Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Mustafa Yılmaz DÜNDAR
e-posta: YAZARIN TÜM YAZILARI

“EFSELE SALİHİYN” YAPI İLE “AHSENE TAKVİYM” YAPI ARASINDAKİ FARK

Mustafa Yılmaz DÜNDAR 26 Nisan 2018 Perşembe 13:25:30
 

– 166 –
Tiyn Suresi 4-6: “Biz gerçekten insanı ahseni takviymde (çok güzel bir surette) yarattık. Sonra onu esfele safiliyne reddettik. İman edip salih amel işleyenler müstesna. Onlar için kesilmeyen bir ecir vardır.”
Burada iki yapıdan bahsediliyor: Ahsene Takviym ve sonra Esfele Safiliyn. Bir de “iman edip salih amel işleyenler müstesna” tanımı yapılıyor. İman edip salih amel işleyenlerin müstesna olmaları, onların esfele safiliyn olmadığı anlamına gelmiyor. Çünkü bazı insanları Esfele Safiliyn’e reddettik, müstesna olanları da Ahsene Takviym kıldık denilmiyor. İnsan Ahsene Takviym üzere yaratıldı, ancak Esfele Safiliyn’e reddedildi, itildi, ayette söylenen budur. Ama Esfele Safiliyn yapıda olanların içinden “iman edip salih amel işleyenler” o Esfele Safiliyn yapıdan kurtulurlar. Onlar müstesna demek, onlar Esfele Safiliyn olarak kalmaz demektir. Ayeti öteler de “Esfele Safiliyn’le ilişkim yok” derseniz olmaz. Bizzat sana/okuyana diyor ki sen Esfele Safiliyn yapıdasın. Bu Esfele Safiliyn yapıdan kurtulman için doğru iman etmen ve salih amel işlemen gerekiyor. Ancak o zaman kurtulabilirsin. Onlara sonu olmayan bir ecir vardır müjdesi ancak o zamandır.
AYET ÇAĞIRIYOR: ESFELE SAFİLİYN YAPIDAN
KURTULUN. İMAN EDEREK VE SALİH AMEL İŞLEYEREK. PEKİ, NİYE KİMSE
BU ÇAĞRIYA UYMUYOR?

Ahsene takviym “en güzel suret” diye, esfele safiliyn ise “reddedilmiş hal” olarak mellandiriliyor. Esfele Safiliyn’in kendini takdimine “A” Takdim Formu “BEN”, Ahsene Takviym takdime “B” Takdim Formu “BEN” demiştik. Asi olana “A”, “Amentü Billahi” idrakında olana “B” demiştik. Bu ayetlerin bize gösterdiği bir hedef var: Esfele safiliynden kurtulun. Sizi esfele safiliyne reddettik ama siz esfele safiliynden kurtulun. Bu cümleleri, yorumlarımızı İnsan-29 penceresinden oluşturuyoruz, çünkü o zaman bir öğüt çıkabiliyor. İnsan Suresi 29. ayet penceresinden cümle kurarken idrakımız İnsan-30: “Dileyen yok, illa Allah” idrakını “dileyen Rabbine yönelir” gereği öğüde çeviriyoruz. Hedefimiz Esfele Safiliyn’den kurtulmaktır. Ondan kurtulunca kavuşacağımız Ahsene Takviym yapıdır. Nasıl kurtulacağız? Onu 6. ayet öğretiyor: İman edenler ve salih amel işleyenler, onlar kurtulacaktır, onlar müstesna. Yolu bu: İman edip salih amel işlemek. Kurtulmak için önce o Esfele Safiliyn yapıyı çok iyi bilmek gerekir. Çok iyi tanıyacaksınız ki kurtulasınız. Esfele Safiliyn yapıyı insan çok sever, Kur’an’ın “reddettik, attık” dediği yapı öyle sevilir ki, kişi o yapıya namaz kıldırır, oruç tuttururlar, onu Hac’ca götürür getirir, o yapıya hayır yaptırır. Esfele Safiliyn yapı tasavvuf öğrenir, esma zikirleri yapar… Çünkü onu seviyorsunuz, öyle doğduk. Kendimizi onun içinde bulduğumuz için ondan kurtulmak fikri hiç aklına gelmez. Ayet bu yüzden çağırıyor: Esfele Safiliyn yapıdan kurtulun. İman ederek ve salih amel işleyerek. Peki, niye kimse bu çağrıya uymuyor?
NORMAL HAYATTA BİLE YÖNETMELİK
YOKMUŞ GİBİ YAŞAMANIZA İZİN VERMİYORLARKEN, GERÇEK HAYATTA KUR’AN YOKMUŞ GİBİ YAŞAYABİLECEĞİNİZİ Mİ SANIYORSUNUZ?
Yönetmelik her yerde vardır. Apartmanların kendine ait bir yönetmeliği, okulların öğrenim hayatını disiplinize eden bir yönetmeliği, iş yerlerinin yönetmelikleri var. Ona uymadığınızda; “sen yönetmelik yokmuş gibi davranıyorsun, şu maddeleri hatırla” diye uyarıyorlar. Dünya yaşantısı için de bir yönetmelik var, ama hiç ona uymuyoruz. Yönetmelik yokmuş gibi, sanki Kur’an yokmuş gibi yaşıyoruz. Normal hayatta bile yönetmelik yokmuş gibi yaşamanıza izin vermiyorlarken, gerçek hayatta Kur’an yokmuş gibi yaşayabileceğinizi mi sanıyorsunuz? Mümkün değil, bu bir gaflet. Tiyn Suresi bu gafletten kurtulmamız için uyarıyor: “Ey insanlar! Esfele safiliyn yapıdasınız. Bu halden ancak Billahi iman ve salih amelle kurtulabilirsiniz.” Ama bu çağrıya kulak veren yok! Bu çağrıya herkes kulak vermez, ona kulak vermenin kuralı var. Efendimiz (SAV) “insanlar bu hakikate neden kulak vermiyor” diye öyle üzülüyor ki neredeyse hasta olacak. Bunun üzerine Allah buyuruyor, Yasin-11: “Sen ancak zikre uyanları ve Rahmandan haşyet duyanları uyarabilirsin. Onları bağışlanma ve sonsuz ecir ile müjdele.” Kural budur: Zikre uyan ve Rahmandan haşyet duyan bu sesi duyar, ona ancak onlar uyar. Habibim, sen yalnızca onları uyarabilirsin. Demek ki Kur’an’ı muhatap alanlar bunlar. Zikri muhatap almak yetmiyor, haşyet de duyacağız. Ancak zikri muhatap alan ve Rahman’dan haşyet duyan seni dinler, ancak onlar yönetmelik yani Kur’an varmış gibi yaşar, bir iş yapacaklarında “ayet ne diyorsa onu yaparım, hadis nasıl öneriyorsa öyle yaparım” derler. Zikre uyan ve Rahman’dan haşyet duyanlar böyledir. Bildiği gibi yaşayan, ona hoş geleni veya insanların beğendiğini önemseyen yapı esfele safiliyndir. Çünkü o kişi yaşantısıyla “Allahım sen bilmezsin, ben bilirim” demektedir. Ondan kurtulmak için iman edin ve salih amel işleyin, bu uyarıya uymak için de önce haşyet duyun. Bu ayet “Benden korkanları uyarabilirsin” dedi, “beni sevenleri” demedi. Neden? Çünkü Allah’ı sevmek bir insanın haddi değildir. Hele esfele safiliyn yapı Allah’ı hiç sevemez. “Allah’ı seviyorum” diyorsa kendini kandırıyordur. Allah sevilmez mi? Sevilir. Nasıl? Önce haşyet duyarsınız. Bu haşyeti yeterince duyar ve müttaki (korunan) olursanız Allah sizi sever. Sizi sevdiğini hisseder, bilir, yaşarsınız. O sevinç sizin Allah’ı sevmeniz demektir. Yoksa esfele safiliyn yapıyla; “ben her şeyi severim, Allah’ı da seviyorum” demek, Allah’ı sevmek değildir. Esfele safiliyn Allah’ı sevemez, o ancak menfaatini sever. “Seviyorum” diyorsa menfaati olduğu içindir. Haşyet olmadan sevgi olmaz! Öyle bir sevgi kişiyi rehavete, boş vermişliğe götürür, işi sevgiyle hallettiğini zanneder. “Allah Kerim, hallederiz” der ve Kur’an yokmuş gibi yaşamaya devam eder. O yüzden, Rasulüne “sen beni sevenleri uyarabilirsin” demiyor. “Haşyet duyanları ve zikre uyanları uyarabilirsin, ancak onlar buna kulak verir” diyor. Neden Haşyetullah? “Eğer şu Kur’an’ı bir dağın üzerine inzal etseydik, elbette onu Allah haşyetinden dolayı huşu ederek çatlayıp parça parça olduğu halde görürdün. İşte bu misalleri insanlara tefekkür etsinler diye darb ediyoruz.” (Haşr-21) Haşyetin oluşturacağı budur. Ayette dağ, kaskatı kesilmiş bir şuuru ifade etmektedir ve enfüsi manada kişinin “BEN” diye takdim ettiği tanrılıktır. O iddia Kur’an’la tanışırsa, Kur’an ona inzal olursa, yani o Kur’an’ı, Kur’an da onu muhatap alırsa, esfele safiliyn yapı paramparça olur, huşu kesilir. Haşyetullah öyle bir ilaç ki esfele safiliyn yapıyı paramparça eder.
KORKACAK OLANLAR BAŞKA,
MÜJDELENECEK OLANLAR BAŞKA

Al’u İmran-175: “O şeytan (haberi getiren) ancak kendi dostlarını korkutur. O halde onlardan korkmayın, Benden korkun. Eğer iman ehliyseniz.” Dikkat ederseniz ayetteki öneri “beni sevin” değil, “benden korkun”. Ancak o korkudan sonra gelen sevgi muteberdir. O korkuyu hiçe sayan bir sevgi esfele safiliyne aittir. Zaten esfele safiliyn öyle sevgi oluşturur, korkuyu senden uzaklaştırır. “Korkutmayın, müjdeleyin”i insanlar çok sever. Biraz korkudan bahsetseniz hemen ilk fırsatta onu dile getirirler: Neden müjdelemiyor da korkutuyorsun derler. “Korkutmayın, müjdeleyin” kim içindir? “B” manasında inanan içindir, “Billahi” anlamında iman etmişler içindir. Onlar için deniyor ki; artık onları korkutmayın, artık onları müjdeleyin. Kişinin Billahi anlamda (B manasıyla) iman edebilmesi için haşyetullaha girmesi şarttır. Billahi anlamında imanıyla salih amelle meşgul olan için “onları korkutmayın, müjdeleyin” denir. Müjde onlaradır: Artık onlar için kesilmeyen bir ecir vardır. Kim için? Zikre uyanlar ve haşyet duyanlar (Rahman’dan haşyet duyanlar) için. Artık onları müjdeleyin.
MARİFET UÇMAK, KAÇMAK,
KAŞIĞI EĞMEK DEĞİL. MARİFET, ESFELE
SAFİLİYNDEN KURTULARAK ALLAH’I TANIMAKTIR

Dünyaya geldiğimizde kendimizi içinde bulduğumuz esfele safiliyn yapıdan kurtulması dilenilmiş kişi ahsene takviym yapıya ulaşır. Esfele safiliyn, varlık ve muhtariyet iddiasıyla kendisini Allah’a eş ve ortak koşar, onda bu iki iddia var: Varlık ve Muhtariyet. Tefsirlerde esfele safiliyn için “tabiat şartları, dünya şartları” gibi çeşitli açılımlar görürsünüz. Hepsi doğrudur. Ama o şartlar sonucu kişide oluşan idrak ne? Böyle sorgulanmazsa, kişi tabiat şartlarını öteler, kendi üstüne kondurmaz. Veya tabiat şartlarından kurtulmak için gidip Uzakdoğu felsefelerine başvurur. Efendimiz (SAV)in öğretisi dışındaki ilim ve öğretilerden çare arayanların tamamı ateştedir, bunu unutmayın. Oysa istenen şey, o tabiat şartlarının sende oluşturduğu idrakı yakalayıp ondan kurtulmandır. O idraktan kurtulacaksınız. O idrak dururken tabiat şartlarından kurtulsanız ne olur ki. Ne oluyor, bakın: O idrak dururken kişi tabiat şartlarından kurtuluyor; uçuyor kaçıyor, geleni gideni biliyor, senin cebindekini biliyor, kaşığı eğiyor. Bu liste uzar gider. Bunlar esfele safiliynin yetenekleri, bunlar biraz gayret eden herkese açık. Bunları marifet sanmayın! Marifet, esfele safiliynden kurtularak Allah’ı tanımaktır; marifet ona denir. Eğer yanmadan ateşte yürümeyi, kendisine şiş, şu bu sokmayı inanmayan da başarabilir. Beş duyu şartları aşılıp beynin öğretileri değiştirildiğinde tümü yapılabilir. Ama o yeteneklere rağmen aynı idraktasınız. Önemli olan idrakın değişmesidir, “Varım ve Muhtarım” idrakından kurtulmanız gerekiyor. Esfele Safiliyn şu üç şeyi bilerek veya bilmeyerek hep uygular: 1) Hüküm verir. Oysa Kur’an buyuruyor ki; Hüküm Allah’ındır. 2) “Mülk benimdir” der, bedenine sahip çıkar. Kur’an buyuruyor ki Mülk Allah’ındır. Mülk öncelikle bedendir ve beden de Allah’ındır 3) Müstakil aklı, iradesi, gücü olduğunu iddia eder. Oysa Kur’an buyuruyor ki Güç Allah’ındır. Tanrılık iddiasının en önemli üç belirtisi bunlardır. İnsan seccadenin başına gelince bunlardan kurtulacağını, bunları yapmayacağını sanar. Hayır. Yaygın bir sorudur: Salât ikame ederken daha önce aklıma gelmeyen şeyler geliyor, unuttuklarımı salâtta hatırlıyorum, bu nasıl düzelir? Kesinlikle seccadede düzelmez! Salâtta neyi düzeltmek istiyorsanız, onu önce normal yaşantıda düzelteceksiniz. İnsanlarla ve kendinizle olan ilişkinizde, eğer tanrılık iddiasında (esfele safiliyn yapıda) iseniz, salâtta da o yapıda olmak zorundasınız. Salata gelince o yapı gitmez, normal yaşantıda kaldırırsanız gider. Esfele safiliyn yapı muhtarlık vererek kendindeki yapıyı Allah’a eş koşar, ayetler kâfir diye ona seslenir. Kurtulmanız için bir öğüt var, ötelemeyin.
“BEN İLMULLAH’TA ALLAH’IN
DİLEĞİNİN SURETİ OLARAK VAR
 GÖRÜNENİM” DİYEBİLMEK

“B” Takdim Formu “BEN”in imanı “ben İlmullah’ta Allah’ın dileğinin bir ilmi suretiyim, muhtarlık söz konusu bile olmaksızın var görünenim” şeklindedir. İdrakımızı bu noktaya taşımak şart. Ki bu daha başlangıç! Bu idrakta “muhtarım veya değilim” tartışması yoktur. “Bir görüntüyüm, Allah’ın dileğinin suretiyim.” Nerede? İlmullah’ta. Bu suretlere ilmî suretler deriz. Sen bir ilmî suretsin. Bu ilmî suret kendisini var sanıyor. Ama bu suret, İlmullah’ta Allah’ın dileğinin suretidir, İlmullah’ta ilmî bir surettir. Peki, böyleyken “B” idrakından “A” formuna nasıl geçiliyor? Allah ilmî suretin, o görüntünün kendini var sanmasını dilediğinde ahsene takviym idrak oluştu. Sonra onun “varım ve muhtarım” demesini diledi, “sümme radednahu esfele safiliyn”le açıklanan budur. Bu yüzden o yapı müstakillik ilan eder, Allah’ın ilmine sahip çıkar. “Ben ayrı bir varlığım” iddiasıyla muhtar bir varlık olarak “Ben de varım” manasında “BEN” der. O esfele safiliyn yapıdır. Ancak Mütekebbir olan Allah “BEN” der gerçeğini hiçe sayarak “BEN” der. “Ben İlmullah’ta Allah’ın dileğinin sureti olarak var görünenim” diyen “B” Takdim Formu “BEN”in varım ve muhtarım demesi dilenince “A” yapıya dönüşüyor, “müstakilen varım ve muhtarım” diyor…

Edep; Ya Hu -166-

YAZARLAR

TÜMÜ

SON HABERLER