Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Mustafa Yılmaz DÜNDAR

EDEP YA HU – GERÇEK HÜR OLMAK VE HÜRRİYET SAHİBİ OLMAK

Gözle görülmeyen gerçek kölelik sistemini açıklayan (Nahl-75, Nahl-76, Rûm-28 ve Zümer-29’daki) Allah misallerini birlikte okumuştuk. Bu misallerden sonra bize “sonuç şöyledir” diyen Nahl-75 ve Zümer-29 ayetlerinin sonundaki şu manaya da bakalım. Bu ayetler şöyle bitmektedir: “Elhamdülillah (Hamd, Allah’a mahsustur), fakat onların (insanların) çoğu bunu bilmezler.”
Bu ayette ne deniyor, kölelik ve hürriyetle ilişkilendirerek ayetlerin manasal açılımını, bu ayetlerden ne anlamamız gerekiyor, bakın: Evet, Elhamdülillah yani Hamd Allah’a mahsustur. Ama “hamd” nedir?
Hamd, Müstakilen VAR ve Muhtar olan, Kendisinden başka Müstakilen VAR ve Muhtar bulunmayan Allah’ın Ehad ve Samed olarak her türlü yapabilmeleri, dileme, takdir etme ve yaratmanın bizzat kendisine mahsusiyetidir. Hamd, şükür amaçlı olarak “çok şükür Allahım” demek için söylenen “hamd olsun Allahım” ifadesi ile kastedilen değildir. Şükretmek için “çok şükür Allahım” deriz. Hamd başka bir şey! Şükür, Hamd şemsiyesinin altında bir alt başlıktır, bir ibadettir; şükür bir kulun bir kulluk görevidir. Oysa Hamd kulun kulluk görevi değil; Hamd’i anlamak kulun kulluk görevidir. Hamd Allah’a mahsustur, şükür insana mahsustur. Şükür insana mahsus, daha doğrusu şükredecek kullara mahsus, yalnız insana değil ki… Şükretmesi beklenen hangi kullar varsa şükretmek onlara mahsustur ama hamd Allah’a mahsustur. Nedir Hamd? Onun çok önemli olan tanımını hatırlayalım: “Müstakilen VAR ve Muhtar” olan ve kendisinden başka “Müstakilen VAR ve Muhtar” bulunmayan Allah’ın Ehad ve Samed olarak her türlü yapabilmeleri, dileme, takdir etme ve yaratmanın bizzat kendisine mahsusiyetidir. Ki işte bu hamd başlığı altında, bu tarif altında gerçek hürlük ve gerçek hürriyet hamd sahibine aittir. Demek ki: Hamd kime mahsussa gerçek hürlük ve hürriyet de ona mahsustur. Dolayısıyla, Gerçek Hürlük ve Hürriyet Allah’a mahsustur. Bu yüzden, Nahl-75, Nahl-76, Rûm-28 ve Zümer-29. ayetlerdeki kölelikle ilgili verilen Allah misalleri anlatımı bitiyor ve peşine bize “elhamdülillah” deniyor: Yani “siz bu misallerden bu kölelik sistemini kavrayın, anlayın, yakalayın ama Elhamdülillah: Yakalayacağınız Gerçek Hürlük ve Hürriyet Allah’a mahsustur. Ancak insanların çoğu bunu bilmezler.” Elhamdülillah ile bu ayetlerin sonunda denilen budur…
Allah, “dışı” kavramı olmayandır. Bu vasfından dolayı, Allah’ın “Müstakilen VAR ve Muhtar” olması ve kendisinden başka da “Müstakilen VAR ve Muhtar” bulunmaması, Allah’ın “Mütekebbir” vasfıdır. Allah’ın Mütekebbir oluşu, O’nun Ehad ve Samed vasıfları kapsamındaki bir ilahlık vasfıdır. Dolayısıyla, Ehad ve Samed olan Allah bir Mütekebbir olarak Gerçek Hür’dür, Gerçek Hürriyet Sahibi’dir. Yani Gerçek Hür olmak ve hürriyet sahibi olmak ancak Allah’a mahsustur. Sonuç olarak Allah Ehadüs Samed vasfı sebebiyle Gerçek Hür’dür ve gerçek hürriyet sahibidir.
Allah Vahidül Ehadüs Samed’dir. Bakın şimdi O’nun Ehadüs Samed vasıflarının yanına Vahid ismi de geldi. Tanımlara inşaAllah özen gösterelim. Dedik ki: Allah Zat’ı, Ehadüs Samed vasfı sebebiyle gerçek hürdür, gerçek hürriyet sahibidir. Şimdi de diyoruz ki: Allah Vahidül Ehadüs Samed olduğu için, Billahi anlamda iman etmiş ve Allah’a teslim olmuş kullar, “müstakilen var ve muhtar” olmadıkları halde Allah’ın kendi gerçek hürlüğünden verdiği yetki ve izinle onlar da gerçek hür olurlar. Allah’ın Vahid vasfı kapsamında oldukları için, O’nun Vahid vasfı kapsamında olarak onlar da gerçek hürler (ıbadullahil ahrar) olurlar. İşte bu hal Billahi anlamda hürriyettir.
Gerçek inananların böyle bir yetki ve izinle sahip oldukları bu hürriyet “Billahi Anlamda Hürriyet” dediğimiz hürriyettir. Bütün bu sebeplerden, Allah’ın Vahid vasfı kapsamında olarak bu kulların bir vasfı da “Muvahhid”dir. Muvahhid…
Ayrıca: Ehadüs Samed vasfına istinaden gerçek hür ve gerçek hürriyet sahibi oldukları için Allah’ın Vahid esması gereği Billahi anlamda imanlı olup Allah’a teslim olmuşların Biiznillah sahip oldukları gerçek hürlükleri o kulların aynı zamanda “ihlâs”larıdır. İhlâs Suresi ismini oradan alır, surenin isim sebeplerinden birisi de budur. İhlâslı olmak Allah’ın gerçek hür olmasından alınan bir vasıftır; ihlâslı kul ismini buradan alır.
Gerçek hür olmanın derecesi ve kapsamı arttıkça kulun ihlâsı da artar, nefs mertebesi de artar…
Peki, duniHi ilahlar nasıllar? Onlar, “müstakilen varım ve muhtarım” iddiaları ve nefslerini büründürdükleri ilahlık hissiyatı sebebiyle hür olmak, hürriyet sahibi olmak hislerini bilirler. Tekrar edeyim, çünkü konumuzun ilerleyen yerlerini birleştirebilmek için bu önemli: DuniHi ilahlar, yani Şeytanlık Patronaj Sisteminin köleleri, “müstakilen varım ve muhtarım” iddiasında oldukları için, yani nefslerini ilahlık hissiyatına büründürdükleri için, işte bu ilahlık hissiyatları sebebiyle onlar “hür olma hissini” tanırlar, o hissi bilirler. Dikkat edin yalnızca hür olma hissini bilirler; hür olmazlar. Hür olma hissini bilirler hali nasıldır? Şöyle: Onlar gerçekte ilah değiller ama ilahlık hissiyatına giriyorlar ya, işte o hissiyatla beraber hür olmak, hürriyet sahibi olmak hislerini de tanırlar. Ne yazık ki, onlar sadece zanlarınca oluşturdukları ilahlıklarını ve ona bağlı olarak hissettikleri hürriyetlerini yaşarlar. Neyle? Zanlarınca! Oysa duniHi ilahların bütün zannları Allah’ın gerçek hür oluşu karşısında “YOK” hükmündedir, böyle bir hürlük muhaldir; duniHi ilahların zannlarıyla kendilerini hür kabul etmeleri, Allah’ın gerçek hür oluşu sebebiyle muhaldir.
İşte, duniHi ilahların zanlarınca yaşadıkları bu hürriyet “DuniHi Anlamda Hürriyet”tir.
Billahi Anlamda Hürriyet’i tanımladık; o gerçek hürriyetti. DuniHi ilahların zanlarınca yaşadıkları DuniHi Anlamda Hürriyet’i de gördük; o muhal, öyle bir hürriyet yok.
DuniHi Anlamda Hürriyeti ve Billahi Anlamda Hürriyeti söylemişken bir kez daha belirtelim ki; Nefs Terbiyesi bu Billahi Anlamda Hürriyet ve DuniHi Anlamda Hürriyet kavramları üzerinden yürür. Nefs terbiyesi diye bilinen şeyin esası budur. Değilse, kimsenin uygulayamadığı ve bir sonuç alamadığı ama bir efsane gibi anlatılan, ulaşılması, yaşanması anlaşılması olmayan öyle nefs terbiyeleri yoktur! Nefs terbiyesi insana acı veren, yakan, ızdıraplı şeylerden oluşan bir hal değildir ki… Bu sebeple, nefs terbiyesi yaşayacağım diye yanmak, yanmak istemek yanlıştır. İslam’da öyle şeyler yoktur. Allah insanlara zorluk vermez. Nefs terbiyesinin esası Billahi Anlamda Hürriyet, DuniHi Anlamda Hürriyet üzerinden yürü. Kişi bu iki hürriyeti bilmiyorsa nefs terbiyesi yapamaz; uğraşır ama yapamaz. Nefsini, kendini yorar ama yapamaz!
Çünkü nefs terbiyesi Billahi Anlamda Hürriyete kavuşmak amacıyla, duniHi anlamda hürriyete ait olanları tespit ederek, reddederek, terk ederek gerçekleştirilir.

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER

Afyon Haber Son Dakika Afyon Namaz Vakti