Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Mustafa Yılmaz DÜNDAR

EDEP YA HU – BİZDEKİ IŞIĞI ÖRTENLER

Kişinin niyeti kıldan ince usturadan keskin bir köprüdür. Niyetimiz, düşünce ve kararımız, bir şeyle meşguliyetimiz kimseden karşılık beklemeden sırf Allah için olmalıdır Aksi takdirde kimden ne umarak yapılırsa yapılsın o düşüncede, o işte gizli şirk kokusu olacaktır. Evliyaullah, bu işin üzerinde öylesine hassasiyetle durmuş ki, eda edilen salâttan haz, zevk, lezzet almayı dahi terk edilmesi gereken bir düşünce olarak görmüşler. “Hiç böyle namaz kılmamıştım, ne kadar lezzet aldım” gibi cümleleri bazen duyarsınız. O kişinin kendisine sorması lazım: Bende bu lezzeti alan kim? Elbette şuna da dikkat etmek lazım; bu kişinin yapması gereken şey haz almayı terk etmek değildir, önce haz alan o yapıyı tespit etmelidir. O yapı dururken haz almayı terk ederse “haz almayı terk eden tanrı” olur. Haz alan o “müstakilen varım ve muhtarım” iddiasındaki yapıyı yok etmek gerekiyor. Bunu yapmazsa kişi bu yolda “zavallı bir tanrı” olur; haz almayı bırakmış, malı mülkü bırakmış, gücü bırakmış “ben çaresiz bir kulum” diyen zavallı bir tanrı olur. Burada anlatmak istediğimiz, sizdeki o yaptığı ibadetten haz alan ve kendisini müstakilen var ve muhtar sanan yapı, sizde o yapı var. Namazdan, oruçtan, umreden haz alan yapı eğer müstakilen varım ve muhtarım iddiasındaysa o iddiayı terk etmek gerekiyor. Bu sebeple, gizli şirkin bu afetlerinden korunmak için, Rasulullah (SAV) Efendimiz, bize şu duayı öğretiyor: “Allahümme inni euzü bike en üşrike bike şey’en ve ene a’lem ve estağfiruke lima la a’lem. İnneke ente Allâmul Guyub: Allahım, bilerek, farkında olarak bir şeyle şirk halinde olmaktan Billahi manada sana sığınırım, bilmeden düştüğüm ve yaşadığım şirk için ise istiğfar ediyorum. Muhakkak sensin gaybları yegâne bilen.”
Bu duaya deli gibi devam etmek, her halde Talib’in çok muhtaç olduğu bir şeydir.
Müminin daim zikrullahı La ilahe illallah’tır. Bu zikrullahtaki ilk mana “müstakilen var ve muhtarım zannıyla yaşayan örtücü ilahlar yok; la ilahe, illa Allah”tır. İnsan bunu bizzat kendisine söyler. Kişi eğer “la ilahe illallah” derken, öteye beriye bakarak söylerse bu “La ilahe” deyiş doğruya yaklaşımdır, esas durak değildir. Esas doğru bu değildir.
“La ilahe illallah” derken kendimize “Sen müstakilen var ve muhtar (yani ilah) değilsin, illa Allah!” diye söylememiz lazım. Sen ilah değilsin; sendeki ilahlık hissiyatı batıldır, yok hükmündedir: Lâ ilahe İlla Allah! Eğer kelime-i tevhidi böyle bir tefekkürle yaparsak ve onu secdede yaparsak, bunu bir salât secdesinde değil de salâttan sonra secdeye gidip “deli gibi” yaparsak… Deneyin… Göreceğiniz şeyi şimdi söyleyeyim ama siz deneyin. Secdede bu idrakla “La ilahe illallah, La ilahe illallah, La ilahe illallah” zikrullahını yaparken kendinizdeki müstakillik ve muhtarlık iddiasını, o “ilahlık (müstakillik) hissiyatını” nefesinizle atın. Ardından “İllallah” derken Vahidul Ehadus Samed olan Allah düşüncesini tüm hücrelerinize çekin. Bunu yaparken kendinizi yani “Kendini Hissetme Duygusu”nu alnınızda yoğunlaştırırsanız akıl kayıp gittiği yerlerden gelir ve beyne yerleşir. Bu alındaki yoğunlaştırma yeri iki kaşın ortasının biraz üstüdür. Başlangıçta bu noktaya odaklanıp tefekkür ve tezekkür çok önemlidir. İnsan vücudunda iki önemli yer, fiziksel olmayan iki önemli çakra var. Birisi iki kaşınızın ortası, diğeri başın üstü. Diğer beşi vücuttaki fiziksel çakralardır. Ama bu iki tanesi önemli, özellikle alnınızdaki başlangıçta çok önemlidir. Siz “La ilahe illallah” zikrini yaparken sizdeki, vücudunuzdaki tüm enerjiyi, tüm konsantrasyonunuzla oraya çekerseniz, akıl kayıp gittiği yerlerden toplanır gelir, yerine yerleşir. Bunu özellikle secdede, öteye beriye değil de kendinize “la ilahe; ben (müstakilen var ve muhtar) ilah değilim, müstakilen var ve muhtarım iddialarını reddediyorum, Müstakilen VAR ve Muhtar olan illa Allah. O müstakilliği örtücü ilah yok, illa Allah… diyerek, bu manada “la ilahe illallah, la ilahe illallah…” derseniz, bu zikri böyle yaparsanız, bir zaman sonra secdeden kalktığınızda bakarsınız ki iki kaşınızın ortasından bir ışık, bir nur çıkıyor; iki kaşınızın ortasından kuvvetli bir projektörün yandığını görürsünüz. Bunu gördüğünüzde anlayın ki sizde hakikati örten bir yabancı görüntü varmış ve o bu ışığı örtüyormuş.
Hazreti Ebubekir Es-Sıddik (ra) özellikle vitir salâtının son rekâtında, son secdesinde, öyle uzun dururmuş, “sübhane…” zikrini öyle çok yaparmış ki, kafasını secdeden kaldırdığında, iki kaşının arasından çıkan ışıktan yerdeki saman çöpleri ayırt edilirmiş.
Örtücü ilahı yok ettiğinizde sizden bu ışık çıkar. Hem müstakilen varım ve muhtarım iddiası hem de “vehim” dediğimiz yasal yanlış yaşantısı, ikisi de o ışığı örter.
Vehim de örter dedik diye hemen korkmayın, vehim hep tehlikeli değildir. Holografik sistemde “var gibi” gördüğümüz şeyler, Allah’ı fark etmemizi, görmemizi engelleyen her şey vehimdir. Vehim de Allah dilemişse kalkar. O kalktığı zaman insan Allah’ı mı görür? Hayır, göremez, çünkü o zaman gören olmaz, sen de yok olursun. O vehim yüzünden varsın. Vehim olmasa insan kendisine bir beden biçemez. Vehmi tehlikeli yapan onu zulmette kullanmaktır. O zulmetten kurtulmak için Efendimiz bize duasını öğretmiştir: “Allahumme ahricni min zulumatil vehmi ve Ekrimniy Bi Nuril Fehmi.” E
fendimiz bir hakikati OKUdu ve bu duayla bize öğretti: “Allahım, beni bu vehmin zulmetinden çıkarıver…” diyerek sığının. Bu duada diyoruz ki: “Allahım şu vehmin zulmetinden beni çıkar. Ve bana Nur’undan bir anlayış ver de ben İhlâs Hayat Döngüsü kapsamında bir hayat yaşayayım.
“Ya mukallibel kulub, Sebbit Kalbiy ala Diynike” duasıyla da “Allahım, şu dünyadaki zulmani algıdan beni kurtar da beni İhlas Hayat Döngüsü’nde sabit kıl” diye devam ediyoruz. Sonra da: “Rabbena latüzi’ğ ulubane ba’de iz Hedeytena, ve Heb lena min Ledünke Rahmeh. İnneke Entel Vehhab: Rabbimiz, bir kere bizi Gerçeğe erdirdiğinde, sonra saptırtma (âmin)” diyerek bu halin geri dönüşsüz olmasını istiyoruz. Eğer kişi içinde bulunduğu zulmani benlikten, müstakilen varım ve muhtarım iddiasından, esfele safiliyn algıdan kurtulma hedefi olmaksızın bu duaları yapıyorsa o boş iştir. Bu nokta her ibadet için, her yapılan iş için çok önemlidir. Zulmani benlikten kurtulmak gibi bir hedefiniz yoksa yaptıklarınız boşa gider…

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER

Afyon Haber Son Dakika Afyon Namaz Vakti