en hayırlısı takvadır. Ey akil sahipleri! (Ey Ulul Elbab) Benden (emirlerime muhalefetten) sakının.”(2/Bakara-197)
”Yâ eyyuhellezîne âmenû kûnû gavvâmîne lillâhi şuhedâe bil gıstı ve lâ yecrimennekum şeneânu gavmin alâ ellâ ta’dilû. ı’dilû, huve agrabu lit takva, vettegûllâh(vettekûllâhe), innallâhe habîrun bimâ ta’melûn(ta’melûne). “Ey iman edenler! Allah için hakki ayakta tutan, adaletle şahitlik eden kimseler olun. Bir topluluğa duyduğunuz kin, sizi âdil davranmamaya itmesin. Adaletli olun; bu, Allah korkusuna daha çok yakışan (bir davranış) tır. Allah’a isyandan sakının. Allah yaptıklarınızı hakkiyle bilmektedir.” (5/Maide-8)
Bakara sûresinin hac ile ilgili 197. âyetinde bazı kötülükler, ahlâkî olmayan davranışlar sıralandıktan sonra mutlak olarak iyiliğin önemi vurgulanmakta, ardından da genel olarak kötülükleri terkedip iyilikler yapmaya şâmil bir kavram olarak takvânın önemi ifade edilmektedir. Burada takvânın “en hayırlı azık” şeklinde nitelendirilmesi onun dinî ve ahlâkî hayat için vazgeçilmezliğine işaret eder. Yine Bakara sûresinde (2/Bakara-237) takvânın, bağışlama ve feragati/fedakârlığı da kapsayan geniş ahlâkî içeriğine işaret edilmiştir. Mâide sûresinin 8. âyetinde takvâ, adaleti de içine alan yüksek bir fazilet olarak gösterilir. Sosyal hayatın düzeni için adaletin gerekliliği göz önüne alınacak olursa, bu âyete göre takvânın, artık sadece ferdî ve vicdanî fazilet değil, aynı zamanda toplumsal düzenin de bir gereği olduğu ortaya çıkar.
Takvânın bu sosyal fonksiyonu, Hucurât sûresinin 13. âyetinde evrensel boyutta ele alınmıştır. Burada Allah’ın bütün insanları bir erkekle bir kadından (Âdem ile Havvâ) yarattığı; birbirleriyle (üstünlük ve soyluluk yarışına girişmek, sürtüşmek ve çatışmak için değil), tanışıp bilişmek için onları şubelere/milletlere ve kabilelere ayırdığı ifade edildikten sonra “Allah nezdinde sizin en şerefliniz, takvâda en ileri olanınızdır” buyrulmuştur. Kanaatimizce insanlığın eşitliği ve evrensel barışçılık ilkelerini vurgulayan ifadelerin ardından, en büyük değer ölçüsü olarak takvânın zikredilmesi, bu erdemin, söz konusu ilkelere saygı anlamını içerdiğine de işaret eder. Nitekim az önce değindiğimiz, şahitlikte adaleti gözetmeyi emreden Mâide sûresinin 8. âyetindeki takvâda da eşitlik ilkesine saygı anlamı vardı. Mustafa Sâdık er-Râfiî İ`câzü’l-Kur’ân adlı eserinde (s. 100 vd.) takvânın eşitliğe esas teşkil etmesi bakımından Kur’an ahlâkının temeli sayılması gerektiğini belirtir. Hz. Peygamber, kendisine yöneltilen, “İnsanlar arasında en büyük kerem sahibi kimdir?” sorusuna, “Takvâda en ileri olanlardır” (Buhârî, “Enbiyâ”, 8, 14, 19) cevabını vermiştir. Bilindiği gibi “kerem” hem “şeref ve itibar” hem de “cömertlik ve yardım severlik” anlamına gelir. Böylece takvâ sahibi insanın, “insanlara karşı iyiliksever, aynı zamanda da değerli ve şerefli insan” olduğu anlaşılmaktadır. Takvânın bu ahlâkî ve insancıl içeriğini ifade eden daha başka örnekler de vardır. Meselâ Feth sûresinin 26. âyetine göre müşrik Araplar’ın kalbinde “Câhiliye hamiyeti” vardır; Peygamber ve arkadaşlarının hasleti ise “sekînet ve takvâ”dır.
“İz cealellezîne keferû fî kulûbihimul hamiyyete hamiyyetel câhiliyyeti fe enzelallâhu sekînetehu alâ resûlihî ve alel mû’minîne ve elzemehum kelimetet takvâ ve kânû e hakka bihâ ve ehlehâ ve kânallâhu bi kulli şey’in alîmâ(alîmen). (48/Fetih-26)
“O zaman inkâr edenler, kalplerine taassubu, cahiliye taassu-bunu yerleştirmişlerdi. Allah da elçisine ve müminlere sükûnet ve güvenini indirdi, onların takvâ sözünü tutmalarını sağladı. Zaten onlar buna lâyık ve ehil kimselerdi. Allah her şeyi bilendir. (fetih/26) Burada Câhiliye hamiyeti, barbarlık, küstahlık ve saygı-sızlığı; sekînet ve takvâ da ağır başlılık, uygarlık, insanların şeref ve haysiyetlerine saygı anlamını taşır (ayrıca bk. 2/Bakara -206).
“Ve izâ gîle lehuttekıllâhe ehazethul izzetu bil ismi fe hasbuhu cehennem(cehennemu), ve le bi’sel mihâd(mihâdu).” 2/Bakara -206).
“Ve ona: “Allah’a karşı takva sahibi ol.” denildiği zaman, izzet (nefsin gururu) onu günahla tutar (mani olup onu günaha sokar). Artık ona cehennem yeter ve elbette (o) kötü bir döşektir.” (2/Bakara–206).

Not: Arapça ayet metinlerini Türkçe harflerle yazarken sad harfi büyük S, peltek zel ve peltek se harflari küçük ve koyu olarak (z,s), s,z harfleri küçük renksiz , Zý harfi büyük Z ile, Tý harfi büyük T, te harfi küçük te, Dat harfi büyük D, dal harfi küçük d ile gösterilmiþtir.

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER

Afyon Haber Son Dakika Afyon Namaz Vakti