Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
İrfan Ünver NASRATTINOĞLU

KARDEŞ LİBYA -5-

TÜRKİYE-LİBYA TARİH İLİŞKİLERİ SEMPOZYUMU
Libya Araştırma Merkezi salonunda düzenlenen sempozyumu açılış oturumunu Libya Araştırma Merkezi Müdürü Dr.Muhammed Tahir El-CERRARİ yönetmiş, divanda onun yanında Basın Yayın ve Enformasyon Genel Müdürümüz Dr.Orhan Koloğlu oturmuştu. Salonda T.C.Trablus Büyükelçisi Mustafa Aşula, diplomatlarımız ve Libya’da bulunan birçok yurttaşımız da yer almışlardı.
Açış konuşmasında Dr.Cerrari; “Türk-Arap tarihine yapılan sabotaj bu sempozyumla ortadan kalkacaktır. Bugüne değin yazılmayan gerçekleri saptamak gerek. Bu sempozyumla iki ülke arasındaki ilişkilerde daha olumlu neticeler alınacaktır.” Demişti.
Libya Milli Eğitim Bakanı Ahmet Şerif de konuşmasında şu sözlere yer vermişti: “Saldırgan İtalyan’a karşı Libyalılar, Türk kardeşleriyle beraber mücadele etmişlerdir. El-Fateh üniversitesine bağlı olarak kurulan Libya Araştırmaları Merkezi, Libya tarihinin doğru olarak saptanmasına çalışmaktadır. Seminere katılan Türk bilim adamlarına teşekkür ederim.”
Türk Delegasyonu adına konuşan Dr.Orhan Koloğlu ise konuşmasında; “Sayın bakana, Dr.Cerrari ve arkadaşlarına teşekkür ederim. Bu seminerin devamı Türkiye’de yapılacaktır.” demişti.
Sempozyumda Dr.Nejat GÖYÜNÇ, Prof. Dr. Ercüment KURAN, Dr.Orhan KOLOĞLU, Prof.Dr.Abdülkadir KARAHAN, Prof.Dr.Emel DOĞRAMACI, Prof.Dr.Bayram KODAMAN ve Dr.Faruk KOCACIK bildiri sundular. Tartışmalar bölümünde ben de söz alarak konuşmuştum. Keza Büyükelçimiz Mustafa Aşula, Dr.Cerrari, Dr.Mısrati, Ali Sıtki Abdülkadir de söz alarak konularla ilgili görüş ve düşüncelerini söylemişlerdi.
Seminerin kapanış konuşmasında Cerrari, bildirilerin kısa sürede kitap bütünlüğünde basılacağını söylemişti. Cerrari’nin içtenlikle söylediği şu sözü de günlüğüme kaydetmiştim:
“Tarihimizi batılılar yazdılar. Liderimiz Muammer Kaddafi, Libya Araştırma Merkezinin kuruluşunu müteakip bize emir verdiler ki; Libya tarihi, Türk tarihçilerle birlikte yazılmalıdır. Türkler bizim düşmanımız değil, aksine kardeşimizdir…”
DÜŞÜNCELER
Rahat bir gece geçirmiş, yeterince uyumuş ve o Trablus sabahında derin düşüncelere dalmıştım… Tagrift sahrasında epey yorulmuş, koca çadırın içinde yere uzatılan yataklar üzerinde, dört Türk gazeteci yan yana yatmıştık. Karşımızdaki yataklarda Moritanya, Şili, kanada ve Brezilya’dan gelen gazeteciler yatıyorlardı. Başka bir çadırda Türk, İtalyan, Panamalı ve Arap kadın gazeteciler yatmışlardı. Bir çadırda, nazırlar, bir diğerinde sefirler, o çadırın yanındaki çadırda kurmay subaylar, onların karşısındaki çadırda askerler ve diğer çadırlarda Libya halkı konaklamışlardı. Gündüz çok sıcak olan çöl, gece soğuyor ve üşütüyordu. Her şeye rağmen birkaç saat için de olsa uyumuştuk.
Kaddafi orada her sınıftan insanı eşit seviyede tutmuştu. Sefir de paşa da, subay da, nefer de, gazeteci ve halkın tümü de yer yatağında yatmışlar; aynı kazandan yemek yemişlerdi.
Kaddafi, İtalyan’ların hezimete uğratıldığı yerde, bayramı kutlamıştı. Burada dikilen muhteşem abidenin açılışı da o arada yapılmıştı.
Gençler Kaddafi’yi seviyorlardı. Çünkü o her konuşmasında gençliğe hitap ediyor ve düşüncelerini fiilen uygulayacak kişilerin, gençler olduğuna inanıyordu. Ordu da bütünüyle onun emrindeydi. Ama orta yaşın üzerindeki halkın, onu sevdiğini söylemek mümkün değildi. Kuşkusuz bunun birçok nedenleri vardı. Kimi devrimlerden hoşnut değildi, kimi de onu dindar bulmuyordu.
Libya’da Sovyet askeri uzmanlarının yanısıra Amerikalı uzmanların bulunuşu, dünyanın bu ülkeye kuşku ile bakmasına neden oluyordu. Kaddafi’yi iki yıl üst üste görmüştüm. Geçen yıla göre performansını düşük görmüştüm. Yorgun görünüyordu ve aynı sözleri tekrarlayıp duruyordu!…
Tüm diktatörler gibi, Kaddafi de dolduruşa geliyor; kendisine yapılan abartılı tezahüratların etkisiyle, giderek şımarık bir hal alıyordu. Gerçi halkın arasına giriyor, herkesin elini sıkıyor, güler yüz gösteriyordu ama, kendisinde olağanüstü güçler bulunduğu vehmine kapılıyordu. Radyo ve televizyon sürekli onun konuşmalarını veriyor; onun için yazılan şiirlerin okunmasına ve yapılan bestelere yer veriliyordu. Bir başka deyişle radyo ve TV, Kaddafi ile başlıyor, Kaddafi ile bitiyordu. Bu nedenle kimi Libyalı dostlarımız, halkın başka ülkelerin televizyon kanallarını izlediğini söylemişlerdi. Bütün bunlar, Kaddafi’nin üzerinde durduğu cemahiriye sistemine de, üçüncü evrensel teoriye de asla uymayan eylemlerdi.
Kahvaltıdan sonra, bize mihmandarlık yapan kişilerden bir araç istemiş, Şahap Gensoy ve Hale hanımla birlikte, kaldığımız Hotel Beach’tan 5 km. uzaktaki kent merkezine gitmiştik. Az da olsa Türkçe bilen Mahmud Ahmed El-Dik’i de yanımıza almıştık. Türk çarşısında iki saat kadar dolaşarak, evlerimize götüreceğimiz bazı hediyeler almıştık. Sonra Trablus içerisinde, otomobille bir tur atarken, başkentteki kimi gelişmeleri ve inşaa edilen görkemli binaları da görmüştük. Görülen o idi ki, Libya layık olduğu gelişim sürecine girmişti…
KUR’AN’I KERİM OKUMA YARIŞMASI
Biz orada iken, 1-4 Ekim 1979 tarihleri arasında bir de Kuran’ı Kerim okuma yarışması düzenlenmişti. Bu yarışmaya 20 ülkeden 50 hafız katılarak, “Hıfz ve Tecvid” üzerinde yarışmışlardı. Ne yazık ki Türkiye’den gelen olmamış, Türk hafızlığını Bulgaristan ve Yunanistan’dan gelen Türk kökenli kişiler temsil etmişlerdi!… Örneğin Bulgaristan’dan Kırcali bölgesi müftü yardımcısı Ramazan Hüseyin Mehmet oradaydı ve bu zat ile epeyce sohbet edip tartışmıştık. Ben Bulgaristan’daki Türklerin baskı altında olduklarından bahsetmiştim; o ise çok rahat bir yaşama ortamı içinde oldukları söylemişti!…
Yunanistan’dan gelen iki Türk hafız ise korku ve şaşkınlık içindelerdi ve hatta isimlerini bile söylemekten çekinmişlerdi!…
Yarışma Trablus’taki Libya-Pakistan Kardeşlik Derneği salonunda yapılmış, Libya’dan 3, Malezya’dan bir hafız, jüri üyeliği yapmışlardı.
KARDEŞLİK CEMİYETİ
Türkiye ile Libya arasındaki ilişkiler tam bir bahar havası yaşanıyordu. Ankara’da ve Trablus’ta, kardeşlik cemiyetleri kurulmuştu. Ankara’da kurulan derneğin adı Türkiye-Libya Dostluk Derneği iken ilk genel kurulda söz alan Libya’nın Ankara Büyükelçiliği maslahatgüzarı, Muammer Kaddafi’nin bir mesaj gönderdiğini; bu mesajda Kaddafi’nin “dostluk her milletle kurulabilir, ama Türkiye ve Libya iki kardeş ülkedir; bu nedenle derneğin adı ‘Kardeş Türkiye-Libya Derneği’ olmalıdır” dediğini belirtmiş, bu öneri alkışlarla kabul edilerek o günden sonra dernek bu adla anılmıştır.
Bunun gibi Trablus’ta da “Libya Arap Türk Kardeşlik Cemiyeti” kurulmuştu. Bu cemiyetin kurucularından Mehmet Behçet Karamanlı, bizi özel otomobili ile cemiyetin merkezine götürmüştü. Gittiğimiz binada başka ülkelerle ilgili dostluk cemiyetlerinin de büroları vardı. Karamanlı’nın verdiği bilgiye göre bu cemiyet, Van depreminden hemen sonra 1976 yılında kurulmuş ve Karamanlı başkanlığındaki bir heyet Van’a giderek taziyede bulunmuş ve yardım yapmışlardı.
ARAP MUSİKİSİ VE HALK OYUNLARI
Bir akşam, otelimizin büyük salonunda muhteşem bir gösteri izlemiştik. Libyalı’nın ünlü ses ve saz sanatçılarının sundukları Arap musikisi, adeta beni benden almıştı. Yukarıda da değindiğim gibi, ben Arap musikisine hayranım. Bu nedenle gittiğim her Arap ülkesinden bir sürü müzik kaseti alıp getirmişimdir. Ama Trablus’ta gördüğüm canlı musikinin yüreğime nakşolan sesini günlerce kulaklarımda hissetmiştim. Özellikle solist bayanların birbirinden güzel oluşları da ilginçti…
Ayrıca, halk oyunları gösterileri de yapılmıştı. Halk musikisi enstrümanları, davulun ritmi eşliğinde yapılan gösteriler, otantik Arap halk danslarının özgün örnekleriydi. Orada seyrettiğim bir halk oyunları topluluğunu, ülkemize davet ederek; “Uluslararası Silifke Folklor ve Müzik Festivaline katılmalarını sağlamıştım.
Sonradan öğrendiğimize göre, bizim Libya’dan ayrılmamızdan bir hafta sonra Trablus’ta “Arap-İslâm Ülkeleri Folklor ve Müzik Festivali” yapılacaktı. O akşam seyrettiğimiz gösteriler ve dinlediğimiz konser, bu festivale iştirak edecek olan Libya topluluklarının son provalarıydı. Bu habere çok üzülmüştüm. Zira böyle bir festivalden haberim olsaydı, yurda dönüşümü erteleyebilirdim.
CERRARİ İLE GÖRÜŞME
Trablus’taki son sabahımıza erken uyanmış ve kahvaltı ettikten sonra, Libya Araştırma Merkezi’ne gidecektik. Zira orada Dr.Cerrari ile görüşecektik. Cerrari basının işlevlerini bildiğini, ülkelerimiz arasındaki dostluğun gelişmesinde bizim katkımızın olabileceğini söylemiş; bizim araştırmalar ve yayınlar yapmamızı istemişti. Ayrıca bir Türk gazeteciyi 6 ay süreyle Libya’da misafir edebileceklerini de belirtmişti. “Kendinizi vatanınızda hissedebilirsiniz” diyen Cerrari’nin gerçek bir Türk dostu olduğu muhakkaktı. Nitekim uzun zaman, Türkiye ile ilişkilerini canlı tutmuştu. Örneğin, Trablus’taki etkinliğin ikincisi, iki yıl sonra İstanbul’da Hilton oteli salonunda gerçekleştirilmişti.
Ve yurda dönüş vakti gelmişti…
11 ekim 1979 günü saat 15.37’de Trablus’tan havalanan THY uçağı 8500-11000 metre yüksekten uçarak, 19.13’de Yeşilköy hava alanına inmişti…

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER

Afyon Haber Son Dakika Afyon Namaz Vakti