Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Mustafa Yılmaz DÜNDAR
e-posta: YAZARIN TÜM YAZILARI

“FATİHA İLE FETİH” YAZILARI – 61

Mustafa Yılmaz DÜNDAR 31 Ağustos 2018 Cuma 14:31:21
 

YÛSUF ALEYHİSSELÂM’IN RÜYA AÇIKLAMASI BİR YORUM DEĞİLDİR, OLAYIN TA KENDİSİDİR
“İyyâKE na’budu VE iyyâKE nesta’iyn” ayetinin “İyyaKE nesta’ıyn” kısmını tefekküre başlamış ve demiştik ki, kul “İyyaKE nesta’ıyn” demelidir, çünkü Samed değildir. Kul ihtiyacı olan ve isteyendir, bu onun bir özelliğidir. Şimdi kulun “ihtiyacı olan ve isteyen” özelliğini Kur’ân’dan ders yaparak anlamak amacıyla Yûsuf Sûresi 42. âyetle devam ediyoruz. Siz üstündeki ve altındaki bir kaç âyete de bakın ki anlama daha pekişmiş olur. Burada vereceğimiz mealle baktığınız meâlleri kıyaslamayın, çarpıştırmayın, birleştirin. Birleştirirseniz, okuyacağınız meâllere yapacağımız meâli de katarsanız konu sizin için daha anlamlı olur.
Yûsuf-42: “Onlardan kurtulacağını bildiği kimseye dedi ki; Rabbinin katında beni an. Şeytan ona Rabbinin zikrini unutturdu da nice yıllar zindanda kaldı.”
Zindanda iki mahkûm rüyasını Hz. Yûsuf aleyhisselâm’a söyler, yorum isterler. Onlar yorum zannederler, oysa Hz. Yûsuf aleyhisselam’ın yaptığı rüya yorumu değildir. Rüya yorumunu normal insanlar da yapar. Hz. Yûsuf aleyhisselam’a rüya bilgisi verildiği için söylediği yorum değildir, olayın ta kendisidir, rüyanın karşılığıdır, rüya hakkındaki soruya cevabın ta kendisidir, rüyanın ne demek istediğidir. Lügatte siz bir kelimenin karşılığına, anlamına baktığınızda, bulduğunuz karşılık bir yorum mudur? Kelimenin manasıdır, yorum değildir. Kelimenin lügatteki manası gibi, eğer rüyalar için de bir lügat düşünürsek, o rüyanın o kişi için manası, karşılığı tam olarak neyse, Hz. Yûsuf aleyhisselam onu söyler. Ki o rüya her zaman ve herkes için o manada değildir, rüya çok geniş kapsamlı bir lügattir. Onu Rabbi ona bildirir. Bu önemli: Yûsuf aleyhisselâm’ın açıklaması bir yorum değildir.
YÛSUF ALEYHİSSELAM “RABBİNİN
KATINDA BENİ UNUTMA” DEMİŞTİ
İki mahkûm Hazreti Yusuf aleyhisselam’dan gördükleri rüyaların manasını ister, onların diliyle söylersek yorumunu ister, olayı bilmedikleri için yorum diyorlar. Hz. Yusuf aleyhisselam mânâsını onlara söyler. Onlardan birisi zindandan kurtulacaktır. Kurtulacak olan o dönemin kralının yanında çalışacağı için Hz. Yûsuf aleyhisselam ona “kralının yanına gittiğinde beni unutma” der. Kelimenin aslı ayette “kral” olarak değil, bu kelimeyi değiştireceğiz, şimdi anlamak için kral diyoruz, çünkü kral kelimesinden bir yere geleceğiz. Ayetin orijinalindeki ifade “Rabbinin katında beni unutma” şeklindedir. Olayın esasına vakıf olmadan ayeti okuyan birisi ayetteki “rab” kelimesini kendi rabbi zannedebilir. O mahkûma söylenen “rabbinin katında beni an” ifadesindeki “rab” bizim “Allâhümme ente Rabbiy” derken söylediğimiz (Rabbül alemiyn olan) Rab değildir.
Hz. Yusuf aleyhisselam’ın yaşadığı memlekette krallar rablıklarını ilan etmişlerdir, tanrı muamelesi görürler, yarıtanrı bilinirler. Hal böyle olunca normal halk krallarını rabları biliyor, onlara rab diyorlar. Hz. Yûsuf aleyhisselam o mahkuma “sen rabbinin yanında çalışacaksın, o vakit beni onun yanında an, halimi söyle, bir faydası dokunur” diyor, Dikkat edin “rabbimin” demiyor. Ayette “rabbinin” ifadesi kullanıldığı halde meâller genellikle “efendinin” diyor: Efendinin, kralının, seni yönetenin yanında beni an. Bu meal yanlış değil, onların rableri aynı zamanda onların efendisi. Ama âyetin orijinalinde “rab” yazıyor. Muhtemelen, okuyanlar “rab” kelimesini karıştırmasın diye “efendi” olarak çeviriyorlar. Ama böyle yazınca da okuyan kişi esastan perdeleniyor, olaydan ders çıkaramıyor, Kur’ân’ı ders edemiyor. Orijinal ifade “rabbinin” diyor. Neden? Kur’ân’daki başka âyetlerde de çeşitli yöneticilerden bahsedilir ama Kur’ân onlara “rab” demez. Yalnızca burada yöneticiye “rab” dedi. Çünkü o dönemde yöneticiler “rabbiniz benim” diyen yarı tanrılardı, halkın inandığı tanrıyla ilişki kuran yarı tanrılardı. Yûsuf aleyhisselam zaten onların bu inanışı nedeniyle “rabbinin katında beni an” diyor. Böyle demekle onun yanlış inanışını, aslında inanmadığı halde, tasdik etmiş gibi oluşu bize bir hakikati öğretmek için, bize o ifadesindeki tasdik manası üzerinden bir ders var. Değilse Rasûl Allah’tan ister, biz de öyle. Bu yüzden, Hz. Yusuf (AS)’ın o mahkuma “git rabbine söyle, beni çıkarsın” deyişi bize bir uyarıdır.
ALLAH’IN KELAMINI ONARMAK
HANGİ KULUN HADDİNE?
Âyetin bundan sonrası da ilginçtir, orası da tereddütlü meâllendiriliyor: “O kişiye şeytan onu efendisinin yanında anmayı unutturdu” yazılıyor. Mealde “efendinin yanı” olarak yazılanın orijinali “Rabbin indi”dir, yani İND’dir. Hz. Yusuf kurtulacağını bildiği kimseye “Rabbinin katında beni an” dedi, şeytan ona o an Rabbini unutturdu, böylece nice yıllar zindanda kaldı. Bu ayetteki zâhiri mânâdır. Bu zâhirin bir gerisi var ki o batini olarak Hz. Yûsuf aleyhisselam’ın nefs ilerlemesindeki kademelerle ilgilidir. Ama olay, Rasûl nefsinin ilerlemesidir, Risaletle meşgul birisiyle ilgilidir, orada anlatılan bizim nefs ilerlememiz değil.
Meâl yaparken dikkat etmek lazım, orijinali onarıyormuş gibi bir hale girmek çok tehlikelidir. Ne haddimize! Daha iyi anlaşılsın diye onarmak olmaz. Yazı yazamayan çocuğun yazısını onarırsınız, Allah’ın kelamını onarmak hangi kulun haddine? Bu, o meâli yapanda fark etmediği gizli bir iyilik duygusu sebebiyle bile olsa yanlıştır. Buna sebep iyi niyetle oluşan bir hal de olabilir ama ne olursa olsun yanlıştır. “Rabbinin katında beni an” cümlesi, “efendinin yanında beni an” diye meâl yapılırsa ayetin vermek istediği ders anlaşılamaz. Âyet “rab” demiş, çünkü o günlerde yöneticiler “rab” biliniyor. Bunun bizim için önemli olduğunu, Rabbimizin bize hem de bir Rasûl aracılığıyla nasıl bir ders vermek istediğini ancak bu şekilde bakarsak anlayabiliriz.
KUR’ÂN BİZE OLAYLARI ANLATMAZ. KUR’ÂN YALNIZCA KELİME-İ TEVHİD’İ ANLATIR
“Rabbinin katında beni an dedi. Ama şeytan ona Rabbinin zikrini unutturdu” kısmının tereddütlü meâllendirilmesi şuna benziyor: Bazı yasalar vardır, farklı avukatlar onları “öyle de olur, böyle de” gibi farklı farklı yorumlarlar. Burada olduğu gibi bazı âyet meâllerinde bu yaklaşıma rastlarız. Bu durumlarda “hangisi doğru?” diye bakmak, doğruyu öğrenmek isteyen için bir anahtar kelime var. Bu anahtar kelime Kelime-i Tevhid’dir. Hangi meâl bir olayı değil de Kelime-i Tevhid’i anlatıyor? Kur’ân bize olayları anlatmaz. Dünyanın bütün olayları oraya sığar mı? Kur’ân yalnızca Kelime-i Tevhid’i anlatır. Bir ayetin meâli için “şöyle de olur, böyle de” demek dünya dillerine göre olabilir. Ama “daha doğrusu ne?” diye bakıldığında, Kelime-i Tevhid’i anlatan, öğreten meâl daha doğrudur. O nedenle anahtar Kelime-i Tevhid’dir. “Rabbinin zikrini unutturdu” ibaresini, “şeytan ona efendisinin yanında Yusuf aleyhisselam’ı anmayı unutturdu” diye yazmak bir meal değil yorumdur, bu yorum da bir yere girebilir ama anahtar kelimemiz ile baktığınızda ulaşılması gereken meal o değil! Âyet bize “şeytan ona (Hz. Yusuf’a) Rabbinin zikrini unutturdu, Rabbini unutturdu” diyor. “Rabbine söylemeyi” değil.
BİZE BİR RASÛL ÜZERİNDEN DERS VERİLİYOR
Hz. Yûsuf aleyhisselam bir rasul, onun yanlış bir imanı, yanlış bir düşüncesi, yanlış bir fiili olamaz. Öyle olmamasına rağmen, bize bir Rasûl üzerinden ders veriliyor, o dersi anlamak için âyeti inceliyoruz. Rasûllerde ve Nebîlerde yanlış olmamasına rağmen Hz. Yusuf “Rabbinin katında beni an” dedi, bunu o kişinin bakış açısından söyledi, o anlasın diye öyle söyledi. O mahkûmun idrakına ve yaşantısına göre söyledi. Bu söylemeyi bile âyet, Hz. Yûsuf aleyhisselam için “o an Rabbini unuttu, bu yüzden nice yıllar zindanda kaldı” olarak tanımlıyor. Fark ettiniz mi? Demek ki, Allah’tan istenmezse durum böyle. Allah’tan değil de kişinin efendisinden istediğinizde, oradan umduğunuzda durum kötü. Allah’tan istemenin önemi anlaşıldı mı, konu bizi korkuttu mu? Yûsuf aleyhisselam bir Rasûl olarak îmanı, düşüncesi, yaşantısı doğru olmasına rağmen talebini o kişinin yanlış bakışına göre iletmesi, “Rabbinin katında beni unutma” demesi bile tasvip edilmedi ve böylece uzun süre daha zindanda kaldı. Bir hadisinde Efendimiz (SAV) buyuruyor ki: “Allah, kardeşim Yusuf’a rahmet etsin. Eğer “Rabbinin indinde beni an” demeseydi, zindanda bir kaç yıl daha kalmayacaktı.” Buradan dersimizi “İyyaKE nesta’iyn” çerçevesinde çıkarmaya çalışalım.
ANAHTARINIZ KELİME-İ TEVHİD
DEĞİLSE MEÂL YAPMAK, AYETLERİ
ANLAMAK ZOR İŞTİR VE TEHLİKELİDİR
Âyetler öyledir ki konumuz neyse, o konuyla ilgili olarak hemen, hemen her ayeti kullanıp ders yapabiliriz, konunun dersini oradan çıkarabiliriz. Bu ayet de öyle. Ona biz şimdi yalnızca “İyyaKE nesta’iyn” çerçevesinde bakıyoruz. Âyetin tüm mânâlarını, ne anlattığını bu paylaştıklarımızla sınırlamak doğru olmaz.
Bu bir Rasûl Kıssası, bu yüzden çok dikkat etmek, çok önemsemek lazım. Âyete, meâline bakıp da “Rasûl yanlış yapmış” derseniz yanılırsınız. Yanlış yapılmış gibi gözüken tabloyu anlayamaz da “Rasûl yanlış yaptı” derseniz işi fark edemezsiniz. Bir kere bunu zihnimizden silelim. O neden öyle, açıklayacağım. Eğer ayete mânâ verirken “Rasûl yanlış yapmış gözüküyor, bunu onarayım” derseniz, “rab” yerine “efendi” veya başka bir şey yazarsınız, yani ayeti düzeltmeye çalışırsınız. Çünkü bir yanlış duyguya girip “Rasûle ait bir yanlışlık var” dediniz, ardından onu düzeltmeye giriştiniz. Sanki dilbilgisi öğretmenisiniz, âyet de öğrencinizin yazılı kâğıdı ve o doğru yazamamış gibi düşünüyorsunuz. Öyle düşünülmese bile sonuç budur. Anahtarınız Kelime-i Tevhid değilse meâl yapmak, ayetleri anlamak zor iştir ve tehlikelidir. Daima Kelime-i Tevhid’i anahtar edinirseniz meâliniz doğru kulvardadır. Sizden daha iyisini yazabilir ama sizinki doğru kulvardadır. Doğru kulvar için Kelime-i Tevhid şablonu şarttır, onu sakın bırakmayın. Bırakmamak için mânâsını bilmek lazım. Mânâsını bilmezsek o şablonu kullanamayız. Maalesef biz Kelime-i Tevhid’i haftada bir gün bir zikir meclisimiz varsa orada kullanıyoruz. Yeterli değil! Öyle yaşamak, onun mânâsı ile yaşamak gerekiyor. Mânâsını bilirsek düşünürken, yazarken, çizerken, yaşarken hep o bizim için şablondur. O yüzden, paylaştığımız konuların değerini inşâAllah fark edin.
RASÛL DENİLDİĞİNDE NORMAL
İNSAN GİBİ DÜŞÜNÜLMEZ.
DİKKATLİ OLMALI, KORKMALIYIZ.
Rasûllerin önemli görevlerinden birisi dünya tiyatrosunda sıkıntıyı yüklenen olmaktır. Yanlışı değil sıkıntıyı, zorluğu! İnanana öğretmek için zorluğu, sıkıntıyı yükleniyorlar. Tüm Nebî ve Rasûller içerisinde o zorluğu ve sıkıntıyı en fazla yüklenen Efendimiz (SAV) olmuştur, en fazla O (SAV) yüklenmiştir. “İnsanlar içerisinde en fazla sıkıntıyı Rasûl ve Nebîler çekmiştir, onların içerisinde de en fazla ben yüklendim” hadisini anlamak istiyorsak ona böyle bakmalıyız. Aksi halde yanlış bir kafa söyle diyebilir: “En fazla sıkıntıyı çektim diyor ama suyu ve ekmeği vardı. O zaman dünyada suyu ve ekmeği olmayanlar vardı. Hürdü, rahattı, evi vardı, oysa evi barkı olmayanlar vardı, köleler vardı.” Sıkıntı bu değil ki. İşin aslını fark eden için dünyadaki sıkıntılar bunlar değil. “Rasûl ve Nebîler sıkıntı çekmiştir” derkenki sıkıntı bunlar değil, bunlar belki çok alt sıralarda. Örneğin Hz. Süleyman aleyhisselam aynı zamanda hazinesiyle ünlü bir kral. Eğer sıkıntıya dünyalık şeyler diye bakarsanız yanılırsınız. Sıkıntı bunlar! Mesela bu cümlesi Hz. Yûsuf aleyhisselam için bir sıkıntı, biz öğrenelim diye yükleniyor. Belki bir kişi öğrenir, kurtulur diye yedi yıl daha zindanda yatıyor. Hz Yusuf aleyhisselam Rabbini tanımıyor mu, bilmiyor mu? O bir Rasûl!
Rasûl denildiğinde normal insan gibi düşünülmez. Bir rasul için “yanlış yapmış” diyen aslında çok büyük yanlışı yapmış olur. Günümüzde, Efendimiz (SAV) için bile, yaşadığı bazı sıkıntılar yüzünden oluşan halleri böyle yorumlayan ve maalesef kendini de önemli zanneden, etiketi yüksek kişiler var. Allah muhafaza etsin. Efendimiz (SAV)’i düşünürken, anarken, hakkında konuşurken çok dikkatli olmak, çok korkmak, çok saygılı olmak lazım. Başımıza bir şey gelir diye değil, hakkını yeriz diye. Yanlış bir bakış veya cümleyle Efendimiz (SAV)’in hakkını yemiş bir duruma düşeriz diye korkmalıyız. Allah muhafaza etsin. Öyleyse, bu olaya da bir Rasûl kıssası olarak bakalım, bu edeble inceleyelim, “Rabbinin indinde beni an dedi” cümlesini de bu edeble düşünelim…

YAZARLAR

TÜMÜ

SON HABERLER