Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Mustafa Yılmaz DÜNDAR

“FATİHA İLE FETİH” YAZILARI – 99

Mustafa Yılmaz DÜNDAR 15 Ekim 2018 Pazartesi 13:42:25
 

SEMİ’NÂ VE ETA’NÂ. BU ÖYLE ÖNEMLİ
BİR TESLİMİYET İFADESİDİR Kİ!..
Esfele sâfiliyn hayatın o hayatı benimsemiş insan için memnuniyet verici olması amacıyla Muhtariyeti Tercih Gücü (MTG) yetkisinin Muhtariyet Gücü kapsamındaki yetkiye kısıtlar koymak, yani esfele sâfiliyne ait hayatı en azından yanlışa düşmeden geçirmek için Muhtariyet Gücü’ne kısıtlar koymak “tercih” ile ilgili değildir. MTG’deki “T” yalnızca Hakk ve Bâtıl arasında tercihle ilgilidir; MTG’deki “T” Hakk’la bâtıl arasında bir tercih yapılacağı zaman devreye girer. Hakk’a yöneliş de, Bâtıl’a gidiş de MTG ile başarılır ama şöyle bir farkı var: Ona verilmiş olan MTG yetkisi ile dûniHİ algı ve zanlarına uygun bir hayat tarzı oluşturmak için kişi MTG’deki yetkisini gaza tam basarak kullanır. Kimilerinin araba kullanırken gaza sonuna kadar basmayı sevmesi gibi, bazıları MTG yetkisini kullanırken kendisinin zannettiği bu tercih yetkisinin gazına sonuna kadar basar. O hayat tarzı zaten bazı karakterlerin işaretidir. Böylece esfele sâfiliyn yaşantıyı kendisine hayat tarzı haline getirir. Peki, dûniHİ algı ve zanlarından yani esfele safiliyn yaşantıdan korunmak için MTG’yi nasıl kullanmak lazım? Gazına değil frenine basarak! Fark budur. Yanlışa da doğruya da MTG ile gidilir, gazına veya frenine basarak. Emanet edilen MTG’yi “müstakil” ilan edip, “dilediğim gibi yaşarım, bana kim karışır?” deyip gaza sonuna kadar basan kişi esfele sâfiliyn hayatın da sonuna kadar gider. O öyle bir yetki ki yeri geldikçe frene basması lazım ki yeri çok sık gelir. O yetkiyi frene basarak kullanan onu Hakk yolda kullanabilir. O yetki frene basarak nasıl kullanılır? Rabbi öğretmeden insanın bunu bilmesi mümkün değildir. Çünkü dünyaya geldiğinde MTG’yi sonuna kadar gaza basılacak şekilde buldu, kendini de onun yarışı içerisinde buldu. Onun bir freninin olduğunu ve o frene basılması gerektiğini bize Rabbimiz öğretiyor. O freni bize öğrettiği tâbir “Semi’nâ ve eta’nâ; işittik ve itaat ettik”dir. Paylaştıklarımızın süzüle süzüle geleceği en önemli nokta burasıdır: Semi’nâ ve eta’nâ. Bu öyle önemli bir teslimiyet ifadesidir ki göreceğiz inşâAllah.
ŞEYTANIN NASIL YANILDIĞI VE BU YÜZDEN BAŞINA NELER GELDİĞİNE DİKKAT
“Hani melâikeye “Secde edin Âdem’e” dedik de, İblis müstesna behemehâl secde ettiler. (İblis): “Tıyn/balçık olarak yarattığın kişiye secde eder miyim?” dedi.” (İsrâ-61)
Ayetten birlikte dersler çıkaralım. Allah İblis’e “Şöyle yap” diyor, o “semi’nâ ve eta’nâ” yani “işittik ve itaat ettik” demiyor, kendi bildiğini yapıyor. Bunun hikmetleri ayrı bir konudur, biz âyetin şu an lazım olan kısmını alıyoruz: O iblisin hüküm veriyor olmasıdır. Bu hükmün temelini ne oluşturuyor? Birbirlerine Göre Var olan yapı! “Âdem’e secde edin” denildiği zaman iblis onun dış görünüşüne, yaratıldığı malzemeye baktı ve “onu balçıktan yarattın, beni nârdanım, ondan üstünüm. Ona secde etmem” dedi. Onu ne yanılttı? Birbirlerine Göre Var olan yapı! Görebileceğimiz en önemli ve ilk yanılgı budur ve bu bize derstir. Şeytanın nasıl yanıldığı ve bu yüzden başına neler geldiği bize ders olarak anlatılıyor. Âdem’in yapısına, dış görünüşüne bakan iblis aldandı. Bu dış görünüşte, bu hammadde ile yaratılan için “ben ondan üstünüm, secde etmem” dedi; “semi’nâ ve eta’nâ” demedi. Böylece Allah’a ve yarattığına karşı Mütekebbir davranmış oldu. Ayetten günümüzdeki secde etmeyenler için de bir çıkarım yapabiliriz: O gün ve bugün secde etmeyen arasında fark var mı?
ÂYET “FRENE BASIN” DİYOR
“Muhakkak ki, Allah bilir ve siz bilemezsiniz.” (Nahl-74)
Hakk yolla ilgili öyle şeyler vardır ki Allah bilir, siz bilemezsiniz, kendiniz hüküm vermeyin diye uyarıldık.
“Allah ve O’nun Rasûlü bir işi hükmettiklerinde mü’min bir erkek ve mü’min bir kadının o işlerinde kendileri için tercih hakkı yoktur. Kim Allah’a ve O’nun Rasûlüne isyan ederse gerçekten apaçık bir dalâlete sapmıştır.” (Ahzâb-36)
Âyet “frene basın” diyor. Kim zâhiren yani ilk basamakta “insanın seçimi yoktur” derse yanılır. Ayet, şu durumlarda onların seçim hakkı yoktur diyor: Bir konuda Allah ve Rasûlü hükmettiğinde, o zaman mü’min erkek ve mü’min kadının o işle ilgili ayrıca bir seçimi olamaz, “şöyle yapacağım, şöyle davranacağım” deme hakkı artık yoktur. Seçim yapma gücü yoktur değil, bu gücü kullanma hakkı yoktur. Kullanırsa haddi aşmış olur. Ahzab 36 şöyle tamamlanıyor: Kim Allah’a ve Rasûlüne isyan ederse gerçekten apaçık bir dalâlettedir, sapmıştır. Dalâlette olmak, Billâhi gerçeğinden uzağa düşmektir, dûniHİ algıda ilerlemek, çok yol kat etmek demektir, hem de hızla. Bu kişi çok memnun, çok rahat, çok zengin, çok sağlıklı olabilir, ama dûniHİ algıda hızla gider. Onun orada hızlı ilerlemesi için her işinin tıkırında gitmesi lazım. O haline bakıp da “ne şanslı adam” demeyin, sakın. Onun yollarını açmışlar, esfele sâfiliyn hayatta, dûniHİ yaşantıda ilerleyip gitsin diye. Herkes âhiretteki yerine hazırlanıyor. O da yerini hak edebilmek için gayret sarf ediyor. Öyle de gider…
KARŞIMIZA ÇIKAN HER İMKÂN HAYR DEĞİL,
BİZİ ÜZEN SIKAN HER ŞEY DE MUSİBET DEĞİL
“Musîbetten size ne isâbet ederse ellerinizin kazandıkları dolayısıyladır. (Allah) birçoğunu da affediyor.” (Şûrâ-30)
Anlıyoruz ki her yanlışımız musibete çevrilmiyor. Allah onların bazısını değil birçoğunu affediyor. Musibet neye denir, bu geniş bir konudur. İnsanın memnun olmadığı her olaya musibet denmez. Siz bir olaya musibet deseniz bile o Allah indinde musibet olmayabilir. O yüzden, âyet “sizin şer zannettiklerinizde hayr vardır, hayr zannettiklerinizde şer vardır, bilmiyorsunuz” der. Haberlerde vardı, adam iddiadan mı, loto/totodan mı şu kadar milyon lira kazanmış. Kazandıktan sonra başına gelmeyen kalmamış, neredeyse ölecek. Demek ki karşımıza çıkan her imkân hayr değil, bizi üzen sıkan her şey de musibet değil. Musibet Allah’tan uzaklaştıran şeydir, özellikle budur. Bir şey sizi Allah’tan uzaklaştırıyorsa musibettir ve o ellerinizin kazandığıdır, yani fikirlerinizle yaptıklarınızdır. Kafanızdan uydurduğunuz fikirlerinizle yaptıklarınızdan ve Allah’a “semi’nâ ve eta’nâ” demediğiniz yerlerden başınıza birçok şey gelir, ayet bunu anlatıyor.
Euzü Billâhi mineş şeytanir raciym, Bismillâhir Rahmânir Rahıym. “Âmener rasûlü Bi mâ ünzile ileyhi min rabbihî vel mü’minûn: Er Rasûl Rabbinden kendisine inzal olunana Billâhi anlamında îman etti, mü’minler de.” (Bakara-285)
Meal yapılırken buraya “Billâhi anlamında” ifadesi eklenmezse, bir kere âyette geçen “B” harfi, yani “bu îman dûniHİ değildir” anlamı kaçırılmış olur. “Rasûl Rabbinden inzal olunana îman etti, mü’minler de” denilirse ayetteki mana eksik kalır. Bu durumda onu okuyan kişi dûniHİ düşünebilir. Dışında bir Allah’a ve Rasûl’e îman ediyorsa o hal ona doğru gelir. Ayet “Rasûl kendisine indirilene Billâhi anlamda îman etti” diyor. Yani kendisine inene kendisini Allah’ın dışında düşünmeksizin îman etti. Mü’minler de böyle îman edip kendilerini Allah’ın dışında algılamadılar, düşünmediler. Zaten o günün müşrikleriyle mücadele buydu. Müşrikler Allah’a inanıyordu ama dûniHİ algıyla! Onların imanları Efendimiz (SAV)’in açıkladığı mânâda, “Billâhi” anlamda bir îman değildi. Bu bakışla, “Âmener Rasûlü” âyetleri, nasıl inanacağımızı öğreten, çok önemli müjdeler içeren değeri çok yüksek iki âyettir.
“B” ANLAMINDA İMAN, “ALLAH’IN DIŞI
 ALGISI” OLMADAN İMAN ETMEKTİR. DÛNİHİ ALGI İSE İŞİ ALLAH’IN DIŞINDA DÜŞÜNMEKTİR
“Küllün amene Billâhi ve melaiketihî ve kütübihî ve rusulihî: (Rasûl ve mü’minler) hepsi Billâhi anlamında olmak üzere Allah’a, meleklerine, kitaplarına ve rasûllerine îman etmiştir.” (Bakara-285)
Allah’a dûniHİ algı olmaksızın îman ettiler. Meleklerini, kitaplarını, rasûllerini Allah’ın dışında düşünmeksizin îman ettiler. “Allah var, dışında da melekler, kitaplar ve rasûller var” gibi değil, “B” anlamında inandılar. “B” anlamında iman, “Allah’ın dışı algısı” olmadan iman etmektir. DûniHİ algı ise işi Allah’ın dışında düşünmektir. Kur’ân “dûniHİ bir şey yok, Allah’ın dışı yok, onu uydurdunuz, Allah’a iftira ediyorsunuz” diyor. Bakara-285’in ilk kısmı bize mü’minlerin îmanını tarif etti: Onlar kendilerini de, melekleri, kitapları ve rasûlleri de Allah’ın dışında düşünmeden, onlara dûniHİ bir yer/varlık vermeden, öyle bir zan üretmeden îman ettiler. Böyle îman edenler sonra ne dediler?
“Lâ nuferriku beyne ehadin min rusulihi. Ve kâlû “semi’nâ ve eta’nâ, ğufrâneke Rabbenâ ve ileykel masıyr: O’nun Rasûllerinden hiçbirini ayırt etmeyiz. İşittik ve itaat ettik. Ğufransın Rabbimiz, dönüşümüz Sanadır dediler.” (Bakara-285)
“Lâ nuferriku beyne ehadin min rusûlih” duruşu yalnız İslâmiyet’te vardır, onu yalnızca biz deriz. Diğer Ehl-i Kitab bütün rasûlleri kabul etmez. Ama biz ayırt etmeksizin hepsine iman ederiz. Hiç birini ayırmaksınız bütün rasûlleri kabul ettiğimizi o gün böyle söylemişiz. Bugün de aynısını söylüyoruz.: Lâ nuferriku beyne ehadin min rusulihi: Biz O’nun Rasulleri arasında ayırım yapmayız!

“FATİHA İLE FETİH” YAZILARI – 99-

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER

Afyon Haber Son Dakika Afyon Namaz Vakti