Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Mustafa Yılmaz DÜNDAR
e-posta: YAZARIN TÜM YAZILARI

KADER KONUSUNU ANLAYABİLMEK -24-

Mustafa Yılmaz DÜNDAR 1 Haziran 2019 Cumartesi 10:31:26
 

KUR’AN VE DUA
Hamd Şemsiyesi altına girmek önemlidir, bu şemsiyenin Zikrullahıise “Sübhanellahivelhamdulillahi ve la ilahe illallahuvallahuekber. Ve la havle ve la kuvvete illa billahil aliyyil azim”dir. Bu hali koruyucu Zikrullah ise: “La ilahe illallahuvahdehu la şeriyke leh. Lehül mülkü ve lehülhamdüyuhyi ve yumitü ve hüve hayyun la yemütü, ebeden biyedihilhayr ve hüve ala külli şeyin kadir” zikridir. Bu sebeplerden, bu iki Zikrullahı beraber söylemek çok değerlidir. Bir hadiste Rasulullah (SAV) Efendimiz “Bir kimse Allah’ın verdiği bir nimetin elinden gitmemesini isterse bolca “ve la havle ve la kuvvete illa billahil aliyyil aziym duasını söylesin” buyurmaktadır.
Bu bakış açısı ile olan amel için bir öneri yapalım: Kur’an ve Dua. Kur’an’ı orijinal haliyle okuyan ve okurken manasını anlayan bu öneriyi bu şekilde yapabilir; orijinal haliyle okurken manasını anlayamayanlar ise bunu hem orijinal halini okuyup hem de kendi dillerinde mealini okuyarak yerine getirirler. Önemli olan, acele etmeden sindirerek yapmaktır. Onu şöyle açıklayalım: Ayetleri okurken, cennet yaşantılarını anlatan ayetleri okumaya geldiğinizde “Ya Rabbi, işte bu halleri bana veriver” duasının hissiyatıyla güler yüzlü, huzurlu bir kalple, büyük bir sevinçle okumak, mümkün olduğunca ayetten sonra bu umut için dua etmek gerekir. Çünkü Allah, inanana Hakk yolda umduğunu verir. Biz bu öneriyle, Rabbimizin bize Kur’an’la sunduğu bir ikramı paylaşıyoruz.
Kur’an’daki anlatımların öyle bir özelliği de vardır ki şudur: Siz onları okurken bir duaya giresiniz ve Allah’ın kelamı olan Kur’an ayetlerinin nuruyla sizin duanız birleşsin, ayetle bütünleşin istenir, size bu imkânı sağlar. Bu yüzden, cennet yaşantılarını anlatan ayetleri okuyorsanız, güler yüzle, umutla, huzurlu bir kalple okumalısınız, acele okuyup geçmeyin. Hızlı okumak, o da ayrı bir hatim şeklidir, o da ayrı bir görevdir, onu yine yapın ama ayrıca bu söylediğimi de yapmak lazım: Yavaş yavaş, manasını fark ederek, duasına girerek okumak, gerekirse böyle okuyarak bir hatmi bir yılda bitirmek. Süresi önemli değil, süresini önemsemeksizin böyle okumak, böyle hatim yapmak da güzel olur inşaAllah. Çünkü Allah’ın vaadidir ki inanana Hakk yolda umduğunu verir… Cehennemin zorluklarını, oranın ahalisini anlatan ayetlere geldiğinizde korku ve üzgünlük hissiyatıyla okuyup korunma duası yapmak; çünkü Allah inananları korktuklarından korur. Korktuğu bir şeyden korunmak isteyen mümin, korktuğu o şeyi tarif edemez ki… Görmediği cehennemi nasıl tanımlayabilir? İşte Kur’an bize onu tarif etme fırsatı verir. Cehennem veya kıyamet ayetleri, korkulacak şeyi tanımlamamız ve o tanımladığımızdan korunmamız için bize dua etme fırsatı verir. Kıyameti, hesap gününü anlatan ayetlerde, ayetin gereği halleri hissetmeye gayret edip bir hesaptaymış gibi durmak ve özellikle A’lu İmran Sȗresi 194. Ayetle Rabbimizin öğrettiği duayı yapmak çok faydalı olur…
KUR’AN’LA KONUŞABİLMEK
Secde ayetlerinde secdeyi özleyen, seven, secde için telaşlanan hissiyat ile okumaya gayret edip, Rabbimize bize secde imkânı, ortamı ve izni verdiği için şükür duası yapmak ve secde ayetinin gereği secde etmek. Secde için yönelirken ve secdede, takliden de olsa utanarak korkup, titremek;  bunu acele etmeden, Kur’an ayetiyle birleşmiş bir dua ve hayat tarzı olarak yapmak faydalıdır…
Rasulullah (SAV)’i anlatan ayetlerde salâvatlarla dua ederek ayeti okumaya devam etmek… “İnsanların çoğu iman etmezler” uyarılarında bize iman nasip ettiği için Rabbimize şükretmek, dua etmek… Kulun tercih yetkisini kullandığını detaylandıran ayetlerde, Kazanılmış Değişim’imizi Hakk yolda gerçekleştirebilmemiz için duada bulunmak… Kazanılmış Değişim kişinin “rüştü”dür, talibin kalbini rüştüne erdiren ise Rabbimizin “Raşît” esmasıdır. Bu konuda ayrıca Rasulullah (SAV) Efendimiz bir dua öğretmiştir: “Allahümeelhimniyrüşdiy ve eızniymin şerri nefsiy: Allahım bana rüştümü ilham et ve beni nefsimin şer davranışlarından koru (âmin).”
Kur’an okumaya böyle yaklaşırsak Kur’an’la konuşuyor oluruz; o “sizin ikiz kardeşiniz” olur. Bu yöntemi uygularken siz örnekleri ve duaları çoğaltabilirsiniz. Ayrıca Kur’an anlatımlarının insana nasıl şifa ve huzur kaynağı olduğunu şahit olarak yaşayabilirsiniz. Bu yöntemle ayrı bir hatim yapılırken, yapacağınız diğer okuma biçimleri de çok değerlidir ve ayrıca da uygulanmalıdır.
“RIZA KAPISI”NDAN İÇERİ GİRMEK
Şükür mekanizması inananın hayat mekanizması olmaya başlayınca, kişinin fıtratında olup kalıbından açığa çıkmak için bekleyen, Allah’a teslimiyetin huzur hisleri, inananın Sadrını kaplar. Çünkü artık inanan “RIZA KAPISI”ndan içeri girmektedir. Başlangıçta içine girdiği hali tam tanımlayamayan talib, her şeye “Allah’tandır” der.  Bu tanım, aslında talibin kendi dış âlemi için bir durum tespitidir. Durum tespitini nefsinde de yapmaya başlayınca, her şey için “Allah’tandır” tanımına nefsindeki tespiti de ekler ve “ben kaderimden razıyım” der. Talib “ben kaderimden razıyım” cümlesine, nefsindeki bu tespite sıkı tutunmalı ve bu tespitin izini sürmelidir.
Buraya kadar olan anlatımımızı “Müstakilen Varım ve Muhtarım” iddiasından kurtulmamış ama inanan birisi de söyleyebilir ve benzer hisleri taşıyabilir. O durum, Amentü Billahi kapsamında olan ve Billahi anlamda iman edenin hisleri ve yolu gibi değildir. “Müstakilen Varım ve Muhtarım” iddiası ile olan hisler hem o noktada kalır hem de bir gelir bir gider. Bu sebepten “Müstakilen Varım ve Muhtarım” iddiası ile bunları yapan kişi bazen sebebini anlayamadığı bir huzur bulur, bazen de kendisini büyük bir çıkmazın içinde bulur. Bu kişi esas çözmesi gereken sorunun “Müstakilen Varım ve Muhtarım” iddiası olduğunun farkına varmalıdır.
Talibin “her şey Allah’tandır” ve “ben kaderimden razıyım” hissiyatları çok önemlidir, ancak bir başlangıçtır; aslında talib çalışmaya ve ilerlemeye yeni başlayacaktır. Bu noktada Talib bilmelidir ki geriyi temizledikçe ön açılır. Yani DuniHi algı ve zann’ları temizlendikçe “Müstakilen Varım ve Muhtarım” iddiası ile olan hayal, fikir, düşünce, yorum, konuşma dili ve beden dili ortadan kalktıkça Billahi anlamda imanın önü açılır ve talib yol alır. Yöntem, yolun önünü açmak değil, daima gerisindekileri temizlemektir. Çünkü yolun önü olan Ahsen-i Takviym yapının üstünü, yolun gerisindeki diye tanımladığımız Esfele Safiliyn zann kompleksi formatlayarak fonksiyonsuz hale getirmiştir. Kur’an işte bu formata “kalpteki maraz” tanımını kullanmış ve bu marazdan temizlenen kalbe de ‘’Kalb-i Selim’’ demiştir.
Şuara Sȗresi 88 ve 89:  “O gün mal da fayda vermez, oğullar da! Ancak Allah’a Kalb-i Selim ile gelmiş kimse müstesna.”
Esfele Safiliyn formattan önce Ahsen-i Takviym yapının kalbı Allah’a karşı asiliği, haddi aşmayı tanımadığı için, tabiatı gereği tahirdi, temizdi. Ancak Halifetullah vasıflı insanın cennet hayatı için gerekli olan, başlangıçtaki bu tahir kalp değildir, o tahir kalbın tekrar elde edilmesidir. Onun tekrar elde edilmesi gerekiyor ki işte bu Hakk Yol’da “Kazanılmış Değişim” ile olur.
Hakk yolda “Kazanılmış Değişim”i yöneten “RIZA YOLU”dur. Ahsen-i Takviym’inEsfeleSafiliyn öncesi kalbı RAZI ve TESLİMdi, ancak bunun bilincinde değildi. A’raf Sȗresi 172. Ayetten öğreniyoruz ki insanın kalbı o TESLİMİYET ve RIZA sebebiyle, başlangıçtaki Ahsen-i Takviym yapıya Rabbi “Ben sizin Rabbiniz değil miyim?” diye sorduğunda, o temizlikle “evet, bilfiil şahidiz ki, Rabbimizsin” dedi. Ama gerekli olan bilinç onda yoktu. Ahiretteki cennet ikramı için, Halifetullah vasıflı insanın, aynı manada ancak o mananın bilincini kazanmış olarak ‘’Allahümme ente Rabbi’’ demesi gerekmektedir. ‘’Allahümme ENTE Rabbi’’ seslenişi bu sebeple çok değerlidir.
“Her şey Allah’tandır ve ben kaderimden razıyım” diyen talib, “RIZA LOKMALARI”nı sindirdikçe yeni hissiyatlara doğru açılır ve “Kader Manası” içerisinde Allah ile birlikteliğini görerek bu kez “her şey Allah ile ve ben kader içerisinde RAZI bir kulum” der. Ve bu yüksek idrakın kendine has bir hayat tarzı vardır ki onu aynı hayat tarzında olan veya daha ileri olanlar ancak anlayabilir. Talibin ilerlemesi dilenmişse onun hayat tarzından “Kader Manası” razı olur. Kulun razılığıyla “Kader Manası”nın razılığı tek razılık oluşturunca talib “Kader Manası” içerisinde “Allah ile birlikte” hissiyatından sıyrılır ve yalnızca “İLLA BİLLÂH” dediği bir hayat tarzına ulaşır. Ve bu kuldan Allah’ın da RAZI olmasıyla yeni bir hayat da başlamış olur. Allah’ın rızasının olması, kulun dünya hayatı sürecinde bazı tercih ve fiillerinden Allah’ın hoşnut ve razılığı ile talibin ilerleme sürecinde bir mertebe olan ve Allah’ın o kula yeni bir hayat tarzı ikram ettiği razılığı farklı durumlardır. Her üç hal de kulun Muhtariyeti Tercih Gücü Yetkisi’ni değerlendirişşekliyle alakalıdır. Kulun kendi razılık mertebeleri de yine o kulun Muhtariyeti Tercih Gücü Yetkisi’yle alakalıdır. Görülüyor ki: “Kader Manası” içerisinde, “Kader Matriksi” içerisinde ve “Yaşanabilir Hayat Normları” içerisinde akışa ışık tutan, kulların Muhtariyeti Tercih Gücü Yetkilerini değerlendiriş şekilleridir. Muhtariyeti Tercih Gücü Yetkisi’ni ortadan kaldıran bakış açıları, kader konusunu açıklayabilmeyi, anlatabilmeyi ve amellendirebilmeyi başaramayabilirler…

YAZARLAR

TÜMÜ

SON HABERLER