Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Mustafa Yılmaz DÜNDAR

KORKU VE UMUD AYRILMAMALI, BİR OLMALI

Mustafa Yılmaz DÜNDAR 7 Haziran 2017 Çarşamba 12:50:54
 

-120-
“Sırâtalleziyne en’amte aleyhim, ğayril mağdûbi aleyhim ve laddaalliyn” ayetiyle Fatiha Suresi’nde tefekkürümüze devam ediyoruz. “Bu ayetle birlikte Havf ve Reca duygumuz, hissettiğimiz Korku ve Umut artık cem olmalıdır, iki mânânın birleştiği bir hal almalıdır, bir bütün haline gelmelidir” demiştik. Allah’a yönelişi doğru olanlar, yani “Âmentü Billâhi ve Rasûlihi” diyenler için şu çok önemli müjdeyi görmüştük: Onlar Allah’ın hangi emirlerinden korkuyorlarsa Allah onları o korktuklarından Biiznillah korur ve kurtarır, Allah’ın hangi emirlerini umuyorlarsa Allah onlara o umduklarınızı Biiznillah verir, lütfeder. Bu, iman etmiş ve salih amel işleyen kullarına Allah’ın va’didir. Buyuruyor:
“Allah, sizden iman eden ve salihattan amel işleyenlere va’detti ki; onlardan öncekileri halife yaptığı gibi Arz’da onları da mutlaka halife yapacak… Kendileri için seçip razı olduğu dinlerini (mü’mince hayat tarzlarını) onlar için mutlaka temkin edecek (sağlamlaştıracak, yerleştirecek) ve korkularından sonra onlara mutlaka emn (emniyet) tebdil edecek… (Böylece onlar) bana kulluk ederler, bana hiçbir şeyi ortak koşmazlar… Bundan sonra kim kâfir olursa (gerçeği örterse), işte onlar fasıkların (bile bile, göstere göstere yanlışı yapanların, Allah’a kulluk görevlerini yapmayanların) ta kendileridir.” (Nur-55)
Korku ve Umut ayrı duygular
olmayıp ikisi bir bütündür
Havf ve Reca, ayetlerde Havf ve Tama olarak geçer. Bunun konumuz olan Hakk Yol’la ilgili bir özelliği vardır: Onlar ayrı ayrı duygular değildir, onları ayrı duygular gibi düşünmeyelim. Bu iki duyguya ait mânâları mümkün olduğunca çakıştırarak tek duygu haline getirebilmeliyiz. Korku ayrı, umut ayrı değildir, dikkatle incelediğinizde Korku ve Umut’un bir bütün olduğunu rahatlıkla görebilirsiniz. Onlar bir bedenin et ve kemiği gibi beraber, tek bir mânâ oluştururlar. Korku ve Umut Fatiha’da da ayrı duygular olmayıp ikisi bir bütündür. Biz de onları tek bir duygu yapmalıyız, bizde de tek bir duygu haline rahatlıkla gelmelidirler. Onlar “Şimdi korktum, şimdi umutlanıyorum” gibi ayrı yaşanan mânâlar değildir, beraber, iç içedirler.
Her olayın bir korku, bir de umut yanı vardır. Dolayısıyla, her olayın korkacağımız ve umutlanacağımız bir yanını bulup onları birleştirmeli, korku ve umudu bir bütün yapmalıyız. Böylece her korku, yanında mutlaka bir umut, her umut da mutlaka yanında bir korku taşımış olur.   
Ayetlerde korku ve umud
Allah’a yönelirken, dua ederken Korku ve Umut’la dua etmek, Korku ve Umut’la yönelmek duanın makbul olma şartlarındandır. Bu hal, dünya ve ahiret hayatımız için önemli bir dua olan Fatiha Sûresi’nde, özellikle yedinci ayetinde iyice belirginleşmelidir ki Fatiha Sûresi’nin yedinci ayetini okurken Korku ve Umut taşıyan dua halimiz en üst seviyeye ulaşabilsin. Allah’a yönelirkenki halimizin, dua halimizin Korku ve Umut taşıması gerektiğini bize elbette Kur’an öğretiyor:
 “Yanlarını yataklardan uzaklaştırırlar, korkarak ve tama’ ederek (umarak) Rablerine dua ederler, kendilerini rızklandırdığımız şeylerden infak ederler.” (Secde-16)
Korku ve Umut öyle iyi anlamamız ve mânâ çakıştırması yapmamız gereken kavramlardır ki bu anlayışı yakalayabilmemiz için Allah bize Kur’an’da şöyle bir misal verir:
“Korku ve ümide düşürmek için size şimşeği gösteren, yağmur yüklü bulutları meydana getiren O’dur.” (Ra’d-12)
“Size korku ve ümit veren şimşeği göstermesi, gökten su indirip ölümünden sonra yeri onunla diriltmesi O’nun ayetlerindendir. Bunlarda düşünen bir kavim için elbette dersler vardır.” (Rum-24)
Bu ayetler bize Korku ve Umud’u nasıl birleştireceğimizi de öğretiyor. Bu ayetlerle bize, mânâ çakıştırma yönteminin Kur’an’da nasıl var olduğu ve Kur’an’da nasıl kullanıldığı da gösterilmektedir.
Ayetteki şimşek örneğinin korku ve umutla ilişkisine bakalım.
Düşünün ki uzun bir kuraklık dönemi yaşadık. Bu kuraklık sonucu uzun süre sudan, gıdalardan, tarımdan ve ürünlerden mahrum kaldık. Bu halin getirdiği hasretle su ve yağmur bekliyoruz. Ve Allah’ın rahmeti ile bir bulut kümesi görüp umutlandık; yağmur geliyor, suyumuzu içeceğiz, ürünler çıkacak, karnımız doyacak diye umutlanmaya başladık. Bulut yaklaştı, umudumuz da arttı, zaten hasretle bekliyoruz. Ancak öyle bir şimşek çaktı ki onun çakmasıyla korktuk. Şimşek ne zaman çaksa, dikkat edin, hemen içinizde bir ürperme, bir korku olur. Şimşeğin kuvveti ile korkunuz doğru orantılıdır; ne kadar kuvvetli çakar ve ne kadar aydınlık oluşturursa korku da o kadar kuvvetlidir. Fakat şimşek çaktığı zaman hissettiğimiz korku beslediğimiz umudu, beklediğimiz bereketi zihnimizden silmez. Şimşeğin çakış anına kadar sadece umut ve sevinçle bulutlara bakarken, şimşek çaktığında umutla beraber bir de korku hissi yaşamaya başlarız. Bulutları görünce yaşanan ani sevinci, zihinden hızla geçen bereket duygusunu, şimşeğin çakışıyla birlikte seni kaplayan ani korkuyla, çok yakın hissettiğin o tehlike duygusuyla aynı anda yaşarsın. O an korkumuzu ve içindeki rahmeti aynı anda yaşar, görürüz. Korkmuşuzdur, korktuğumuz bir şey vardır ama o korktuğumuz şeyden bize bir rahmet, bir bereket gelmektedir. Bize gelen rahmet ve bereketin içerisinde korku ve umut duygusunu, o güzelliği aynı anda yaşıyoruz. Böylece bu iki duyguyu harmanladığımız bir olay hissetmiş oluruz. Bu örnekle ayet bize korku ve umudu birlikte yaşayabilmeyi ve onu tek mânâ yaparak o mânâyla Allah’a yönelmememizin mümkün olduğunu, bunun gerektiğini öğretiyor.
Bu mânâyı hissedeceğimiz bir yöntemi yine ayetlerden paylaşalım:
“Hayır, gerçek onların sandığı gibi değil; kim bir kötülük kazanırsa ve de o hatası kendisini kuşatırsa, işte onlar ashabun nar’dır. Onlar orada ebedi kalıcılardır.” (El Bakara-81)
Çok korkutucu olan bu ayetin kapsamı bizi ilgilendiriyor diye düşünüp korkalım. Hatta öyle ki yalnızca beni ilgilendiriyor olabilir diye endişelenip korkumuzu çok yüksek bir noktaya taşıyalım; sanki ayet bize hitap etti, yalnızca bizi kapsadı gibi bir korku yaşamaya çalışalım: Kimse yok ve sesleniş bize gibi, doğrudan bize söylenmiş gibi…
Bir de müjde içeren ayet okuyalım, bu ayetin de doğrudan ve yalnız bize, kendimize hitap ettiğini düşünüp, hissedip o kadar umutlanalım:
“İman edip sâlih amel işleyenler ise ashabul cennet’tir. İşte onlar da orada ebedi kalıcılardır.” (El Bakara-82)
Nasıl da müjdeleyici bir haber! Bu müjdeleyici haberin bize ait olduğu, sadece bizi kapsadığı düşünülünce içimizi nasıl bir umut kaplar, nasıl ümitlendik değil mi?
Bu ayetleri okurken iki
 duyguyu harmanlayın

Şu an yaptığımız bu tefekkür sırasında her iki duyguyu da yaşadık değil mi? Bakara-81. ayette alabildiğince korku, 82. ayette ise pik yapmış bir umut, sevinç yaşadık. Bu ayetlerin peş peşe oluşuna dikkat edin! Bize bir şeyi öğretiyor, diyor ki; bu ayetleri okurken iki duyguyu harmanlayın. Birindeki duyguya sahip çıkıp diğerini ötelemeyin, yanlış olur! İlkinde hitap bize değilmiş gibi ötelemek, ikinci ayetteki müjdeye ise sahip çıkmak yanlış olur. Her iki ayet de bize hitap ediyor. İki ayeti birlikte düşünüp; ilkin yaşadığımız korku duygusu ile sonra hissettiğimiz umut duygusunu harmanlayıp, oluşan o tek duyguyla olabilmeyi, sürekli bu duyguyla yaşayabilmeyi öğrenmemiz gerekiyor. Bu bir antrenmandı, 81’de korkmayı, 82’de umutlanmayı denedik. Bu hissedişleri nasıl cem edeceğimizi öğrenmek için önce korktuk, sonra umutlandık. Bu hal zamanla, aynı anda yaşanan tek duygu haline gelmelidir. Gelir inşaAllah.
Korku ve Umud’u “bir” yapmanın duası
Kazanacağımız o tek duyguyu esas duygu haline getirip sürekli o duyguyla Allah’a yönelmeli, o duyguyla “Allah” diyebilmeliyiz. Dualarımızı, salâtlarımızı, tüm ibadetlerimizi o duyguyla yapabilmeliyiz. Bu bize hem Allah’tan sakınmayı hem de sakındığımız Allah’a sığınmayı öğretir. Allah’tan Allah’a Sığınma’nın duygusu Korku ve Umut’tur. Bu duygunun birlikte yaşanması bize Allah’tan yine Allah’a sığınmayı öğretir, bu çok önemli hali bize yaşatır. Korku ve Umut’un tek mânâ olduğu, Efendimiz (SAV)’in öğrettiği bir dua ve sesleniş vardır:
“Allahım Senden Sana sığınırım; Euzü BiKE minKE.”
Korku ve Umud’u “bir” yapmanın duası budur. Allah’a böyle yönelmek, ibadetlerimizi böyle yapmak, hatta hayatımızı böyle sürdürmek bize şükredebilmeyi öğretir, bu hal bize şükür kapısını açar.
“(O halde) Allah’dan ittika edin ki, şükredebilesiniz.” (Al-u İmran; 123)
Sırat-ı Müstakiym Sıratullah’tır.
Sıratullah ise Allah’a erdiren, Allah’a götüren yoldur.
Allah’a erdiren yol olan sırat-ı müstakiym’in hedefi İhlâs Sûresi’nde açıklanır.
“Ve lem yekün leHU küfüven ehad; (dûniHi) O’na hiçbir küfüv mevcut değildir.” (İhlas-4)
İdrak edilmesi ve yaşanması gereken hedef cümle budur, anlaşılması gereken gerçek de budur!
Bu hedefe giden yolun sizi hedefe götüren durakları vardır: Duymal Yakîn, İlmel Yakîn, Aynel Yakîn, Hakkal Yakîn. “Nefs Mertebeleri” diye bilinen bu tarifler hedefe giden yoldaki duraklardır. Başlangıç Duymal Yakîn’dir; bilgiyi işitmek, duymak, işiterek öğrenmek. Henüz bilincine varmadan böyle birşey varmış demek. Daha sonra bilincine varıldığında, bu bilinç hal olduğunda, kişi o hali yaşayıp ilerlediğinde sırasıyla İlmel Yakîn, Aynel Yakîn, Hakkal Yakîn yaşanır inşaAllah. Ancak bütün bu mertebelerde yani duraklarda geçerli olan bir kural vardır ki o başlangıç kuralıdır:
Şehadet!
Hedefe giden yolun başlaması için gereken şey şehadettir, iş şehadetle başlar.
Şehadet bütün mertebelerin bütün anları için devam eden vazgeçilmez en alt sınırdır.

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER

Afyon Haber Son Dakika Afyon Namaz Vakti