Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Mustafa Yılmaz DÜNDAR

“DAHA İYİ”Yİ ARAMAK – Kocatepe Gazetesi

Mustafa Yılmaz DÜNDAR 29 Ağustos 2017 Salı 13:08:32
 

-18-
“Sözde Tanrılık İddiası”nı yok etmek çok önemli demiştik. Şimdi, bu iddiasından kurtulmaya talib olan için önemli bir şeye vurgu yapalım. “Yok olmak” diye bir şey yoktur. Lütfen çok dikkat edin, yok olmayı başaramazsınız. Çünkü yok olmak diye bir şey yok. Ama yok etmek var. Yok olamazsın, ama yok edersin. Dolayısıyla yok olmaya değil o iddiayı, o zannı yok etmeye çalışacaksın. Bu yoldaki mücadele yok etme mücadelesidir. Yok etme mücadelesinin sonunda, kişideki o zann yok olduğu için ona yok olmak denir, O mücadelenin sonucuna işaret için, onu anlatmak için yok olmak denilmiştir. Ama sen bunu fark etmez de yok olma mücadelesi yaparsan yanlış olur. Mücadele yok etmektir, yok etmek içindir. Yok ettikten yani mücadele bittikten sonraki sonuca yok olmak diyebilirsin. Çünkü bir zann, bir iddia yok olmuştur, bir kişilik yok olmuştur.
“Ne yaptım da olmadı?” demeliyiz
Bu yok etme mücadelesi devam ederken günlük yaşantı içerisinde sorgulamalar yapılır. Bu sorguları “ne yaparsam olur?” sorusuyla yaparsanız iyi sonuç vermez, “ne yaparsam olur?” sorgusundan iyi sonuç alamazsınız. “Ne yaptım da olmadı?” demeliyiz. “Ne yaptım da olmadı?” diyecek ve daima bunun analizini yapacaksınız. Bir sonuca ulaşmak istiyordunuz ama olmadı, hemen “ne yaptım da olmadı?” sorgusuyla analiz yapacaksınız, “ne yaparsam olur” değil.  Çünkü esfele safilin yapıyla ne yaparsan yap olmaz. Zaten esfele safiliyn yapıyla bir şey yapar da sonuç alırsan tehlikelidir, senin kibrini kuvvetlendirir. Esfele safiliyn yapınız ona sahip çıkar, onun hicret etmesine izin vermez. Ama “ne yaptım da olmadı?” dersen kendindeki esfele safiliyn yapıyı suçlamış olursun. Zaten mesele, nefsin şerrini suçlamaktır. Nefsin şerri ile yaptıklarınla bu iş nasıl olur? Nefsin şerrinin yapacağı hiç bir şeyle (bu iş, bul yol) olmaz. Çünkü şer ne yaparsa yapsın şer çıkar. Bu yüzden, sen “ne yaptım da olmadı?” diyeceksin. Önemli analiz sorusu budur.
Doğru yanlış muhasebesi sizin için farzdır
Önceki paylaşımlarımızda farz ve nafile kavramlarını farklı bir şekilde tanımlamıştık. Farzı, yani şart olanı anlamak üzere bir tefekkür yapalım. Kendiniz için farz ve nafile nedir, onları anlamaya çalışıyorsunuz diyelim. Kendinize ait tanrısal bir davranış tespit ettiniz ve tespit ettiğiniz o tanrısal halden, o mütekebbir hal ve davranıştan kurtulmak için de çalışıyorsunuz. O halinizin yanlış olduğunu, doğrusunun da ne olduğunu tespit ettiniz, tespit ettiğiniz o doğruyu yapmaya başladınız, bazen yarım bazen tam yapıyorsunuz. Aradan zaman geçiyor tekrar yanlışa düşüp “eyvah” diyorsunuz, “ben bunun doğrusunu yapıyordum, tekrar yanlış yapmaya başladım.” Mücadele ediyor, doğruyu yapıyorsunuz, tekrar yanlışa düşüyorsunuz… Bu haliniz o davranış için bir doğru-yanlış mücadelesidir. Lütfen dikkat ediniz, bir konuda hep doğru-yanlış mücadelesi varsa başarı elde edilemiyor demektir, bu iyi bir hal değildir. Bu yüzden, Efendimiz (SAV)in bir duası vardır; Allahım beni ara yerde bırakma. Sürekli doğru yanlış arasında gidip gelmek, mücadelede ara yerde kalmaktır; doğru yanlış, doğru yanlış; hep doğru yanlış muhasebesi…
Konu neyse, o konuda doğru yanlış muhasebesi sizin için farzdır; mutlaka doğruya ulaşmanız gerekir, sizin için bu farzdır; yanlıştan kurtulmanız o işin farzıdır. Çünkü mütekebbir yani tanrısal bir düşünce, öyle bir hal veya bir fiil, bir davranış tespit ettiniz. Ondan kurtulmak sizin için farz. “Farz” demek olmazsa olmaz demektir, şart demektir, sizin olmazsa olmazınız demektir. Diyelim ki kurtuldunuz, doğru davranışı geri dönüşsüz yakaladınız, o halin doğrusunu geri dönüşsüz yapıyorsunuz, işte siz ancak o zaman o halin farzını tamamlamış olursunuz. O davranışınız, o duygunuz, o halinizle ilgili farzı tamamladınız. Peki, gayret bitti mi, tamam mı?
Öfkeyi yutabilmek ve daha iyisine ulaşabilmek
Eğer talibseniz bu sefer sizin için yeni bir mücadele başlar: Yapsanız da olur yapmasanız da kapsamında olan bir işi yapabilme mücadelesi. Çünkü siz, bir düşüncenizi, bir hal veya fiilinizi mütekebbir yapıdan, tanrısal yapıdan, ilahlık iddiasından geri dönüşsüz kurtardınız, o iş bitti. O iddiadan kurtardığınızda artık o dosya tamam demektir. O konudaki doğruyu geri dönüşsüz sürdürdüğünüz için yeni bir şey yapmanız gerekmez, yaparsanız ona nafile denir. İşte şimdi talibseniz, yani siz isterseniz başlayacak yeni şeyi konuşuyoruz. Şimdi başlayacak olan, “daha iyisi ne?” arayışıdır, sorusudur. “Doğru yanlış” muhasebesi bittikten sonra başlayacak şey, daha iyisi ne, bu yaptığımın daha iyisi ne arayışıdır. Demek ki, günlük yaşantıda sizin öncelikle somut görmeniz gereken şey, mütekebbir yapının (tanrılık iddiasının, esfele safiliyn yapının, küfür/şirk yapının) platformunu oluşturan iki önemli şeydir: Birisi cinsellik, diğeri öfke. Öncelikle, hemen ele alacağınız şey öfkedir ve onu izlerken çok şey öğrenirsiniz. Önce öfkenin doğru-yanlış mücadelesi başlamalıdır: Öfkelendim mi öfkelenmedim mi? Öfkelendiğinizde o öfkeyi yutmanın Allah indinde en değerli yudum olduğunu Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem öğretiyor: “Size yutabileceğiniz en değerli yudumu söyleyeyim mi?” Söyle ya Rasulallah, öğret bize diyorlar. Buyuruyor: “Öfkelendiğin zaman öfkeni yutmaktır.” Bunu yapmak için öfkeleniyor olmak lazım. Bu hadis farzı yerine getirebilmen için teşviktir. Bu işi halletmişsen, öfkelenmiyorsan ne yutacaksın? Bitti. İşte o zaman da “daha iyisi ne?” diye aramaya başlarsın ve yaşadığın hayrlı gelişmeleri kendinde o kadar rahat izlersin ki… Mesela, “Ben bu Rahmani olaylarla tanışmadan önce nasıl da öfkelenirdim” dersin. Şimdiki halin bir antidepresanla ilgili değildir. Şu ilacı almadan çok öfkeleniyordum, şimdi öfkelenmiyorum değil. Bir ilaçla baskılama veya bir psikolog tedavisi değil, anlatmaya çalıştığımız şey. Nedir? Bizzat öfkelenmekten kurtulmaktır, neye öfkelenirsen öfkelen, o öfkenin bizzat Allah’a olduğunu fark etmektir. (Sözünü ettiğimiz öfke esfele safiliyn yapının öfkesidir, duniHİ algıda olanın öfkesidir. Billahi iman ile yani Allah ahlakıyla, ihlâsla yaşayanın öfkesini duniHİ yapıda olanların anlaması mümkün değildir, biz o öfkeyi konuşmuyoruz.) Ama esfele safiliyn yapı ile yaşarken öfkelenmenin Allah’ın emirleriyle didişmek olduğunu, öfkelendiğin kimsenin ve olayın da Allah’ın emri olduğunu, aslında öfkelenmekle Allah’la kavga ettiğini bilirsen, yani fuad sana bunu gösterirse o zaman öfkelenemez ve bu farzı yerine getirmiş olursun. O bitti, şimdi “daha iyisi ne?” sorusu ve arayışı başlıyor, artık daha iyisini ararsın. İşte daha iyisini aramaya başladığın an nafileyle meşgulsün demektir. Demek ki nafile farzdan sonra başlıyor, farz tamamlanmadan, farz tam olmadan nafile olmuyor. Hayatın içinden basit bir örnekle kavramaya çalışıp sonra örneği yok edelim.
Bir markete gittiniz ki orası hala toz şekeri çuvaldan tartıyor. Dediniz ki, bana 5 kg toz şeker ver. Bizim çocukluğumuzda öyleydi, marketler, paketler falan yoktu ki. Gider bakkaldan alırdık. Bu ibreli teraziler yeni çıkmıştı. İbreli terazinin teknolojisi yeni ya, ibre dikkatimizi çekiyor, o ibreye bakıyoruz, çünkü o bizim için yeni. O tartıların kimi kolludur, “5 kg” dedik mi, kolunu büker 5’e getirir ki, 5 kg şeker koyunca ibre 5’e gelsin. Bazılarının tartma kapasitesi yüksektir, onlarda 5 ortalarda bir yerdedir. Beş kg şeker istedik, şimdi tartıyor; onun tam 5 kg tartması farzın örneğidir, ibre 5’i gösterdi mi farz tamam. Çünkü sen 5 kg istedin, ücretini öyle ödeyeceksin. Ama şimdi bak, tartan kişi onu bir iki gram fazla tartsa sevinirsin. Halbuki 5 kg şekerin içinde onun bir önemi yok, ama ibrenin azıcık geçmesi seni sevindirir. Veya 5 kilograma tam gelmedi bu sefer üzülürsün. Ya altı üstü bir tatlı kaşığı şeker, eksik olsa ne olur ki. Ama yüzün değişir; “ne adam be, nelere tamah ediyor, alt tarafı bir kaşık şeker.” diye düşünürsün. O görüntü, o düşünce seni günlerce meşgul eder. Niye? 5 kilogramı tam almadın diye. Bu duygunun nereden geldiğini biliyor musun? Nereden bu duygu, düşünebiliyor musun bu sana nereden geliyor? Bu, biraz önceki hadisin duygusu işte. Orada buyurdu ki; “farzları tam olursa ondan hoşlanırım ve iki üç gram da fazla olursa sevinirim”. İşte bak sen de öylesin. Beş kilogramlık koca torbada bir kaşık fazla şekere seviniyorsun. “Ne iyi adam be, gözü tok, gördün mü bak şekeri fazla verdi” diyorsun.
İnsanlar şart olanı yapıncaya kadar
aynıdırlar, ondan sonra daha iyisini
yaparken birbirlerinden ayrılırlar

Ancak bakın; onun o fazlayı verebilmesi için önce beş kilogramı tamamlaması lazım ki farz olan o. Farz bitmeden nafilenin olmayacağı anlaşıldı değil mi? Şimdi; eğer bahsettiğimiz bu davranış salât ise farzları yerine getirdin tamam. Bundan sonra “daha iyisi nedir, acaba daha ne yapabilirim?” dersen şimdi karşına Efendimizin sünnetleri çıkar. Vakit sünnetlerini yapıyorsun ve yine “daha iyisi nedir?” dersen, karşına işrak çıkar, kuşluk çıkar, önemli gecelerdeki sünnetler çıkar… Unutmayın, bunları yapmasanız da olur. Ama sen farzı tamamladın, şimdi “daha iyisi ne?” çalışması yapıyorsan. Çünkü “kulum bana yaklaşır ve ben onu severim” hitabına nail olmak, onun muhatabı olmak istiyorsan. Bunu salâtlarında ve oruçta yapabilirsin, başka işlerinde de.
Her halin farzı sonra nafilesi vardır, ama bunu uygularken çok önemli prensip şudur: Mutlaka, kişi “kendine göre bir orta yol” tespit etmelidir. Herkesin orta yolu farklıdır, yapısına göredir. Eğer ilerlerken aşırı bir “daha iyi ne yaparım?” duygusuna kapılırsa kişi farzlardan da perdelenebilir. Bu yüzden, makbul olan “az da olsa devamlı yapılan” ibadetlerdir. Devamlı yapılan, yani sürdürülebilir olan doğrular makbuldür.
Bu yüzden, her olayda ve her davranışta nafileleri uygularken, davranışların her birine ait orta yol farklı olduğundan, kendi sürdürülebilirliğinizi tespit etmeniz önemlidir. O davranış için kendi orta yolunuzu tespit edip, nafileleri o orta yol içerisinde yapmakta fayda vardır.
Nafilelerle bir şey başlar: TAKVA. Nafilelerle takva başlar, kişiyi takva ehli yapan nafilelerdir. Farzdan sonra takva başlar, ayet buna işarettir: İnsanlar eşittir ancak takvaca ayrılırlar. Dolayısıyla bu ayetten anlıyoruz ki: İnsanlar olmazsa olmaz olanı, yani şart olanı yapıncaya kadar aynıdırlar, ancak ondan sonra daha iyisini yaparken birbirlerinden ayrılırlar.

İNŞİRAH -18-

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER

Afyon Haber Son Dakika Afyon Namaz Vakti