Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
İrfan Ünver NASRATTINOĞLU

YAŞANAN VE DÜŞÜNDÜREN 15 TEMMUZ OLAYI

Halk Kültürü Araştırmaları Kurumu olarak yıllarca, Türkiye içinde dışında etkinlikler yaptık. Bilimsel sempozyumlar, karma Türk Sanatları Sergileri düzenledik. 2016 yılındaki programımız Çek Cumhuriyeti’nin başkenti Prag’da yapılacaktı. Bu amaçla ben, 06-10 Haziran 2016 tarihlerinde Prag’a giderek, hem partnerimiz olacak olan akademisyen arkadaşlarımla, hem de T.C.’nin Prag Büyükelçisi ve Kültür Müsteşarı ile görüşmelerde bulunarak, uygulayacağımız programın temellerini hazırladım.
10-14 Temmuz 2016 tarihlerinde gerçekleştirdiğimiz “Uluslararası Türkiye-Çekya İlişkileri Sempozyumu” ve “Karma Türk Sanatları Sergisi” ne Türkiye’de 50 akademisyen, araştırmacı ve güzel sanatlar uzmanı katıldı. Kuşkusuz Çekya’dan da hem sempozyuma, hem de sergiye katılımlar oldu. Tüm bunlar 600 sayfalık bir kitap bütünlüğünde yayımlandı.
Büyükelçimiz, Prag’daki ilk görüşmemizde, sempozyum üyeleri için bir resepsiyon vereceğini söylemiş, biz de bunu programa almıştık. 14 Temmuz’daki resepsiyonun iptal edileceğini işitince çok üzülmüş ve Büyükelçiye kızmıştım!…Bunun nedenini ertesi gün, Türkiye’ye dönünce anlamıştım. Kanaatim o idi ki, Büyükelçinin hain darbe girişiminden haberi vardı!?…
Çekya etkinliğimiz bitmiş, 15 Temmuzda Prag-İstanbul-Ankara uçuşu ile, Yurdumuza dönmüştük. Evime ulaşınca, mutad veçhile, salondaki TV ekranının tam karşısına oturup, kanalları gezinirken, patlama sesleri duyup irkilmiş ve biraz da korku ve ürkü arasında bir süreç yaşamıştım. Zira böylesi patlamalar felaketlere, üzücü olaylara işarettir. Nitekim, sonradan kısaca FETÖ olarak adlandırılan kalkışma hareketi başlamıştı. Bir yandan TVden haberleri izlemiş, öte yandan eşi dostu arayarak olup bitenleri öğrenmeye çalışmıştım.,Olayları izlerken, geçmişte yaşadığım benzeri olayları anımsıyordum…
Ben 27 Mayıs 1960 askeri darbesini Eskişehir’de yaşadım. O tarihte, 1.Hava Kuvveti Komutanlığı emrinde Astsubay olarak görevliydim. T.S.K.’nin ülke yönetimini ele almasıyla birlikte kimi subay ve astsubaylar çeşitli sevil kamu kuruluşlarında görevlendirildiler. Beni de (o zamanki adıyla) Seylap Evler denilen semtteki bir polis karakoluna gönderdiler. Henüz 23 yaşında idim ve karakolda görevli komiser ve polislerin hepsi de benden daha yaşlı insanlardı. Ben karakola girince ayağa kalkmaları beni utandırıyor ben de, benden yaşça büyük olan bu memurların hepsine de ağabey diye hitap ediyordum. Neyse ki, bu durum uzun sürmedi de bana göre çok sıkıntılı olan bir görevden kurtulmuştum.
Eskişehir’deki görevimizin tamamlanmasıyla birlikte Bölüğümüz tekrar Ankara Etimesgut’taki karargâhına dönmüştü. Tam o sırada, Hava Kuvvetleri Komutanlığı emriyle, İzmir Güzelyalı’daki Hava Lisan Okulu’na gönderildim ve İngilizce dil eğitimi aldım. Bu okuldaki tüm ihtiyaçlar A.B.D. tarafından karşılanıyor, öğretmenler ise, o yıllarda çok yaygın olan Barış Gönüllüleri arasından seçilerek gönderiliyorlardı. Bütün o öğretmenlerin ve Ülkemizde görev yapan tüm Amerikalıların, aynı zamanda birer CIA ajanı olduklarını daha o yıllarda anlamıştım.
Tekrar Ankara’daki kıt’ama dönerken, Diyarbakır’a tayinim çıktı. 5 yıl süren Şark Hizmetini tamamladıktan sonra, 1971 yılında yine Ankara’ya, ama bu kez Etimesgut taki Hava İkmal Merkezi Destek Üs Komutanlığı emrine atandım.
Benim askerlik hayatım yıllarında, Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) ülke yönetimine hakim idiler ama, üst rütbeli subaylar arasında şiddetli ihtilaflar vardı ve bu durum, patlamalara yol açıyordu. Örneğin, Albay Talat Aydemir 22 Şubat 1962 tarihinde isyan bayrağı açarak, ülkeye iç savaş tehlikesi yaşattı…
T.C.’nin kuruluşunda Atatürk’ten sonra en büyük pay sahibi olan İsmet (Paşa) İnönü’nün saygın ağırlığı sayesinde canını kurtarmış olan Talat Aydemir, bir yıl sonra 21 Mayıs 1963 tarihinde bir kez daha isyan etti. Bu isyanla ilgili anımı kısaca yazmak isterim.
Etimesgut’taki Zırhlı Birlikler Aydemir’in arkasında idiler. Ben o tarihte Etimesgut’taki Hava Üs’sünde görevliydim. Bizim Taburda Nöbetçi Astsubaydım. Tabur Komutanı bana net bir talimat vermeden, sadece erata silah dağıtın demiş ve ortadan kaybolmuştu. Zırhlı Birlikler’den hareket eden tankların palet sesleri kulaklarımızı patlatırcasına çıkardığı seslerle bizim Tabur bölgesine yaklaşıyorlardı. Tanklar Şeker Fabrikasına gelmişlerdi ki, Tabur Nöbetçi Subayına, “ne yapacağız. Piyade tüfekleriyle, tanklara karşı Taburu nasıl savunacağız?” mealinde bir şeyler söyledim, ama ondan da ne yapmamız gerektiğiyle ilgili bir talimat alamadım. Bunun üzerine emrimdeki erata, “arkadaşlar, Tanklar şu anda Şeker Fabrikasının önündeler, oradan hareket ettikleri anda, hepimiz, arka taraftaki asfalt bidonlarının arkasına çekilip bekleyeceğiz.” Dedim. Aslında subaylar da komutan da ne yapılacağını, neyin gerektiğini bilmiyorlardı. Hava Üs’sünü işgale yeltenen Zırhlı Birlikler Komutanları da bilmiyorlardı. Esasen Talat Aydemir ile Hükümet yetkilileri arasında bir müzakere vardı ve birkaç saat sonra, Talat Aydemir ile anlaşma sağlanmış ve harekat durdurulmuştu.
Ben o aşamada büyük bir stres yaşadım. Zira, Tabur Komutanımın emriyle, erata piyade tüfeklerini dağıtmış, ben de elime bir sten makinalı tüfek almıştım. Gülünç ve çok üzücü bir durumla karşı karşıya idik. İkinci Dünya Savaşı yıllarından kalan piyade tüfekleri ve stenle tankları durduracak mıydık? Bu mümkün mü idi? Ayrıca tanklarla üzerimize gelenler kimdi?…
Devlet, isyan eden Albay Talat Aydemir’i affetmişti ama, Aydemir tek durmamış ve 21 Mayıs 1963 tarihinde bir kez daha isyan bayrağı açmıştı. Neticede de Aydemir idam edilmişti.
13 Kasım 1969 tarihinde, 27 Mayıs darbesini yapan general ve subaylar arasında çıkan ihtilaf yüzünden, Alparslan Türkeş ve ona kalben bağlı olan subaylar, çeşitli ülkelere askeri ataşe olarak yollandılar. Aslında bu da bir iç ihtilal idi!..
Askerlik hayatımda meydana gelen önemli olaylardan birisi de 12 Mart 1971 muhtırasıdır. Siyasi gidişi beğenmeyen TSK’nin Kara, Hava, Deniz ve Jandarma kuvvet komutanları imzasıyla, zamanın Başbakanı Süleyman Demirel’e bir muhtıra verilmiş ve görevden istifa etmesi sağlanmıştı.
Ben 20 yıllık fiili hizmetten sonra, kendi isteğimle 01 Mart 1976 tarihinde emekliye ayrıldım. 12 Eylül 1980 askeri darbesi… 28 Şubat 1997 Postmodern darbelerle askeri vesayet hükmünü sürdürdü…
Ve nihayet 15 Temmuz 2016… Türkiye’de demokrasi güçlenirken, bir askeri darbe girişimi daha vuku buldu. Ama bu kez, baltayı taşa vurdular; taş da onların kafalarını ezdi. Bugün benim kesin düşüncem odur ki; ülkemizdeki bütün askeri müdahaleler, ABD’nin isteği ile yapılmıştır. Çünkü ABD Türkiye’yi ve TSK’ni, kendi çıkarları doğrultusunda kullanmayı umut ediyordu. Pek çok subay ve astsubayı çeşitli vesilelerle ABD’ne gönderip, gezdiriyor, yedirip içiriyorlardı. TSK’ni kendi düşünceleri doğrultusunda teçhiz ediyorlar ve istedikleri gibi yönlendirebiliyorlardı.
Bugün ise geldiğimiz noktada, ben 22 yıl üniforma giymiş, Ankara, İzmir, İstanbul, Eskişehir ve Diyarbakır Hava Birliklerinde görev yapmış; Kıbrıs konusundaki ihtilaflar sırasında Diyarbakır 3. Kuvveti Komutanlığı Karargâhında görevlendirilmiş, 86 yaşında emekli bir asker olarak diyorum ki; iyi ki ülkemizden askeri vesayet kaldırılıp, halkın iktidarı egemen kılınmıştır. Bunu sağlayan Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ı alnından öpüyorum. Bugün Silahlı Kuvvetlerimiz, her zamankinden daha disiplinli ve daha güçlüdür. Ayrıca Dünyadaki saygınlığı da daha artmıştır…

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER

Afyon Haber Son Dakika Afyon Namaz Vakti