Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Mustafa Yılmaz DÜNDAR

“FATİHA İLE FETİH” YAZILARI – 120

Mustafa Yılmaz DÜNDAR 8 Kasım 2018 Perşembe 13:44:07
 

İZZETLİ ÂYET, YÜKSEK ÂYET, ÂYETLER İÇERİSİNDE MERTEBESİ OLAN ÂYET
Yola Başlangıç Çizgisini, Fatiha Suresi kapsamında Kur’ân’dan ders ediyoruz. O şirksizlik çizgisinin önemini İsra-111’den görelim. Bu ayet “ayet-ül Izz” diye de tanınır; izzetli âyet, yüksek âyet, âyetler içerisinde mertebesi olan âyet. Onu “Izz” yapan, izzet sahibi yapan nedir, göreceğiz.
İsra 111: Eûzü Billâhi mineş şeytanir racim Bismillahir Rahmânir rahim. “Ve Kulil hamdulillahilleziy lem yettahız veleden ve lem yekün leHU şeriykün fil mülki ve lem yekün lehû veliyyün minez zülli ve kebbirHU tekbiyra.” Allahuekber.
Meâlinden önce bir hadisle önemini anlayalım. “Rasûlullah (SAV) Efendimiz, Abdulmuttalip çocuklarından konuşmaya başlayan her oğlan çocuğuna bu âyeti belletirdi” diye bir rivayet var. Efendimiz bunun ezberlemesini sağlıyor, âyetin ezberlenmesini istiyor. Bu yüzden, böyle bir nur sağlayacak, idrak kazandıracak âyeti bizim de öğrenmemizde fayda var. Meâlen: “Hamd, çocuk edinmemiş, mülkte ortağı olmayan ve acizlik dolayısıyla veliye muhtaçlığı söz konusu olmayan Allah’a aittir” de ve onu tekbir et.” Allahuekber.
Dikkat ederseniz âyette “Hamd o Allah’a aittir ki, çocuk edinmemiştir” diyoruz. Âyeti “Izz” yapan mânâlardan birisi budur: Allah için “çocuk edinmemiştir” şahitliği yapmak dünyada insan için çok, çok onurlu bir görevdir. Onu nasıl diyeceğimizi Rabbimiz öğretiyor ve o onuru yaşayabilmemiz için bize fırsat tanıyor. İşte biz hayata, başlangıç çizgisine bu onurla başlıyoruz ki o budur: Lem Yelid Ve Lem Yûled. Böyle başladık. Ama hedefimiz? Hedefimiz başladığımız bu çizgi değil, zaten doğru başlangıç çizgisinde olmak zorundayız. Doğru başlangıç çizgisinde değilsek bitiş çizgisi de doğru olmaz. “Âmentü Billâhi ve Rasûluhi” diyerek doğru stadyuma, doğru kulvara giriyoruz, “iyyâKE nabudü VE iyyâKE nesta’iyn” diyerek doğru çizgiye geliyoruz, “Lem Yelid Ve Lem Yûled” diyerek yarışta koşacak gücü süper elde ediyoruz. Artık birşey yapmak gerekiyor; İhlâs Sûresi 1 ve 2. ayetteki bilgiye uygun ahlak, sûret oluşturmalıyız. Yani kazanım ve değişim. Onu da bize öğreten İhlas Sûresi 4’tür; “Ve Lem Yekün Lehû Küfüven Ehad.” Bu artık sizin tespitinizdir, duyduğunuz bilgi değil. Âyet “bunu tespit et, kazan, buna göre değiş” demektedir. İhlas Sûresi’ni izah edebildim mi? O yüzden mü’minin hayat döngüsü İhlas Sûresi’dir; onun adı İhlas Hayat Döngüsü’dür. “HUvallahu Ehad. Allahus Samed”i duyduk, “Lem Yelid Ve Lem Yûled”de yaşamaya başladık, “Ve Lem Yekün Lehû Küfüven Ehad” tespiti ile tekrar yukarı gittik. Neyle? “HUvallahu Ehad, Allahus Samed” vasfının ahlakıyla. Nasıl? Daha önce onu duymuştuk. Ama duymak yetmez, onunla gidemiyoruz, duymak bize hedeftir. O duyduğumuzu arzulayacak, o arzuya uygun gayret sarf edecek, o gayreti kazanıma çevireceğiz ve o kazanım değişime dönüşüp sûretlenecek. Bunun hepsine birden Sâlih Amel deniyor. Hedef Âmentü Billâhi’dir, îmandır. İman ettiğimiz şey hedeftir. O hedefle ahlaklanmak ise yani kazanım ve değişim ise sâlih ameldir. Sâlih amel hedefe uygun harekettir.
EHAD VE SAMED’İ DENK VE
 BENZER İFADESİYLE TARİF EDEMEYİZ
“Ve Lem Yekün Lehü Küfüven Ehad” ne demek, şimdi onun mânâsına bakalım: “Ve O’na hiçbir küfüv söz konusu değildir.” Meâli böyle alalım. “Ona denk yoktur” gibi meâller “HUvallahu Ehad, Allahüs Samed”e uygun değildir. Çünkü yoktur derken kullandığımız “yoktur”da “var” ihtimali vardır, bir yer ihtimali vardır, “yoktur” tevhidi ifade etmez. O, Kur’ân’ın “YOKtur” dediği değildir. Allah ile ilgili kullandığınız “YOKtur” kelimesi insanın tespitinde olmaz. İnsanî bir tespitle “yoktur” derseniz tevhid olmaz. Bu yüzden biz şunu tespit edebiliriz; O’na hiçbir küfüv söz konusu değildir. “Söz konusu” değildir. Daha önceki idrakımızda öyle bir şey söz konusuydu ama o söz konusu olan zan yalanmış, iftira imiş. “Yoktur” nesnel birşey, daha önce öyle nesnel birşey yoktu ki. “Müstakilen VAR ve Muhtar olan ancak Allah’tır” hakikatini yalanlayan kişi “ben de müstakilen var ve muhtarım” iddiasında bulunuyor. İşte öyle birşey yok, o iddia, o zan yalan ve iftira. Bir yalanı tespit ettiğinizde “yoktur” demezsiniz, “söz konusu değil” dersiniz. Dikkat edin, öyle nesnel birşey yok. Onun tespit ederken “yoktur” kelimesi yeterli ve doğru olmayacağından “söz konusu değildir” deriz. Bazı meâller “yoktur” yerine “O’na denk, eş bir küfüv olmadı” der. Çalıştınız da olmadı gibi. Onu ifade ederken “olmadı” fiili de uygun düşmez. Olacaktı ama olmadı, başaramadı gibi bir mânâya açık bir meal doğru olmaz. Öyleyse uygun tespit cümlesi nedir? Şudur: Söz konusu değildir! Söz konusu değildir dediğimiz şeyi anlamaya çalışalım, çünkü onu tespit edeceğiz. Ne söz konusu değildir?
Allah Ehad ve Samed’dir, “dışı” kavramı olmayandır; zatında zatını kendisinin bildiği tektir. Öyle bir tektir ki, öyle bir “dışı” kavramı yoktur ki ihtiyacı olmayan saflıktadır: Ehad ve Samed. İşte bu söylediğimiz gerçeğin küfüvü söz konusu değildir. “Küfüv” kelimesini anlayalım, bizim için önemli, çünkü o bizim tespitimiz olacak. İyi anlayalım ki “bunu tespit ettik” diyebilelim, sonra da bizde onun sûreti oluşsun. Yanlış tespitte yanlış sûret oluşur. Yanlış malzemeler koyarsak yanlış kek çıkar. Bu yüzden fiiller, sözler, ifadeler çok önemlidir. Hiç biri bizi yanlış idrak ve davranışlara çekmemelidir. “Ona küfüv söz konusu değildir” ayetindeki “küfüv”ün mânâsı olarak kullanılan “denk, benzer” gibi anlamlar onu açıklamaya tam yetmez. Küfüv mânâsının içerisinde daha ileri tarifler var. Şu soruyu sorarsak doğru mânâyı kolay buluruz: O neye denk, benzer? Ehad ve Samed’i denk ve benzer ifadesiyle tarif edemeyiz, “neye denk?” sorusuna cevap bulamayız. Denk ve benzer kelimelerinde bir tarif var, o tarifle Ehad ve Samed vasıflarını tarif edemeyiz. Bu yüzden, küfüv kelimesi önemlidir, “kâfî” mânâsını içeriyor; Allah’ın bu vasıflarına kâfîlik söz konusu değildir. Allah öyle “Müstakilen VAR ve Muhtar”dır ki O’nun “Müstakilen VAR ve Muhtar” oluşuna kâfî gelecek, onu karşılayacak bir başka müstakilen VAR ve Muhtar YOKtur. Küfüv ile “kâfî”liği tespit edeceğiz, çünkü “kâfî” için cevap verebiliriz. Tespit edeceğimiz şeyi öğrendik: Ehad ve Samed. Ve Lem yekün lehu küfüven Ehad.
BEYAN ÎMAN’DIR, KAZANILMIŞ BEYAN İKAN’DIR
“Ehad ve Samed” mânâsı itibariyle anlayabileceğimiz dile çevrilirse, yalnızca Allah için kullanmak üzere “VAR” diyebiliriz. Bu VAR hayatta kullandığımız var değildir. Masanın üzerinde bir bardak olsun. Onu aldık, artık yok. “Yok” derken onu “var”ın zıddı için kullandım. Oysa Allah’la ilgili olarak “başka müstakilen VAR ve Muhtar YOKTUR” derken kullandığımız YOK, “var”ın zıddı değildir. Biz normal hayatta varın zıddına yok, yokun zıddına var deriz. Bu kelimeleri aynı mânâda kullanarak “Allah vardır, yoktur” diyemeyiz. “Allah VAR’dır”ın VAR’ı yalnızca Allah için kullanılır. “Başka müstakilen VAR ve muhtar YOKtur”daki YOK ancak Allah için, Allah vasıfları için kullanılır; “başka Ehad ve Samed YOK” demektir. Onu normal hayattaki var-yok’la yapamayız, meâllendirirken onu fiil olarak da kullanamayız, olmaz. Çünkü bizim yok dediğimiz şey varın zıddıdır. Masanın üzerindeki bardak “yok” bile olsa onun yeri var, onun olmadığı yer de Allah’ın yarattığı bir varlık, siz ona “yok” diyorsunuz. Onun bir yeri var, o var. Siz o “var”a yok diyorsunuz. O yok dediğiniz mânâ ile Allah’a yok diyemezsiniz. Çünkü başka “Müstakilen VAR ve Muhtar olan” YOKTUR. İşte böyle bir tespit gerekiyor. Kazanmak için bunu tespit edeceksiniz, bunu kazanıma ve değişime çevireceksiniz. Dolayısıyla, İhlas Suresi 4. ayet hedefiyle biz “başka müstakilen VAR ve Muhtar söz konusu değildir” sonucuna ulaşıyoruz. Bunu biz daha önce beyan etmiştik. “HUvallahu Ehad, Allahus Samed” bir beyandır. Bunu duyduk, îman ettik, beyan ettik. Hatta bunu ilk beyanında Efendimiz (SAV) hiddetli söylemiştir. Çünkü alay eden bir sorunun cevabı olarak vahiy gelmiştir: “Senin Allah’ın” diye sormuşlardı. Bu yüzden, Efendimiz (SAV) “Kul; HUvallahu Ehad Allahus Samed” derken haykırmış, bir beyanda bulunmuştur. Biz o beyanı kazanılmış beyana çevireceğiz.
Beyan îman’dır, kazanılmış beyan ikan’dır. O yüzden bilenler, “iyyâKE na’budu VE iyyâKE nesta’iyn” diyenlere bir başka şehâdet öğretirler. Bir şeye şâhit olmuş ki öğretiyor. Bu kazanım oluşunca o şâhitlik başlar. Kişi der ki: “Eşhedü En Lâ İlahe İllallahul Ehadus Samedülleziy Lem Yelid Velem Yuled Velem Yekün Lehü Küfüven Ehad.” Şâhit oldunuz, bu artık sizin kazanımınız. Şâhitlik kazanımdır, ikandır. İhlas Hayat Döngüsü’nü tamamlıyorsunuz…
İhlâs Suresi bize bir hayat döngüsü öğretiyor:” Kul (de, beyan et), HUvallahu Ehad, Allahus Samed. Bu bilgi ve îmanla, bu îmandan çıkmadan hayata başlayın diyor. Öyle bir enerjiyle başlayın ki yolunuzu şaşırmayın, bu yüzden “Lem Yelid ve Lem Yûled” deyin. Ama orada durmayın, gösterilen hedefi kazanıma çevirin, o hedefle ahlaklanın. Hedefinizle ilgili tespitiniz “Ve Lem Yekün Lehü Küfüven Ehad” olsun” diyor. Bu şehadeti yaşadığınızda onu söylemek size o kadar zevkli ve kolay olur ki: Eşhedü En Lâ İlahe İllallahul Ehadüs Samedülleziy Lem Yelid Ve Lem Yûled Ve Lem Yekün Lehû Küfüven Ehad. Ramazan ayı bu şehadet için önemli bir fırsattır. Siz bu şahadeti yapınca, kalem “her şey yeniden yazılacak” der. İşler değişti… Herşey yeniden yazılacaktır ama önce yazılanlar geçerli olmak kaydıyla. Yeniden yazılacak olması onların gerçekliğini kaldırmaz, onlar silinmez. “İyyâKE na’budü ve iyyâKE nesta’iyn” ile gördüğümüz manaları İhlâs Sûresi’nin bize açtığı İhlâs Hayat Döngüsü penceresinden ders etmeye çalıştık.

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER

Afyon Haber Son Dakika Afyon Namaz Vakti