Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Mustafa Yılmaz DÜNDAR
e-posta: YAZARIN TÜM YAZILARI

AYETLERLE TEFEKKÜR – Kocatepe Gazetesi

Mustafa Yılmaz DÜNDAR 27 Şubat 2017 Pazartesi 11:59:40
 

– 34-
Fatiha Suresi yolculuğumuzda “Maliki YevmidDiyn” ayetini çok detaylı olarak ayet ve hadislerden tefekkür ediyoruz. O dehşetli günü, o gün inanmayan ve inanan insanın halini ayetlerden gördük. Bu yazımızla “Maliki YevmidDiyn” ayetinin tefekkürü kapsamındaki paylaşımı tamamlıyoruz, yine ayetlerle:
“O gün (zulmani sebeplerle birbirlerini seven) dostların bazısı bazısına düşmandır. Ancak muttakiyler (Allah için sevip dost olmuşlar) müstesna. “Ey kullarım, bugün size bir korku yoktur. Siz mahzun da olmazsınız.” Onlar (o kullar) ki ayetlerimize iman ettiler ve müslimler (teslimler) oldular.” (Zuhruf; 67-69)
Severken dikkat!
Sevmemize de çok dikkat etmeliyiz demek ki!
O gün, “nereden sevdim ya Rabbi!” diye pişman olmamak için, neyi seviyorsak Allah için sevmek gerekiyor, bu mutlaka yapmamız gereken bir şey. Öğrendik ki Allah için sevenler kurtulacak, ayet onları müjdeliyor. Bir kişi neyi Allah için sevmemişse, neyi dünya için, bir menfaat için veya bazı batıl sebeplerle sevmişse onlar orada birbirlerine düşman olacak! Sistem böyle: Neyi öyle sevmişsen onu düşman bulacaksın! Normal hayatta da bu zaten böyle; Allah rızası olmayan her şeyin sonu hüsran! Dünyada veya ahirette ama sonuçta Allah rızası olmayan şeyin sonu hüsrandır.
Hadisler o gün için müjdelenmiş yedi gruptan bahseder. O günün dehşetinden korunacak olan ve Allah’ın “onlar benim misafirimdir” dediği o gruplardan birisi şunlardır: Allah rızası için birbirleriyle buluşanlar, yan yana gelenler, Allah rızası için sohbet edip Allah’ı konuşmuş, ayrılırken de Allah rızasıyla, Allah için ayrılmış olanlar. Onlar ne yapıyor ve ne konuşuyorsa Allah rızası içindir. Bu, dünya hayatına ait bir iş de olabilir, bir yemek tarifi de olabilir ama Allah içindir. Ayrılırken de Allah rızası için ayrılan bu müjdeli grup için “onlar orada Allah’ın misafiridir” buyruluyor. Ayetler bize zulmani sebeplerle sevişenler için bir hüsranı bildirirken, Allah’a teslim olanların dostlukları için ise Efendimiz’in haber verdiği Allah’ın Misafirliği müjdesini hatırlatıyor.
“Dünya hayatı kâfirler için süslenmiştir. (Onlar) iman edenlerle alay ederler. Hâlbuki takva sahipleri kıyamet günü onların fevkindedir. Allah dilediğine hesapsız rızk verir.” (El Bakara-212)
“Siz onları alaya aldınız. Hatta (bu haliniz) zikrimi size unutturdu ve siz onlara gülüyordunuz.” (Mü’minun-110)
“Muhakkak ki; o icram edenler iman edenlere gülerlerdi. Onlara (iman edenlere) uğradıklarında birbirlerine göz kırpar (alay eder)lerdi. Kendi ehillerine (yandaşlarına) döndüklerinde fekih’ler (keyiflenmiş) olarak dönerlerdi. Onları (iman edenleri) gördüklerinde: ‘Muhakkak ki; bunlar sapkınlardır’ derlerdi. Halbuki onlara (iman edenlere) hafiziyn (hafaza melekleri) olarak irsal olunmadılar (ki). Bugün de iman edenler küffar’a gülüyorlar, koltuklar üzerinde nazar ediyor oldukları halde.” (Mutaffifîn; 29-35)
Dünyada gülünenler, ahirette gülecek
Hayatta kullandığımız bir söz var, burada tam yerini buluyor; son gülen iyi güler. Burada hak olarak yerini buluyor. Dünyadayken iman ettikleri için kendilerine gülünenler, ahirette o yanlış kişilere gülecek. Ayet böyle…
“Mücrimler ateşi gördüler de artık onun içine düşeceklerini anladılar. Ondan (ateşten) kaçıp kurtulmaya bir yol bulamadılar.” (Kehf-53)
“Müslimleri, mücrimler gibi kılar mıyız hiç?” (Kalem-35)
“Allah buyurdu ki: Bu, sadıklara doğruluklarının fayda sağladığı gündür.” (Maide-119)
“O gün Allah, o Nebî’yi ve onunla beraber iman etmişleri rezil rüsva etmez. Onların nuru, önlerinden ve sağlarından sa’y eder (koşar). Derler ki: Rabbimiz! Bizim için nurumuzu tamamla ve bizi mağfiret eyle. Muhakkak ki; sen, her şeye Kadiyr’sin.” (Tahrim-8)
“Siz ve eşleriniz sürur içinde (ikrama mazhar halde) cennete dahil olun.” (Zuhruf-70)
“Onlar cennetler içindedirler. Günahkârlara; ‘Sizi şu yakıcı ateşe sokan nedir?’ diye uzaktan uzağa sorarlar. Onlar şu cevabı verirler: Biz salât ikame edenlerden değildik, yoksulu doyurmazdık, (bâtıla) dalanlarla beraber biz de dalıyorduk. Diyn gününü de yalanlardık. Sonunda bize ölüm geldi çattı.” (Müddessir; 40-47)
“O gün yalanlayanların, vay haline!” (Mürselat-49)
“O kâfirlere mutlaka şöyle seslenilecektir: Elbette Allah’ın buğzu, sizin nefislerinize buğzunuzdan daha büy��ktür. Çünkü siz imana davet ediliyordunuz da inkâr ediyordunuz. Kâfirler diyecekler ki: Ey Rabbimiz! Sen bizi iki defa öldürdün, iki defa dirilttin. Şimdi günahlarımızı itiraf ettik. Fakat (bu durumdan) çıkmaya bir yol var mı? (Onlara şöyle cevap verilir): Bu azap size şu sebeptendir. Allah (kendine has tekliği ile) çağırıldığında inkâr ettiniz. Eğer ona şirk koşulursa iman ederdiniz. Artık hüküm Aliyyül Kebir olan Allah’ındır.” (Mü’min; 10-12)
Kafirler 3 şeye kızacak
Öğreniyoruz ki kâfirler orada kendilerine şu üç şey nedeniyle kızacaklar. O Aziym Gün’ü görünce dünya hayatında bütün bunları yalanlayanlar oldukları için kendilerine kızacaklar. Bu kendine kızma hali nefs-i levvamedir. “Kendilerine kızmaları” diye anlatılan hal Nefs-i Levvame’dir; Nefs-i Levvame kendine kızmandır. Onu bu dünyada batılla ilgili duygu, düşünce, inanış ve yaşayışın için yapacaksın, kendine kızacaksın. Eğer bu dünyada kendine kızmazsan orada ateşin içerisinde kızarsın. Kâfirler işte, “Gerçeği nasıl bilemedik?” diye kendilerine kızıyorlar. Mü’min o işi bu dünyada yapar ki zaten Nefs-i Levvame’nin temeli odur. Levm eden yani kendine kızan nefs hali onun için vardır. Ama hangi nefsine kızacaksın? Batıl olana, Esfele Safiliyn’e levm edeceksin. Nefs-i Levvame, batıl hususunda kendine kızma işinin dünyada yaşanmasıdır. Bunu bu dünyada yapmak lazımken, onlar kendilerine orada kızacaklar. Çünkü bu işi dünyadayken yapmadılar! İki: Sonra da dünya hayatında kâfirlikte birbirlerine tabi olduklarına kızacaklar, kendilerini kandıranlara kızacaklar. Dünya hayatında kâfirlik yaparken birilerine tabi olmuşlarsa, işte o tabi oldukları kim ise onlara da kızacak. Dikkat edin, orada da birilerine kızıyor! Üç: Bir de İblis’e kızacaklar. Ama İblis onlara gerekçeleri anlatıp da; “bana değil kendinize kızın” deyince dönüp kendilerine kızacaklardır. Ki İbrahim Sûresi 22. ayette bu hal anlatılır: Cehenneme girdiklerinde İblis onlara “Benim sizin üzerinizde bir gücüm yoktu, yalnızca öneride bulunurdum, siz de uyardınız. O halde kusuru bana yüklemeyin, kendinizi kınayın” diyecektir. Onlara, “bana uyan sizdiniz” deyince kendilerine kızacaklar. Bu üç sebepten kendilerine kızıp duracaklar! Ayet onlara diyor ki: Sizin kendinize olan bu buğzunuz ve bu kızmanızdan daha şiddetlisiyle şu an Allah size buğz ediyor, O size kızıyor!
İki defa ölüş ve diriliş
Üzerinde duracağımız bir olay da şudur: İki kere ölüm! Diyorlar ki; “Ya Rabbi! Bizi iki kere öldürdün, iki kere de dirilttin.” Bu hal inkârcılara aittir, bu olay onlar için geçerlidir ve şöyledir: BİRİNCİ ÖLÜM dünya hayatının sonundakidir. Onlar dünyadaki hayatları bitince ölüyor ve peşine kabirde sorgu ve kabir azabı yaşamaları için diriliyorlar, sonra haşr için tekrar ölüyorlar; İKİNCİ ÖLÜM de budur. Bu ölüm kabirde sorgunun tamamlanmasından sonradır. İKİNCİ DİRİLME kıyamettedir, kıyamet sonrası haşr içindir. Ayet bu tabloyu tanımlıyor.
“Bizi iki defa öldürdün, iki defa dirilttin” demeleri, bu öldürülüp diriltilme hali devam edecek mi manasınadır. Mü’minler olarak biz bu manzarayı Kur’ân’dan biliyoruz ama onların haberi yok! İman ehli ahirette onlarla konuşurken bunu söylüyor: Sizin bunlardan haberiniz yok, biz bunları okumuştuk, bugün size şöyle şöyle olacak… Mü’min önceden biliyor, diğerinin haberi yok. Bu yüzden “İki defa öldük, iki defa dirildik, ölüp dirilmeyle mi geçecek bu hayat?” diye onları bir korku alıyor ve “kurtuluş yok mu?” diye soruyorlar. “İki defa ölüş ve diriliş” için çeşitli yorumlar varsa da kuvvetli yorum “iki kez ölüm”ün kâfirler için olduğudur. Bu yorumu kuvvetli kılan sebep ise elbette bir ayettir:
“Orada ilk ölümden başka ölüm tatmazlar.” (Duhan-56)
Kim? Billâhi iman ile sâlih amel yapanlar! İşte onlar ilk ölümden başka ölüm tatmazlar. Ölürler, sonra sanki hiç zaman geçmemiş gibi ba’s oluncaya kadar dururlar.
“(Onlar) onun ancak te’vilini (asıl mânâsını, haber verdiği şeyi) bekliyorlar. Te’vili geldiği (haber verdiği şey ortaya çıktığı) gün, önceden onu unutmuş olanlar derler ki: Gerçekten Rabbimizin Rasûlleri Hakkı getirmiş. Bizim şimdi şefaatçilerimiz var mı ki bize şefaat etsinler? Veya (dünyaya) geri döndürülmemiz mümkün mü ki? Yapmış olduğumuz amellerden başkasını yapalım. (Onlar) gerçekten kendilerini hüsrana uğrattılar ve uydurup durdukları şeyler onlardan uzaklaşıp kayboldu.” (A’raf-53)
“Rabbimiz, çıkar bizi oradan. Eğer (bir daha) döner (ve yeniden aynısını yapar) isek, muhakkak biz zalimleriz.” Dedi ki: Sinin, zelil olun orada. Bana da konuşmayın.” (Mü’minun; 107, 108)
“Hayır (söyledikleri gibi değil)! Önceden gizliyor oldukları kendilerine zâhir oldu. Eğer geri döndürülseler elbette yasaklandıkları şeylere (mevcut özelliklerine) geri dönerlerdi. Şüphesiz ki onlar yalancılardır.” (En’am-28)
“Kıyamet gününde yüzünü azabın şiddetinden korumaya çalışan kimse (kendini bu durumdan emin kılan gibi) midir? Zalimlere ‘kazandığınızı tadın!’ denir.” (Zümer-24)
“Onlara La ilahe illallah denildiğinde; muhakkak ki onlar (tanrılık iddiasıyla) müstekbir davranmışlardı (kibre sapıp, Allah’a karşı büyüklük taslamışlardı).” (Saffat-35)
“O gün (Allah), onları toplayacak; sonra meleklere; ‘Size kulluk yapanlar bunlar mıydı?’ diyecek. (Melekler:) “Sen yücesin, veliymiz sensin, onlar değil. Belki, onlar cinlere kulluk yapıyorlardı, çoğu onlara inanmıştı” diyecekler.” (Sebe; 40, 41)
“Ey mücrimler, bugün ayrılın. Ey Âdemoğulları, sizi uyarmadım mı? Şeytana kulluk yapmayın; muhakkak o sizin için apaçık bir düşmandır. Bana kulluk edin, sırât-ı müstakıym budur. Andolsun ki (şeytan) sizden pek çok kimseyi saptırdı. Aklınızı kullanmadınız mı? İşte bu, va’d olunduğunuz cehennemdir. İnkârlarınızın karşılığı olarak bugün ona girin.” (Ya-Sin; 59-64)
“O gün mü’min erkekleri ve mü’min kadınları, nurları önlerinde ve sağ taraflarında sa’y ederken görürsün. Bugün sizin müjdeniz, içinde ebedi kalıcılar olarak, altlarından nehirler akan cennetlerdir. İşte bu azim kurtuluşun ta kendisidir denilir. O gün münafık erkekler ve münafık kadınlar iman edenlere: Bizi bekleyin ki, nurunuzdan kapıp yararlanalım derler. “Arkanıza dönün de, bir nur talep” edin denildi. Nihayet onların arasına içinde rahmet, dışında azap bulunan kapılı bir sur çekilir. (Münafıklar onlara): ‘Biz sizinle beraber değil miydik?’ diye seslenirler. (Mü’minler de) derler ki: Evet ama siz kendi başınızı belaya soktunuz; fırsat beklediniz; şüpheye düştünüz ve kuruntular sizi aldattı. O çok aldatan (şeytan) sizi, Allah hakkında bile aldattı. Nihayet Allah’ın emri gelip çattı. Bugün artık ne sizden, ne de inkâr edenlerden bedel kabul edilir. Varacağınız yer nardır, size yaraşan odur. Ne kötü bir dönüş yeridir.” (Hadid; 12-15)
“Şakıy olanlar nardadır. Onlar orada zefir (inleyerek nefes verir) ve şehıyk (hırıltılı nefes alır) haldedirler. (Şakıyler), semavat ve arz durdukça orada ebedi kalıcılardır. Rabbinin dilemesi müstesna. Muhakkak ki, Rabbin irade ettiğini ziyadesiyle yerine getirendir. Saiyd olanlar ise cennettedir, semavat ve arz durdukça orada ebedi kalıcılardır. Rabbinin dilemesi müstesna. (Bu) kesilmeyen bir bağıştır.” (Hud; 106-108)
“İşte budur, Yevm’ül Hakk! Dileyen, Rabbine bir meab (erdiren bir yol) tutsun.” (Nebe-39)
İnşaAllah Rabbine erdiren bir yol tutanlardan oluruz. (Amin)
Yarın nasipse, “İyyaKE na’budu VE İyyaKE nesta’iyn” ayeti tefekkürüne başlamak üzere Allah’a emanet olunuz.

YAZARLAR

TÜMÜ

SON HABERLER