Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
İrfan Ünver NASRATTINOĞLU

KAPI KOMŞUMUZ İRAN (6)

ZERDÜŞT TAPINAĞI EYNALI DAĞI

Erk Kalesi – Musalla Camii

Kentin tam ortasında çok önemli bir tarihi yapı yer almaktadır. Tarihi bir caminin kalıntısı olmasına rağmen adı Erk olarak anılmaktadır. Bu dev tarihi yapı günümüzden 674 yıl önce 1337 yılında TaceddinElişah’ın veziri ReşidettinFezlullah tarafından büyük bir cami olarak yaptırılmıştır.  Zamanla şiddetli depremler bu muhteşem yapının yıkılmasına sebep olmuşsa da caminin devasa mihrabı dimdik ayakta durulmaktadır. Yüksekliği yerden 26 metre olan bu eser uzun yıllardan beri Tebriz kentinin sembolü ve simgesi konumundadır.  1979 yılında İslam Devriminden sonra bu binanın bahçesinde yer alan tarihi tiyatro ve kütüphane binası sorumsuzluk örneği olarak ne yazık ki yıktırıldı.  Yıllardan beri bu tarihi binanın yanı başında çok büyük bir musalla (Cuma namazının kılındığı kompleks) inşa edilmektedir.

1355 yılında vefat eden Erk Camisinin kurucusu Tacettin Ali Şah Ceylanının mezarı sultan Ebu Sait Bahadır tarafından caminin yanındaki türbeye defnedilmiştir. Günümüzde Erk binası aslına  dev iskeleler kurularak aslına uygun olarak pişmiş tuğlalarla  onarılmaktadır. Bu tarihi kompleks bugün, Erk Kalesi ve Musalla Camii adlarıyla da anılmaktadır.

Gök Mescit  (Mescid-i Kebud)

Tebriz’deki önemli   camilerden biri de Mescidi Kebud , yani Gök Mescit’tir. Bu tarihi cami, Karakoyunlu Hükümdarlığı döneminde Cihan Şah’ın eşi Can Begüm Hatun tarafından inşa ettirilmiştir.. Binanın süslemesinde kullanılan mavi renkli mozaiklerinden dolayı Gök Mescit   olarak anılmaktadır. Ben orada iken, aslına uygun olarak restorasyon yapılıyordu. Camiyi yaptıran Cihan şah ve eşi Begüm Hatunun mezarları caminin içinde yer almaktadır. Dar bir koridordan ulaşılan bu mezarlar ziyaret etme ve fotoğraflama sansım olmuştur. Azerbaycan Ulusal Müzesi, Gök Mescit ve başka pek çok tarihi eserin bulunduğu alan kültür ve gezi parkı olarak restore edilmiş, içinde Nizami-i  Gencevi adına bir de park yaptırılmıştır. Nizami-i Gencevi’nin görkemli bir heykeli de parkın girişine konulmuştur.

Eynalı Dağı

Tebriz’e gidip de, bu Eynalı Dağı’na çıkmamak olmazdı. Zira burada görülesi iki makam vardı. Tebriz’in kuzeyindeki bu dağa dolmuşla çıkmış, o makamları ziyaret edip, Tebriz’i de 1811 metre yüksekten seyreylemek olanağını bulmuştuk. Aslında buraya teleferik ile de çıkılıyordu. Eynalı dağı geçmişte Zerdüşt tapınağı olarak kullanılıyormuş. Şimdi ise, Şii inancının kutsal mekanı sayılıyor. Zira dağın doruğunda bulunan iki mezarın Hz.Ali’nin soyundan olan Eynel ve Zeynel adlı kişilere ait olduğu söylenmektedir.

Şah Gölü – Parkı

El Gölü olarak da adlandırılan Şah Gölü, Kacar Hanedanı döneminde inşa edilen yapay bir göldür ve burası bugün de bir mesire yeridir. Gündüz, sempozyum çalışmalarından arta kalan zamanda     çarşı-pazar dolaştığımız için bu parkı, gece gidip görmüştük. Esasen gündüz hava çok sıcak olduğu için, Tebriz’liler, gölün de bulunduğu parkı tıka basa doldurmuşlardı. Hatta oturup nefeslenecek bir yer bulabilmek de mümkün değildi. Bizim de amacımız gezip görmek olduğu için, oturmayın, parkın içini, dışını, etrafını adımlamıştık. Gölün ortasındaki tarihi bina dikkat çekiyordu. Tümüyle burası,Tebriz’in sembol yerlerinden biridir.

Kuşkusuz Tebriz’de başka parklar da var. Bunlardan birisi, tamamen kadınlara, bir diğeri ise tamamiyle orta yaşın üzerindeki yaşlı insanlara tahsis edilmiş.

Benim Tebriz’te bulunduğum günlerin birisinde (11 Ağustos) resmi tatil vardı, özellikle kamu kuruluşları ile birlikte, kimi işyerleri de tatil nedeniyle kapalıydı. Zira o gün Zira İmam Cafer-i Sadık’ın ölüm yıldönümüydü…Gerek onun gerekse torunu İmam Rıza’nın muhterem isimleri, çeşitli yerele ve bir üniversiteye verilmişti.

Bugün bu Tebriz seyahatimi anımsarken, İmam Caddesindeki alış-veriş mağazalarını, fıstık ve hurma satan dükkanları, Belediye-Şahnaz-Abresan meydanları gözlerimin önüne geliyor.Rektör dostumuzun götürdüğü görkemli Sokkan Restoranı ve Hotel Tebriz Pars’ı hatırlıyorum.

Seher Derneği

Tebriz’deki çeşitli kültür-sanat dernekleriyle yıllardır,  temaslarda bulunarak, aralarındaki bilim adamlarını, Türkiye’de düzenlediğimiz etkinliklere davet ederim. Halk oyunları ve musiki ile meşgul olan dernekleri festivallere çağırırım. Bunlar arasında âşıklar da vardır. Türkiye’ye davet ettiği bu derneklerden birisi de Tebriz’de faaliyette bulunan “Seher” derneğidir. Bu derneğin halk oyunları grubu 2012 yılında katıldığı, Trabzon-Akçaabat Uluslararası Halk Oyunları Festivali’nde İran’ı temsil etmiştir.

Benim Tebriz’de olduğumu öğrenen Grubun başkanıAdelValipour, grubuna sıkı bir çalışma yaptırmış ve benim için Tebriz’de 50 kişilik bir gösteri planlamıştı. Hatta gösteriden sonra, bir de yemek vereceklerdi. Ancak, o tarihteki hassas durum nedeniyle bu gösteri yapılamamış, fakat Adel, eşi Pervane hanım ve küçük oğlu ile birlikte. Derneğin üyelerini de yanına alarak, beni ziyaret etmek üzere, konakladığım üniversiteye gelmişlerdi. Grup elemanlarının hepsi de pırıl pırıl Türk gençleriydi. Esasen Tebriz’de gördüğüm herkes genel olarak beyefendi-hanımefendi insanlardı. Kadınlar, geleneksel Türk kadının zarafeti, nezaketi ve iffeti içinde idiler…Gençler arasında Türkiye’de tahsil yapanlar vardı ve bunların hemen hepsi, mükemmel Türkiye Türkçesi konuşuyorlardı.

Kuşkusuz Tebriz’de görülmesi gereken daha başka yerler de vardı, ama ben   4-5 günlük seyahat sırasında, bir yandan, gidişimin asıl amacı olan sempozyumla ilgili temaslarda bulunmuş, fırsat buldukça da, anlattığım mekanları gezip görmüştüm.

Rektörün Hediyesi!

Rektör Kamran Bey, bana Tebriz’in özelliklerini göstermek ve kadim kenti tanıtmak için, elinden gelen çabayı harcıyordu. Örneğin bir gün, Tebriz’in çıkışındaki bir ilginç restoranda, yer minderi üzerinde kebap yemiş, bir başka gün “Sokkan” adlı, bir başka restoranda, Tebriz mutfağının leziz yemeklerini tatmıştık. Bu yemekte,  Tebrizli şair Naser’i tanımış, şiirlerini dinlemiştim. Kuzey Azerbaycan’da olduğu gibi, Güney Azerbaycan’ın başkenti Tebriz’de de, hemen herkesin, şiire olan sevgisi ve hatta tutkusunu görmüştüm.

Beni davet ve misafir eden Rektör Kamran bey, camlı-çerçeveli bir tablo hediye etmişti. Türkiye’ye dönmek üzere Tebriz Hava Alanındaki polisler bu tablonun ne olduğu hususunda beni sorgulamaya kalktılar, hatta “sen şöyle kenara çekil, inceleme yapılacak!…” falan dediler. Canım sıkılmıştı ve görevlilerin başındaki adama, “alın bu tablo sizde kalsın” deyip yürüdüm. Ve tabloyu aldılar…Uçağa binmek üzere, bir kanepe üzerinde otururken, bir polis, tabloyu geri getirdi ve bana verdi. Fakat çerçeve üzerindeki cam kırılmış, çerçeve de zedelenmişti. Anlaşılan, camın üzerinden görünen arapça yazı için değil de, camın arkasında bir şey olup olmadığı hususu incelenmişti?…Oysa camın üzerinde görünen yazı, bir ayet-i kerime idi!…Yani İran, T.C.vatandaşınagüvenmiyordu..Bizim görevlilerin de İran’dan gelenlere pek güvenmedikleri bir gerçekti. Hal böyle olunca, iki komşu, dindaş ve hatta gardaş olan halklar, daha kimbilir nice yıllarda, arzu edilen dostluk ilişkilerine kavuşamayacaklardır…

Tebriz’de Seher Folklor grubu yönetici ve oyuncuları ile birlikte

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER

Afyon Haber Son Dakika Afyon Namaz Vakti