Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
İrfan Ünver NASRATTINOĞLU

KARAY TÜRKLERİ VE SERAYA ŞAPŞAL 150 YAŞINDA

Cumhurbaşkanımız Sn.Recep Tayyip Erdoğan, son seçimlerde ve hatta son yıllarda, Türk Dış Politikasını, Türk Dünyası ve Türklük üzerine kurmaktadır. Kuşkusuz bunda, Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) ile birlikte siyaset yapmakta oluşunun ve Sn.Devlet Bahçeli’nin rolü ve katkısı vardır.
Konu Türklük olunca, dini inançların ikinci plana alınarak, Müslümün olmayan Türk topluluklarını da gözetmek gerekir. Örneğin yeryüzünde çok sayıda Hristiyan (Ortodoks ve katolik), az sayıda da olsa Budist, Yahudi ve Karay-Karaim Türkleri bulunmaktadır. Dolayısiyle bütün bu Türklerin de, Türk Dünyasındaki yerlerine otortulmaları gerekmez mi?…
Ben bu yazımda, az bilinen Karay Türkleri’nden söz edeceğim.
Karaim adıyla da tanımlanan Karay’lar, Hazar Türk Devleti’nin, günümüze kadar ulaşan unsurlarıdır. Dilleri Türkçe; dinleri ise Yahudiliğe yakın, ama Talmud’u reddeden bir inanç sistemine dayanır. Kırım Yarımadası’nda yaşıyorlar iken, 14.Yüzyılda Litvanya Prensi Vitold tarafından getirilip, Polonya ve Litvanya topraklarına yerleştirildiler. Bugün Kırım, Litvanya ve Polonya’da yaşamakta olan Karay’ların sayıları kesin olarak bilinmemektedir.
Rusya’ya bağlı Kırım Özerk Cumhuriyeti’nin Yevpatorya (Gözleve) kenti ile, Litvanya’nın Trakay (Troki) kentinde Karay Tarih ve Etnografya Müzeleri bulunmaktadır. Ayrıca bu kentlerde, bugün de ibadete açık olan Kenesalar mevcuttur. Başkent Varşova’nın merkezindeki Karay Mezarlığının bakımı, sayıları çok azalmış olan bu Karay topluluğun bir örgütü tarafından yapılmaktadır.
Tarihin derinliklerine gömülmüş olan Altınordu’nun savaşçı bireyleri olan Karaylar, Polonya topraklarına getirildikleri zaman, kalelerin ve Prensliğin muhafızlığı ile görevlendirildiler. Litvanya Prensleri ve Polonya Kralları, vefakar hizmetlerinden dolayı Karaylar’ı ödüllendirdiler ve onlara ayrıcalıklar tanındı. Onlar gelenek ve göreneklerini; dinlerini ve dillerini, bu ayrıcalıklar sayesinde koruyabildiler. Polonya Kralları, askerlik hizmetlerinden sonra Karay’lara özel toprak parçaları dağıttılar. Bu topraklara “Kral Tarlaları” adı verildi. Maişetlerini temin etmek için bu toprakları ekip biçtiler ve bahçeler oluşturdular. Ayrıca, yüzyıllarca, çeşitli devlet hizmetlerinde de görevlendirildiler. Kendileriyle birlikte Kırım’dan getirilen Tatar’ların, dillerini kaybetmiş olmalarına rağmen onlar ana dillerini kıskançlıkla korudular.
Polonya Karay’larının dilleri Türkçe’nin Kıpçak dil grubuna dahil olup, iki kısma ayrılır. Doğu Grubu olan birincisi Kırım Karay’larının lehçesidir. Batı Grubu olan ikincisi Polonya ve Litvanya topraklarında yaşayan Karay’ların lehçesidir. Bu ikinci grubun, yani batı Karayca’sının da iki şivesi vardır. Biri, Trakay lehçesidir; öbürüne ise Haliç lehçesi denilmektedir. Geçen yüzyıllarda Polonya ve Litvanya Karay’larının dilleri eski Polonya-Litvanya Birleşik Devleti’nde kullanılırdı. Bu dil bugün de kullanılmaktadır. Karayca’nın da, öteki diller gibi, biri edebiyat, öteki konuşma dili olan iki türü vardır. Edebi dili büyük ölçüde, dini metinlerde görülmektedir. Örneğin yüzyıllar önce Tevrat, Karay Türkçesi ile yayınlanmıştır. Bu dilde Tevrat’tan başka, çeşitli ilahiler ve dini şiirler yazılır ve okunurdu. Dini metinlerdeki Karay Türkçesi, eski ve sade Türk Dilinin özelliklerini taşıyordu. Bu metinler, diğer Türk lehçeleriyle mukayese edildiğinde, sadece sentaks bakımından farklar görülmektedir. Ancak; Slav’larla bir arada yaşamanın gereği olarak, zaman içerisinde Slav Dili, Karay Türkçesini büyük ölçüde etkiledi.
1918’de Polonya bağımsızlığını kazandığında 4 Karay Cemaati vardı. Bunlar Trakay, Vilno (Vilnius), Lutsk ve Haliç cemaatleriydi.
SERAYA (SÜREYYA) ŞAPŞAL
Aslen Polonyalı olan Şarkiyatçı-Türkolog Süreyya Şapşal, 1928’de bir süredir yaşamakta olduğu İstanbul’dan Polonya’ya döndü. 1936 yılında Polonya Parlamentosu, Karaylar ve Tatarlar’ı da büyük ölçüde ilgilendiren bir azınlıklar yasasını kabul etti. Süreyya Şapşal, beraberinde Türkoloji dünyasının yakından tanıdığı Prof.Dr.Ananiasz Zajaczkowski ile birlikte, bir kısım meslektaşı ve öğrencileriyle birlikte 1934 yılında İstanbul’da toplanan II.Uluslararası Türk Dil Kurultayı’na katıldı ve bir bildiri sundu. Bu geziyle ilgili olarak, İstanbul’da münteşir Akşam Gazetesi 21 Ağustos 1934 Tarih ve 5699 Sayılı nüshasında bu haberi fotoğraflı olarak manşetten verdi. Gazetenin 4. sayfasına da taşan haber ve röportajdan kısa bir bölüm sunmak isterim…
“…Lehistanlı Türkler arasında Polonya Türk Muhipleri Cemiyeti Reisi M.Rişard Padyunas, Polonya Talebe Birliği Reisi M.Samoreviç te heyetle beraber gelmiştir. Heyet arasında başta Süreyya Bey ve Zajackowski olmak üzere çok iyi Türkçe konuşanlar vardır. Birçok kız talebe de bulunmaktadır. Kız talebelerden İrma Svençisko ve Evgenia da çok iyi Türkçe konuşuyorlar…”
Gazetenin muhabiri Karay grubunu, Beyoğlu’nda konakladıkları oturdukları otelde ziyaret ederek, Süreyya Şapşal’a çeşitli sorular yöneltir ve şu yanıtları alırlar:
– Lehistan’da yedi bine yakın öz Türk vardır. Bunlar 14.asırda Kırım’dan esir olarak Polonya’ya getirilmişlerdir. Bu Türkler iki kısımdır. Bir kısmı müslümandır, 5600 kişidir. Bunlar Türkçe’yi unutmuşlardır. Bir kısmı ise Karaim (Karay) Türkleri’dir. Bunlar asıl Peygamber olarak Hazret-i Musa’yı tanırlar ve aileleri arasında tamamiyle Türkçe konuşurlar.
– Bunlar Musevi midirler?
– Buradaki alelumum Yahudilikle bizim alakamız yoktur. Bizim dinimiz yarı Museviliktir. Biz Hazret-i İsa’yı da, Hazret-i Muhammed’i de peygamber olarak tanırız. Halbuki diğer Museviler böyle değildir. Sonra bir çok Musevi adetleri bizde yoktur. Mesela Museviler et yedikleri gün süt ve yoğurt yemezler. Halbuki biz yoğurtlu kebaba bayılırız…”
Süreyya Şapşal o gezi sırasında Karaylar hakkında malzeme topladı. Hatta Atatürk, Şapşal ve arkadaşlarını özel olarak Ankara’ya davet etti; ama İstanbul’a kadar gelmiş olan grup, Ata’yla buluşamadı. Zira bilindiği gibi Atatürk, hangi ülkede yaşıyor ve de hangi dini inancı taşıyor olursa olsun, dünyanın her yanındaki Türk’lerle yakından ilgileniyor ve yaptıkları çalışmaları izliyordu.
1938’de bugün Litvanya sınırları içinde bulunan Troakay’da temin edilen bir binada, Karay Etnografya Müzesi kurulması çalışmalarına başlandı.
Ünlü bilgin, Profesör T.Kowalski, 1929 yılında Krakov’da “Karaimische Texte im Dialekt von Troki” adıyla Karay Dili hakkında, gerçekten çok değerli bir eser yayımladı. Bu eser, Türkiye’deki, dil uzmanları tarafından büyük ilgi gördü ve Türk Dilinin sadeleştirilmesi çalışmalarına kaynak teşkil etti. Kowalski’nin eserini dikkatle inceleyen Türk Bilgini Hamit Zübeyr Koşay, Karay Dilindeki 330 kelimenin Türk Dili Sözlüğüne dahil edilmesini sağladı.
II.Dünya Savaşından sonra, sağa sola dağılmış olan bazı Karay aileleri, Polonya’ya döndüler. Böylelikle, öncekilere ilaveten Wroslaw ve Gdansk’ta da Karay cemaatleri oluştu. Aynı ülkede 1974 yılında da, Karay’ların haklarını düzenleyen yeni bir yasa çıkarıldı.
Ben Polonya başkenti Varşova’daki Karay mezarlığını Leh Prof.Dr.Bn.Danuta Chmielowska ve Karay Prof.Dr.Aleksander Dubinski ile birlikte ziyaret ettim.
Kırım’da da hem başkent Simferopol, hem de Yevpatorya’daki Karay mekanlarını ve önemli Karay’ları ziyaret ederek, ayrıntılı bilgiler aldım. Keza Ukrayna başkenti Kiev’de bulunanKaray kenesası’nı ziyaret ederek, görüp, inceleme fırsatı elde ettim.
Keza Kırım-Yevpatorya’daki Kenesa içerisinde oluşturulan restoranda, Karay mutfağının özgün örneklerini tattım. Burada oluşturulan etnografya müzesini gördüm. Kenesa’nın ibadethane bölümünü ve buradaki çeşmede, ibadetten önce abdest alınmakta olduğunu biraz da şaşırarak öğrendim. Zira Süreyya Şapşal’ın da gazeteciye verdiği demeçte söylediği gibi Karay dininde, İslamiyet’le birlikte, öteki iki büyük dinin de etkileri görülmektedir.
Şu bir gerçek ki, dinlerimiz ayrı da olsa Karaylar Türk’tür ve bunu açıkça ifade etmekten çekinmiyorlar. Örneğin ben Orta Asya Türk Devletlerinde dolaşırken, buradaki Türk bildiğimiz ülkelerde yaşayanlar açıkça “ben Türküm”demiyorlar, ama Karaylar Türk olduklarını, dillerinin Türkçe olduğunu gururla ifade ediyorlar.
Türk dili, kültürü, gelenek ve görenekleri üzerine çalışma yapan bilim insanlarıyla araştırmacılar bu gerçeği görüp öğreniyorlar. Fakat nedense, ülkemizdeki dil, kültür, tarih ve sanat üzerine çalışma yapan kuruluşlarımız bu hususlarda hiçbir şey yapmıyorlar!…Oysa, 1999 yılında Çek Cumhuriyeti başkenti Prag’da toplanan Altayistler Konferansı günlerinde, Rusya’dan gelen delegasyonun hazırladıkları bir önerge oylandı ve oybirliğiyle kabul edildi. Bu önergeye göre, “Karay Dili ve Kültürü”, tüm Altayistler’in çabalarıyal korunup, yaşatılacaktır!…
Dünyadaki Altayistler’i finanse ederek, çeşitli ülkelerdeki toplantıları düzenleyen ABD’dir. İlginçtir bu kiz Karay Türkleri ile ilgili öneriyi getirip, ittifakla kabul ettiren de Rusya’dır…

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER

Afyon Haber Son Dakika Afyon Namaz Vakti