Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Mustafa Yılmaz DÜNDAR

EDEP YA HU – TANRILAR ŞİRKETİ VE SERMAYESİ…

Rum Suresi 28. ayetteki Allah misalinde Rabbimiz bize öğretti ki: Kişinin “malım” dediği kölenin diğer mallardan bir farkı var, bir köle kendisine “malım” diyen efendi gibi “BEN” takdimi yapabilen bir kul! Yani onun da Kayıtlı Kendini Hissetme Duygusu, Kendinde Kendine Göre Var hali ve o hali takdim ederken “BEN” demesi var, o köle de bu özelliklere sahip! Bu olaya nefsleriniz üzerinden bakınca göreceğiniz budur: Sizin “kölem” dediğiniz o kişi de “BEN” diyen bir kuldur. Siz “BEN” derken kastettiğiniz ne tür hisler ise, o “BEN” havuzunda neler varsa, malım dediğiniz kölenin de “BEN” derkenki o “BEN” havuzunda aynı hisler var. Ama dünyada birisi efendi pozisyonunda diğeri köle pozisyonunda. Bunu fark etmemiz sağlandıktan sonra soruluyor: Sizin malım dediğiniz ama sizin gibi “BEN” deme yetkisine sahip olan bu köle, sizin sahip olduklarınız üzerinde sizinle aynı yetkiler ve duygularla ortağınız olabilir mi?” Anlayabilene müthiş bir soru… “Ey inananlar” hitabının muhatapları için müthiş… Sizin malınız olan ancak “BEN” deme yetkisine sahip de olan kölem dediğiniz bu kişinin, sizin sahip olduklarınız üzerinde sizinle aynı yetkilere ve duygulara sahip olarak ortağınız olması mümkün mü? Ey efendi, senin açından böyle bir öneri saçma ve yanlış değil mi? Kişi hem köle hem de efendi olamaz! Ey efendi, bir kişi “hem köle hem de efendi olmaz” ise; yaratılmış olan bütün kullar gibi insan da Allah’ın yarattığı, Allah’ın kulu ve Allah’ın mülkü iken ve “malım, mülküm” dediklerini de üstelik kendisi yaratmış değilken, Allah’ın mülkü, kulu olan birisi olarak sen nasıl oluyor da ilahlık hissiyatına giriyorsun? İlahlık hissiyatına girerek kendisini Allah’a ortak görüyor ve başka ortaklar da uyduruyorsun? Söyle bakalım ey efendi, bir insan kendisi yaratılmış iken, kendisi bir kul iken nasıl hem kul hem ilah olur?
Zümer-29 bu durumu misali konuyu şöyle tamamlar: Gerçek böyle olmasına rağmen, bizim size açıkladıklarımızı ancak aklıyla düşünebilenler yani kalpleriyle akledenler fark edebilir, anlayabilir ve ders çıkarabilirler.
Demek ki: Yaşantıda zannlarıyla akledenler ve nefslerini ilahlık hissiyatına inatla ve ısrarla büründürerek kendilerini Allah’ın mülkünde Allah’a ortak ilan edenler yani hem kul hem ilah olanlar bu gerçeği yine fark edemeyecekler ve duniHi ilah olarak yaşayacak ve bir duniHi ilah olarak ölecekler. İşte bu sebeple, Naziat-37, 38, 39 ayetleri onlara cehennemin tek barınak olacağını belirtir. Naziat-40 ve 41 ise, aklıyla düşünenlerin yani kalpleriyle akledenlerin, bu Allah misalinden gereken öğüdü alanların, Rabbinin makamından korkanların, nefsini ilahlık hissiyatından temizleyenlerin “ahirette barınağı Cennettir” buyurur. Bu gerçeklere dayalı olarak cehennem için “Kölelerin Evi”, cennet için de “Hürlerin Evi” tanımlamaları tam yerinde olur. Bu tanımlamalara göre soralım: Bu iki barınak eşit olur mu? Bu iki barınak ehli bir olur mu? Kişiye bu sorular son ana kadar devam edecektir, etmektedir… Ancak son anda noktayı koyan cevabı Rabbimiz Haşr Suresi 20. Ayetle vermektedir:
Euzü Billahi mineş şeytanir raciym. Bismillahir Rahmanir Rahiym. “La yestevi ashabun nar ve ashabul cenneti. Ashabul cenneti humül fâizun: (Nar ashabı ve cennet ashabı bir olmaz! Cennet ashabı kazananların ta kendileridir).”
Rabbimiz buyuruyor: Son ana kadar size bu misalleri vereceğiz, bu karşılaştırmaları yapıp hep soracağız ve anlamanızı isteyeceğiz. Ama son nokta şudur: Nar ashabıyla cennet ashabı bir olmaz. “Şununla şu eşit mi, bir mi?” diye hep sorduk ya, işte nar ashabıyla cennet ashabı bir, eşit olmaz. Cennet ashabı kazananların ta kendisidir, kurtuluşa erenlerin ta kendisidir. “Nokta! Artık her şey bitti” demek istiyor bu ayet…
Rum Suresi 28. Ayet ile verilen Allah misalinin verdiği dersi Allah’a karşı haksızlık yapan, şeytana köle olmaktan vazgeçmeyenlerin anlamayacakları, Rabbimiz tarafından Rum Suresi 29. Ayette bildirilir. Bu ayette ayrıca inkârcı duniHi ilahların hali de anlatılır. Peşine Rum Suresi 30. ayet gelir ki Kur’an’ın en önemli ayetlerinden, uyarıcı ayetlerindendir. Rum Suresi 30, Rum-28’deki bu Allah misalinden sonra bize der ki: Bu Allah misalinden gereken dersi çıkarmış olanlar Allah’ın takibinde, korumasında olacaklardır. Yani bu ayetten, bu Allah misalinden gereken dersi çıkarmış olanların bulunacağı ve bu kulların Allah’ın takibinde olduğunu anlaşılmaktadır. Rabbimiz bu kullara Rum Suresi 30’da “Siz Allah’a ve Allah’ın Sistemine haniyf olarak (nefslerinizi ilahlık hissiyatından temizlemiş olarak) yaklaşın” öğüdünde bulunmaktadır. Rum Suresi 30 ile Rabbimizin inananlara yaptığı bu uyarıcı öğüt, aslında Rum Suresi 28’de verilen Allah misalinin “birincil şirk” ile ilgili bir öğretme, bir sorgulama ve bir karşılaştırma olduğunu ortaya koymaktadır.
Zümer-29 ile verilen Allah misalinde de aynı soru var: Bunlar eşit olur mu? Ancak bu ayette soru köle pozisyonunda olanlara soruluyor, öncekinde olduğu gibi efendilere değil de köle pozisyonunda olanlara soruluyor. Bu ayetteki Allah misalinde iki ayrı kölenin efendileri üzerinden onların yaşantı şartları karşılaştırılmaktadır. Kölelerden birisinin bir efendi grubu vardır. İki köle karşılaştırılıyor ama bu kölelerden birisinin bir efendi grubu vardır. Bu efendiler grubu yani o kölenin efendileri köle üzerinde eşit haklara sahiptir. Ancak bu efendiler kendi aralarında geçinememektedir; sürekli münakaşa etmekte ve didişmektedirler. Dolayısıyla bu efendilerin aralarındaki huzursuzluk ve fikri ayrılıklar doğrudan onların hizmetini gören köleye de yansımaktadır. Köle hangi efendisine yaranacağını şaşırmış durumdadır; ne yaparsa yapsın hiç bir efendiyi memnun edememektedir. Birbirlerine karşı olan öfkelerini çıkaramayan efendiler bu öfkelerini de köleye yönlendirmektedirler. Allah misalindeki diğer kölenin ise bir tane efendisi var ve bu efendinin de huyu, suyu belli. Köle de efendisinin huyunu suyunu almış bir davranış biçimi belirlemiş olarak hayatını sürdürmektedir. Şimdi bu iki yaşantı kıyaslamasına karşılık Allah misali kölelere soruyor: Bu iki kölenin durumu eşit olur mu? Sorunun cevabı net: Efendiler grubuna ait kölenin hayatı diğer köleye göre çok zor ve içinden çıkılmaz haldedir. Bu köle efendilerini memnun edemiyor, sürekli bir psikoloji baskı altında ve kendisi için bir kurtuluş yolu da gözükmüyor. Şimdi bu kıyaslamayı ve Allah misalinden çıkardığımız sonucu doğru iman ile ilişkilendirelim ki misalin bize imanımızla ilgili verdiği dersi yakalayabilelim.
Kıyaslamada geçen efendilerin kölesi pozisyonunun karşılığı Tanrılar Şirketi Üyeliği; bir efendinin kölesi pozisyonunun karşılığı ise Kardeşler Şirketi Üyeliği’dir. Bu durumda Allah misalindeki soru şöyle olur: Bu iki üyelik eşit olur mu? Tanrılar Şirketinin mi yoksa Kardeşler Şirketinin mi üyesi olmak istersiniz? Bu sorunun bir başka soruş biçimi de şöyledir: Ey halifetullah vasıflı insan, cennete mi gitmek istersin, cehenneme mi?
Bu Tanrılar Şirketini özellikle inkârcı duniHi ilahlar oluşturur. Şirketin en dişli üyeleri inkârcı duniHi ilahlardır. Diğer duniHi ilahlar şirketin kendilerinden habersiz salak üyeleridir. İnkârcı duniHi ilahlar tam olarak şeytana tabidirler, şeytan onları her konuda oynatır. Şirketin salak diğer duniHi ilah üyeleri ise hem şeytanın hem de inkarcı duniHi ilahların oyuncağıdırlar. Tanrılar Şirketinin kuruluş yönetmeliği tamamen duniHi algı ve zannları üzerine oturtulmuştur. Tanrılar Şirketine üye olmanın olmazsa olmaz şartı “müstakilen var ve muhtar” iddiası sahibi olmaktır. Üyelerin şirketteki itibarları ve yükselmeleri ise “müstakilen varım ve muhtarım” iddiasına sahip çıkışları ve bu iddialarını kutsamaları ile ilgilidir. Lütfen dikkat edin, Tanrılar Şirketine üye olmanın olmazsa olmaz şartı Allah’a inanmamak değildir, Allah’a inanmazsanız Tanrılar Şirketinin üyesi olursunuz demiyoruz. Şöyle ya da böyle Allah’a inanabilirsiniz, İslam ilmihalini de çok sıkı takip ediyor olabilirsiniz; Kâbe, Mekke ve Medine’den çıkmıyor da olabilirsiniz ama siz “müstakilen varım ve muhtarım” iddiasına sahipseniz Tanrılar Şirketinin bir üyesisiniz.
Üyelerin şirketteki itibarları ve yükselmeleri “müstakilen varım ve muhtarım” iddiasına ne kadar sahip çıktıkları ve onu kutsadıklarıyla ilgilidir. Şirketin sermayesi ise üyelerin iddia ettikleri bu ilahlıklarına açabildikleri alan ve kapasitelerdir, sadrlarının zann havuzlarıdır. Yani: Ne kadar günah varsa Tanrılar Şirketinin sermayesini oluşturur…

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER

Afyon Haber Son Dakika Afyon Namaz Vakti