Dinin bütünüyle Allah’ın olması” hedefi ise, insanın insana kulluktan kurtulup, sadece Allah’a kul olmasını temin gayesine yöneliktir. Kur’an-ı Kerîm, Yahudî ve Hıristiyanlardan bahsederken, “Onlar, âlimlerini ve rahiplerini Allah’tan başka Rab’ler edindiler” der. (Tevbe, 31) Şüphesiz, herhangi birini Rab edinmek için, ona “Rab” namını vermiş olmak şart değildir. (Ayet hadislerde belirtildiği gibi) Allah’ın hükümlerini bırakıp rahiplerin helal kıldığını helal, haram kıldığını da haram kabul etmek, onları Rab edinmek demektir. (Tirmizi, Tefsir, 9-10)
İslâm hür bir ortamda tebliğ edilebilmeli, bu dine girmek isteyenlere engel olunmamalı ve bu dini yaşamak isteyen her fert, serbestçe yaşayabilmeli, kimse dininden dolayı fitneye düşürülmemeli, ezaya ve cefaya maruz kalmamalıdır. İşte cihad, bu hürriyetleri sağlamak ve bu hususta ortaya çıkan engelleri aşmak yapılır. Önündeki engeller kaldırıldığında, bütün insanlığın koşarak gireceği tek İlâhi din, İslâm olacaktır.
Şüphesiz, “Dinin bütünüyle Allah’ın olması”, başka dinlere hayat hakkı tanımamak, o dinlerin mensuplarını zorla İslâm’a sokmak anlamında değildir. Tatbikatta da böyle olmamıştır. Hz. Peygamber devrinden günümüze kadar, İslâm devletleri bünyesinde başka din mensupları rahat bir şekilde yaşamışlardır. Gerek ülkemizde gerekse diğer İslâm ülkelerindeki aynı durum günümüzde de değişmemiştir.
İslâm, “silm”, yani barış manasını ifade ettiği gibi, insanları toptan barışa davet eden bir dindir. Yüce Allah insanlığa hitaben “Hepiniz silm’e, barışa gelin” (Bakara, 2/208) buyurur. Bunun için savaş istenmez. Peygamberimiz (s.a.v.) mütecaviz olmayanlara karşı savaş ilan etmemişlerdir. Ancak “Nefsi muhafaza, malı muhafaza, namusu muhafaza, dini muhafaza “ için mütecaviz, hariçten hücum eden düşmanlara karşı devlet yani idareciler vasıtası ile savaş ilan etmiştir.
Bunun için Peygamberimiz (s.a.v.) şöyle buyurmuşlardır: “Düşmanla karşılaşmayı arzu etmeyiniz. Mecbur kaldığınız zaman da sabır ve sebat ediniz. Allah’tan daima barış ve esenlik dileyiniz. Ancak tüm çabalarınıza rağmen savaşa mecbur kalırsanız sabır ve sebat ediniz; şunu biliniz ki, Cennet kılıçların gölgesi altındadır.”( Buhari, Cihad, 112; Müslim, Cihad, 19) Hadis-i şerif sadece “Cennet kılıçların gölgesi altındadır” cümlesinden ibaret değildir. Hadisin tamamı böyledir.
“Cennet kılıçların gölgesi altındadır” sözü değerlendirilirken, hadisi şerife bir bütün olarak bakılmazsa yanlış neticelere varılır.
Cihat, cidal ve kıtal kavramları birbirine yakın gibi görünürler ama aralarında belirgin farklar vardır. Kıtalde savaşmak, katledip öldürmek esastır. Cidal, bir üstünlük kavgası, menfaat çekişmesi, galibiyet mücadelesidir. Cihat ise “gayret etmek, ceht etmek, olanca gücünü ve kuvvetini sarf etmek” demektir. Fakat cihatta bir şart var ki onu diğerlerinden net biçimde ayırır; “fisebilillah” yani Allah yolunda olma şartı; Kur’an namına ve İslâm uğrunda olma şartı. “Savaş ve cidal” ancak bu şartın gerçekleşmesi halinde “cihat” olurlar.
Yüce kitabımızda şöyle buyrulur: “Ey iman edenler! Sizleri acıklı bir azaptan kurtaracak bir ticaret göstereyim mi? Allah ve Resulüne iman edip, mallarınız ve canlarınızla Allah yolunda cihat edersiniz.” (Saf Sûresi, 10-11)
Demek ki cihatta gaye, âhiretimiz için bir ticaret yapmaktır. Allah’ın rızasını kazanmaktır. Cihat en kısa anlamıyla İslâm’ın çizdiği sınırlar içerisinde “İ’lâ-yı Kelimetullah” tır. Yâni Allah’ın adını yüceltmek için yapılan her türlü faaliyettir.
O halde, cihat yapmaktaki gaye; başkalarını öldürüp Cehenneme göndermek değil, nefsimizi ve diğer nefisleri Cehennemden kurtarmaktır. Cihat, bu yönüyle, insan kurtarma savaşının adıdır.
ASAYİŞ
10 Haziran 2023GÜNDEM
10 Haziran 2023GÜNDEM
10 Haziran 2023ASAYİŞ
10 Haziran 2023ASAYİŞ
10 Haziran 2023UNCATEGORİZED
10 Haziran 2023UNCATEGORİZED
10 Haziran 2023Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.