Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
İrfan Ünver NASRATTINOĞLU

AFYON-SANTAŞ ALMANYA’DA KURULDU -2-

SAVRAN’LILARLA BULUŞUYORUZ
Ertesi gün ilk işimiz, Nürtingen-Beuren’deki Savranlı hemşehrilerimizle buluşmaktı, ki bunların hepsi SANTAŞ’ın ortaklarıydı. Bu hemşehrilerimizden Zekeriya Ada, Ramazan Köse ve Ali Yaman’ı da yanımıza alarak Mühlacker’e geçmiştik. Orada bir Türk lojmanında, Mühlacker’deki ortaklarımızdan Mehmet Köse’nin de iştirakleriyle, dar kapsamlı bir toplantı yapmış ve geniş katılımlı asıl ortaklar toplantısının 26 Mart 1977 Cumartesi günü saat 14.00’te Sindelfingen’de yapılmasını kararlaştırmıştık.
19 Marttaki bu toplantıda, yukarıda adı geçenlerden başka Ali Akman, Mehmet Sönmez, İbrahim Kavi ve Mükremin Tuncer de vardı. Bu toplantıda şu konular konuşulmuştu:
*SANTAŞ, başarılı Yibitaş’ı örnek almalıdır.
*30 Bin Marka malolacak bir mobilya fabrikası da Afyonkarahisar için düşünülebilir.
*Savranlı 7 Ortak, Santaş’tan soğudular, yeni ortak bulmak zor olabilir.
*Hisse limiti saptanmalıdır.
*Bir bülten yayımlanarak, gelişmeler hakkında ortaklara bilgi verilmelidir.
*Ortaklar ayda bir toplanarak, tavsiye kararları almalı ve merkeze bildirmelidir.
*Yeni ortaklarla, kurucu ortakların A ve B tipi biçiminde değerlendirilmeleri gerekir.
*Reklam propagandası yapılmalıdır.
*Sosyal konularda çalışma yapılmalı; mesken kooperatifi kurulmalıdır.
*Genel Merkeze gönderilen mektuplar, başkalarının ellerine geçiyor. Acaba neden?
*Necmettin, bu toplantıya neden katılmadı?
Oradan Tübingen’e giderek 19-27 Mart tarihlerinde açık kalacak olan makine fuarını gezmiştik. Amacımız bu fuarda, SANTAŞ için yararlı olabilecek makineleri ve fiyatlarını saptamaktı. Yanımdaki hemşehrilerimden birisi, Afyonkarahisar’da bir zımpara fabrikasının kurulmasının yararlı olacağını söylemiş ve Nürtingen’de kurulu olan bir fabrikayı görmeye gitmiştik…Birbirlerine yakın olan bu yerleşim birimlerini görmek için gidip gelirken gördüğüm manzara iç açıcıydı; her yer yeşillikle doluydu.
ZIMPARA TAŞI FABRİKASI
Ortaklardan bazıları, bu zımpara taşı fabrikası üzerinde ısrarla ve ciddi bir biçimde duruyorlardı. Beni de bu amaçla fabrikaya götürmüşlerdi. Fabrikadaki bir yetkili, şayet yeni bir fabrika istiyorsak; fizibilite raporu vs.gibi ön çalışmaları yaparak, 2 presi çalışır hale getireceklerini ve Afyonkarahisar’daki yerine de monte edeceklerini söylemiş ve bunun için 300 Bin DM talep ettiklerini söylemişti. Ama eski makinayı alırsak, onu da çalışır halde 180 Bin DM’a verebileceklerini belirtmişti. O adama göre eskinin sadece makinalarının ederi 20 Bin DM’tı. Bunun için, fabrikada çalışmakta olan bir Yugoslav uzmanı Afyonkarahisar’a gönderebileceklerini de sözlerine eklemişti. Fabrika için ham madde Türkiye, İtalya ve Japonya’dan temin edilebilirdi. Eski makine 7-10 yıldır çalışıyordu. Bir makinada 6 kişi çalışırdı ve günde 3500 tane üretim yapılabilirdi; ama iki vardiya halinde çalışılırsa, 7000 tane elde edilirdi. Zımparanın tanesinin ederi, 30 TL olurdu.
KÖLN
20 Mart sabahı Mükremin’le Maihingen’e giderek, toplantı yapacağımız salonu; sonra Mercedes lojmanındaki ortaklardan Osman’ı görmüş, onu da alarak Ehningen’e geçmiştik. İbrahim’in evine geldiğimizde Mükremin ve Osman ayrılmışlar; ben de İbrahim’le birlikte Necmettin’in evine gitmiştim. Necmettin evde yoktu ve uzun süre onu beklemiştik. Bilahare İbrahim Yönet’le, İbrahim Kavi’nin evine giderek yemek yemiştik. Daha sonra Necmettin gelip, iki İbrahim’le beni arabasıyla Stutgart’a götürmüştü. Yol boyunca Necmettin’le, şirketin durumu ve geleceği hakkında bir hayli konuşmuştuk. Necmettin gittikten sonra İbrahim’lerle bir süre Stutgart caddelerinde gezip yürümüştük. Daha sonra onlar da Ehningen’e dönmüşler, ben de Türkiye’de gösterimi yasaklanan “Emanuella-77” filmini seyretmiştim. Bu film, açık saçık diyerek yasaklanmıştı, ama bugün ülkemizde de daha açık-saçık olan filmler gösteriliyordu!…
Sinemadan çıktıktan sonra, bir süre dolaşmış, istasyonda vakit geçirmiştim. SANTAŞ için yapılacak toplantıya birkaç gün vardı ve ben bu süreyi Köln’de geçirecektim. Stutgart’tan saat 23.52 de hareket eden tren, ertesi sabah tam 05.41’de Köln garına girmişti.
Köln’de arkadaşım İskender Apalak yaşıyordu. Amacım hem onu görüp özlem gidermek, hem Almanya’nın bu güzel kentini görmek ve hem de, bu kentteki SANTAŞ ortaklarıyla konuşmaktı. Köln istasyonunda bir taksiye binerek, İskender’in evine gitmiştim. O gün akşama kadar Köln’ün altını üstüne getirmiştik. Tabii o arada Köln’ün ünlü ketadralini görmüştüm. Bu dini mabedin etrafı, yabancı turistlerle doluydu. Tren istasyonu, çevresindeki Türkçe tabelalar yazılı olan mağazalar ve adım başında karşılaştığım Türkler, Köln’deki ilk izlenimlerdi. Tüm Almanya’da, Türkler tren istasyonlarında toplanıyorlardı!…Sanırım bunun nedeni, sıla özlemiydi ve Türkler gelip giden trenlerle, bu özlemi bir nebze de olsa gidermeye çalışıyorlardı…
Ertesi gün İskender’le bir müzayede salonuna gitmiştik. Burada ucuz şeyler satılıyordu ve ben tam 6 tane saat almıştım. Alıcıların çoğunluğu Türkler’den oluşuyordu; çünkü Türkler çok ucuza aldıkları şeyleri, Türkiye’deki yakınlarına hediye olarak götürüyorlardı. Nitekim müzayedeyi yöneten kişiler, Almanca’nın yanı sıra, Türkçe anonslar da yapıyorlardı.
Türkler’in işlettikleri bir otel-restoranda yemek yerken, Köln’ün, Stutgart’a nazaran daha karmaşık bir kent olduğunu saptamıştım. Aslında Türkler’in çok olduğu yerlerde, Alman nizamını görebilmek mümkün olmuyordu.
O gün Ford fabrikasına ait lojmanlara giderek, SANTAŞ’ın buradaki bölge temsilcisi Mevlüt Çetin’le bir görüşme yapmıştım. Mevlüt, SANTAŞ’la ilgili çalışma yapamadıklarını, esasen yönetim kurulundan da hiçbir haber alamadığını söylemiş; ama somut adımlar atıldığı takdirde 80 kadar ortak bulabileceğini belirtmişti…
Akşam yemeğinden sonra İskender ve eşiyle birlikte kent içinde dolaşmıştık. O arada iki Türk çocuğunun Katolik inancıyla vaftiz edildiklerini öğrenmiş, üzülmüştüm. Öğrendiğim bir şey de buradaki soydaşlarımızın, Türk iç politikasıyla çok yakından haşir neşir olduklarıydı.
Notlar
*Almanya’da bir işçi, istirahatli olunca 6 hafta süreyle çalışmış gibi tam ücret alıyordu.
*İşçi işsiz kalınca 1 yıl süreyle işsizlik sigortası alıyor 1 yıl sonra ise zarurete düşmemesi, geçimini temin etmesi için, bir miktar ödeme yapılıyordu.
*Türk işçiler, Alman işçilere nazaran daha zor ve tehlikeli işlerde çalışıyorlar. Ama Alman’ın aldığı ücret daha yüksektir.
*İşçilerin sağlık sorunlarını devlet çözüyor.
*Kindergarden (ana okulu)’e ayda 47 DM ödenmekte; burada günde 5 saat süreyle çocuğa bakılmaktadır.
*Köln’de park yerleri paralı. 1 saat için 20 pf alıyorlar.
Bonn
O gün bir ara, Bonn’a giderek, bestekar Beehhaun heykeli önündeki meydanı ve bazı mağazaları gezip, ufak tefek alışveriş yapmıştık. Ayrıca parlamento binası gibi önemli yapıları görmüş; ana caddelerde gezip yürümüştük. Ren Nehri kıyısındaki Bonn, Alman Federal Cumhuriyeti’nin başkentiydi. O dönemde iki Almanya vardı ve öteki Almanya SSCB güdümünde, (sözde) Demokratik Alman Cumhuriyeti idi.
Akşama doğru Bon Hoff’a, bir Türk kahvehanesine oturup, Türkler’le sohbet etmiştik.
Düsseldorf
Ertesi sabah İskender’le birlikte Düsseldorf kentine gitmiştik. Burası Köln’e nazaran daha derli toplu ve daha temizdi. Görkemli süpermarketler vardı ve bunlar, alışveriş edenlerle tıklım tıklım doluydu. Kentin ortasından akıp giden nehir üzerinde birçok köprü vardı. Kentin her yerinde, klasik ve modern heykeller ve büstler bulunuyordu.
Köln’den Düsseldorf’a gelirken, ünlü “Bayer” fabrikasını görmüştüm. Tabii bu isim hemen aspirini çağrıştırıyordu. Keza yol üzerinde başka fabrikalar da görülüyordu. Esasen Almanya sanayi alanında epey kalkınmış bir ülkeydi. İkinci Dünya Savaşından sonra böylesine hızlı kalkınma gerçekleştirmiş olmaları, her türlü takdirin üzerindeydi. Tabii tarımsal çalışmalar da yoğundu, ama sanayileşme ile birlikte, tarım ikinci plana düşmüştü!…Ayrıca tarımsal ürünlerin, başka ülkelerden ucuz fiyatlarla ithal edilebildiğini söylüyorlardı.
Akşama doğru Köln’e dönmüş, bir süre çarşı-Pazar dolaştıktan sonra eve gitmiştik.
Stutgart
25 Mart sabahı Köln’den trenle, Stutgart’a müteveccihen, ayrılmıştım. Tren, yol üzerindeki küçük istasyonlarda durmamış sadece Bonn, Koblenz, Mainz, Mannheim ve Haidelberg gibi, büyük ve önemli kentlerde kısa süreli mola vermişti. Arkasında tam 30 tane vagon bulunan tren, demiryoluna paralel olan otobandaki otomobillerle yarışıyordu. Esasen Almanya’daki trenler, hareket ve varış saatlerine, dakikası, dakikasına uyuyordu. Bu güzergâhta seyreden tren uzunca bir süre Ren Nehrine paralel yol alıyor, Almanya’nın güzelliklerini daha da renklendiriyordu.
Stutgart garındaki bir telefon kabininden Sindelfingen’i arayıp, Mükremin Tuncer’e, geldiğimi haber vermiştim. Sonra trene atlayıp, yarım saatlik yolculuktan sonra Böblingen’e ulaşmış ve beni orada bekleyen Mükremin ve İbrahim Kavi ile buluşarak, Sindelfingen’e dönmüştük.

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER

Afyon Haber Son Dakika Afyon Namaz Vakti