Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Mustafa Yılmaz DÜNDAR

ALLAH’TAN GAYRI BİR ŞEY YOK! NE ÖYLE BİR YARADAN, NE ÖYLE YARATILMIŞ BİR ŞEY VAR

Mustafa Yılmaz DÜNDAR 19 Aralık 2017 Salı 13:36:57
 

 

– 56 –
Dün, paylaşımımızda “İhlâs Suresi’ni bir daire gibi düşünebiliriz” demiştik. İhlâs Hayat Döngüsü dediğimiz o daireyi bir çizimle şematize ettik. Daha kolay kavrayabilmek hedefiyle, bazen çizim tekniği ile anlatımdan da yararlanacağız. Şekilde, A’ma halinden itibaren gösterilen aşamalar hep birer İDRAK NOKTASI’dır. Dairenin B0 noktasından itibaren o süreçler hayat noktalarıdır, çünkü artık kesret âlemi var, yaratılanlar var. Mesela, sürekli “B” Takdiminde olan birisi “lem yelid ve lem yûled” idrak noktasındadır; o kişi Nenf-i Mutmainne’dedir ve Mutediller sınıfındadır. Mukarrebun’a yani Öncüler’e doğru ilerleyen kısma gelmişse belki Nefs-i Radıye dediğimiz noktadadır. İlerlerse, takdimin bittiği bir idraka ulaşır; “Ve lem yekün leHU küfüven ehad” noktasından itibaren Nefs-i Mardiye’dir. Onun daha ilerisi Nefs-i Safiye’dir. Bunlar birer idrak noktasıdır, NEFS MERTEBELERi dediğimiz noktalardır. Aslında o kavramlar, bizim hayatta yaşarkenki idrak noktalarımızdır.
“BEN’Lİ HAYAT” DEDİĞİMİZ YAŞANTI NEDİR?
BİZDE HANGİ ÇEŞİDİ MEVCUT?

İhlâs Suresi döngüsü esas döngüdür, esas hayat budur. Peki, biz bu döngüyle neyi fark etmeye çalışıyoruz, bu döngüyü neden anlamaya çalışıyoruz? Bu döngüyle fark etmeye çalıştığımız şey o kadar önemli ki… Paylaşımlarımızda onu defalarca anlattık, şimdi farklı bir şekilde yine anlatmaya çalışacağım bu o kadar önemli ki. Fark etmemiz gereken bu önemli şey idrakta hemen açılıyorsa onu hızla değerlendirmek lazım. İdrakta hemen açılamıyorsa, açılması için çok dua etmek, açılmasını istemek, hem de çok istemek lazım. Çünkü önce onun bir açılması lazım, “B” Noktası İdrakı dediğimiz o idrakın kişide açılması lazım. Çünkü bu noktadan itibaren varlıklar var, insan var. Bu noktadan itibaren birisi “mağdubi aleyhim valaddaalliyn” yönünde, diğeri de “sırat elleziyne en’amte aleyhim” istikametinde, yani “lem yelid velem yûled” istikametinde ilerleyen iki yaşantı var. Bu iki yaşantı “BEN’Lİ YAŞANTI”dır, yani ikisinde de kendine “BEN” diyen bir takdim vardır. Özellikle tasavvufla ilgilenenler genellikle “BEN”Lİ YAŞANTI”yı kötü görür. Eğer böyle görürse, kişi hep bir çıkmazın ve ikilemin içinde kalır; yani tasavvufun yükünü yüklenir ama onu yaşayamaz ve uygulayamaz. Hayatı “bunları yaşayan birileri var, biz de o yoldayız, öğreniyoruz” havasında geçer gider. Çünkü manzaranın yarısını görüyor. Hep diyoruz ki, manzarayı doğru biçimde ve Tevhid Penceresi’nden tanımlamamız gerekiyor.
“BEN’Lİ HAYAT” dediğimiz yaşantı takdimi olan yaşantıdır, yani “BEN” denilen hayattır; “A” Takdimi’ni de, “B” Takdimi’ni de içerir. Bu sürece neden “BEN”Lİ HAYAT” diyoruz? Bu hayatta TAKDİM olduğu için, takdimli bir hayat var, insanın var olduğu noktadan itibaren “takdim” başlıyor, kişi kendisini hayata “BEN” diyerek takdim ediyor; kendisini anlatmaya çalışırken takdim etme ve anlatma yolu “BEN”dir. Bu daireden sapan kısım da, İhlâs dairesi içindeki kısım da “BEN” der ve ortaya Takdimli Hayat çıkar. Bu hayatta iki farklı takdim var, insan kendisini bu iki yoldan, iki takdimden biriyle takdim eder. Kendisini takdim ederken İhlâs Yolu’ndan sapan takdime “A” Takdim Formu” diyoruz. Eğer kişi kendisini İhlâs Suresi’nde buluyor ve takdim ediyorsa, hayatı İhlâs Suresi’nin normal döngüsü içerisinde gidiyorsa, ona da “B” Takdim Formu” dedik. Takdimi “A ve B” diye isimlendirmemize yol açan bir sebep takdimi ikiye ayırmaktı. Diğer sebep, “A” takdiminin İhlâs Suresi’ne asi olmuş, sırt çevirmiş, kendini asi olarak takdim etmiş bilinç olması, “B” takdiminin ise Bismillahi’r Rahmâni’r Rahiym’in “B”sinde, Amentü Billahi’nin, Amentü Bilkaderi’nin “B”sinde yerini bulmuş olmasıydı, kendini “B” sırrında takdim etmiş olmasıydı. Kişi kendisini nasıl takdim ediyorsa o takdimin hayatını yaşar. “A” Takdim Formu” yaşantısı cehennem ehlinin yaşantısıdır; kesin. “A” Takdim Formu” yaşantısının ismi ve bu yaşantının akıbetinin adıdır CEHENNEM. “B” Takdim Formu”nun hayatı ise CENNET’tir. Kendini İhlâs Suresi Döngüsü kapsamında takdim eden kişinin yaşantısının akıbetinin ismi cennettir. Bu da kesin. “B” Takdim Formu”na dikkat kesilelim.
“A” TAKDİM FORMU” NASIL ŞEKİLLENİYOR,
NASIL OLUŞUYOR? BUNU BİLMEMİZ GEREKİR

“B” Takdim Formu”ndaki kişi çok tövbe eder, “estağfirullah el aziym ve etûbü ileyh” der. Onun “Ya Rabbi, örtüver; yanlışlarımı, razı olmadığın şeylerimi örtüver; veri tabanımda onları örtüver, setrediver” diye yakarışını fark edersiniz. Allah SETTAR’dır; örten, setredendir. Bu yüzden; “B” Takdim Formu”nda yaşayan kul “estağfirullah ve etûbü ileyh” yakarışındadır, “ört Allahım, veri tabanımda onları ört de dışarıya öyle bir görüntü çıkmasın, dönüşümüz sanadır” diye yöneliştedir. “A” Takdim Formu ile yaşayanın da aynı şeyleri söylediğini, “estağfirullah el azim ve etûbü ileyh” dediğini duyabilirsiniz. Söylemesine söyler ama o Rabbine nasıl dönsün? Bu nasıl olabilir, “etûbü ileyh” onda nasıl cereyan edebilir? Olamaz. “Etûbü ileyh” ancak İhlâs Döngüsü içerisinde olur, “A” Takdim Formu”nda mümkün değildir. Bu yüzden o cümleler “B” Takdim Formu”nun yalvarma biçimiyse bir anlam ifade eder, “etûbü ileyh” ancak orada gerçekleşir. Çünkü o bir süreçtir. “B” sırrı ile yaratılan “B” yapısı o süreci, o yolu görmüştür. Başarır ya da başaramaz, tamamlar veya tamamlayamaz, ama biliyor ki yol budur. Ve yolculuk başlar… Bizim bu yolculukta önce şunu bilmemiz gerekiyor: “A” Takdim Formu” nasıl şekilleniyor, nasıl oluşuyor, yani İhlâs Döngüsü’nden sapıp oraya nasıl giriyoruz?
ÖTEDE, BERİDE BİR EVREN YOK.
“ALLAH VAR VE O YARATTIKLARINI DIŞINDA
YARATTI” BAKIŞINI KABUL ETMEK MÜMKÜN DEĞİL

Allah A’ma’da ve şimdi de öyle, elan öyle! Evreni yaratmayı diledi; KÜN fe YEKÜN; OL dedi OLDU. Peki, nerede yarattı evreni? Hani bir espri yaparlar ya, yoksa öyle mi düşünüyorsunuz? Şöyle bir baktı, geniş bir alan var, buraya uzayı yaratayım, melekler şurada şöyle ordu gibi olsun, şeytanlar şurada dizilsinler. Sonra ruhları yarattı karşısında. Onlara seslendi: Sizin Rabbiniz kim? “Sensin” dediler. Böyle mi oldu, bu iş böyle mi cereyan etti? Özellikle Muhammedi idrakta olmayı hedefleyenler elbette “hayır” diyecektir. Çünkü “evet öyle oldu” diyenler Muhammedi olamaz. Ama “hayır, öyle olmadı.” demek ne demek, bunu da tanımlamak gerekiyor. “Öyle yaratılmadı” demek, Allah dışında bir şey yok demektir. ALLAH DIŞINDA BİR ŞEY YOK! Allah ve başka bir şey yok! Ötede, beride bir evren yok. “Allah var ve O yarattıklarını dışında yarattı” bakışını kabul etmek mümkün değil. Allah’ın dışında, ötesinde, uzağında yarattığı ve uzaktan da gözlediği bir evren yok veya öyle bir Allah yok! Ne öyle bir Yaradan, ne öyle yaratılmış bir şey var. Çünkü yaratılan şey Allah’tan gayrı değil, O’nun dışında olan bir şey değil. Dışı yok! Böyle kabul ettiyseniz şimdi soruyorum: Peki, yaşarken de böyle miyiz, yaşantımız bu gerçeğe uygun mu? Maalesef değil! Bu neye benziyor bakın: Bunu ilkokuldaki bir olaya benzetelim. Matematiğe yeni başlarken, çarpma bölme yapmak için Kerrat Cetveli ezberleriz değil mi? Kerrat Cetveli (bugünkü adıyla çarpım tablosu) bir anlaşmadır. Ben hatırlıyorum, ilkokul üçte dörtte uykuya dalıncaya kadar “kerrat” tekrar ederdik. Neden? Çünkü Kerrat Cetveli’ne göre işlem yapacağız. Eğer o anlaşmaya göre çarpma, bölme yapacaksan sana “dört kere dört” denildiğinde “on beş” diyemezsin. “Dört kere dört on altı” diye anlaştık, “iki kere iki dört” diye anlaştık, iki kere ikiye dört yazacaksın. Öyle anlaşmadık mı? Hem o anlaşmayı yapıp hem de işlem yaparken başka bir şey yapamazsın. Ama biz yaşarken öyle yapıyoruz! Bir anlaşma yapıyoruz. Diyoruz ki “anladım, ötede beride bir Allah anlayışı yanlış. Allah’ın dışında bir evren yok, Onun dışı yok ve ötede beride bir tanrı yok” diyoruz. Zaten ötedeyse, dışarıdaysa, ona ha evren demişsin, ha tanrı ne fark eder? “Dışarıda bir evren yok, yaratılanlar Allah’tan gayrı değil” diye inanıyoruz ama yaşarken? Yaşarken ne yapıyoruz? Hepimiz Hakikat’te yaratıldığımız halde, O’nun dışında olmadığımız halde, O’nun dışı zaten muhal olduğu halde, kendimizi bu sistemin dışında tarif ediyoruz, dışında farz ediyoruz, var sanıyoruz. “A” TAKDİMİ dediğimiz asi yapıyla takdim budur. “A” diye bahsettiğimiz şey, kişinin yaşantıda kendisini takdim ederken kendini bu sistemin dışında sanıp tarif etmesidir. O yapıyla insan kendini Hakikat’in dışında müstakil bir birim olarak tarif ediyor. Burası anlaşıldı mı, izah edebildim mi? Neden öyle hissediyor, neden öyle sanıyor ve düşünüyor? Öyle hissetmesi gerektiği için! Hikmeti bu! Allah dilemeden böyle bir hissetme ve takdim olamaz. “İşin hikmeti nedir, neden öyle?”nin cevabı budur: Öyle dilendiği için. Öyle dilemiş. Kişi kendini böyle hissediyor, hem de kurtulmak istediği halde öyle hissediyor, bir türlü de o histen kurtulamıyor.
“A” takdimindeki kişi kendisini sistemin dışında nasıl tarif ediyor? “Ben varım, müstakil bir varlığım” diyerek. “Benim kendime ait bir aklım var, bir iradem var, bir hayatım var, kendime ait bir ruhum, bir bedenim var, kendime ait karar verme yeteneğim ve verdiğim kararı uygulama gücüm var” diyor. Kendini “müstakilen varım ve güç sahibiyim” diye takdim ettiği için o hale uygun bir de dünya kuruyor, yani var olan hakikat dışında bir dünya tarif ediyor. Böyle bir takdim içinde olan kişi hakikati kabul edebilir mi? Edemez. Çünkü hakikat onun takdimine uymaz, kendini takdim ettiği halle çelişir. Dolayısıyla kabul edemez. Hakikati kabul ederse Tanrılar Dünyası’nda yaşayamaz.

HİSSETMEK VE MUHTARİYET-56-

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER

Afyon Haber Son Dakika Afyon Namaz Vakti