Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Mustafa Yılmaz DÜNDAR

KONUŞA KONUŞA CEHENNEME GİDENLER KİMİN UMURUNDA?

Mustafa Yılmaz DÜNDAR 31 Ocak 2018 Çarşamba 13:50:58
 

– 93 –
Bir paylaşım toplantısında sorulmuştu: Hz. İbrahim aleyhisselamın ateşe atılma anında orada olduğumuzu düşünsek, o an kişinin aklından neler geçebilir? Cevap olabilecek benzer bir bakış açısını daha önce paylaşmıştık, hatırlayacaksınız. Hz. İbrahim aleyhisselam ateşe atılacağında “yanmam, hallederim” demiyor. Derse “A” olur. Rabbi dilediyse yanacak. O öyle diyemez, kâhinler, feth-i zulmani sahipleri “ben yanmam” diyebilir. Musa aleyhisselam’ın Asası’nı örnek vermiştik. Sihirbazlar küçük yılanlar oluşturdular, Hz. Musa aleyhisselam ne yapacak, ne olacak bilmiyor, bir planı yok. Hz. Musa’ya vahiy geliyor; asanı at ya Musa. Atıyor, daha büyük bir yılan olup diğerlerini yutuyor. Yoksa Hz. Musa yılanları görünce “asayı atar hepsini hallederim” demiyor. Ne olacağını bilmiyor, öyle bir planı yok! Rabbi ne emir vermiş, onu da bilmiyor, belki de yılanlar Hz. Musa’yı yiyecek, Rabbi öyle dilemişse öyle, bilemez. O teslim olmuş! Hz. İbrahim’e “Hasbiyallahu de!” deniyor, denileni yapıyor. Rabbi dilemişse yanar. Ateşin onu yakıp yakmayacağı gibi bir düşüncesi ve kararı yok. O müstakil iradesi olduğunu sananın işidir, o karar verir, o zaman feth-i zulmani olur, Feth-i Rahmani değil. Hazreti İbrahim “Eslemtü li Rabbil âlemin; âlemlerin Rabbine teslimim” dedi, teslim oldu. Bu teslimiyet “B”nin kuvvetli yaşanmasından kaynaklanan EMİN HAL’dir. Yani, ister ateş, ister şu, ister bu, öyle bir kaygının kalmadığı bir hal ve yaşantı var burada. Bu çok farklı bir hayattır…
“A”NIN KONUŞMASI DÂHİL
HER ŞEYİ ALLAH YOKMUŞ GİBİ’DİR!

Şöyle bir soru gelmişti: Mesela bir iş yapıyoruz, bir kısmını tamamladık kalanını başkası yapacak, “Ali halledecek” diyoruz. Bu durumda o yaklaşım Ali’nin bir müstakil gücü varmış gibi mi oluyor. Veya “ben üzerime düşeni yaptım, gerisine Allah Kerim” dediğimizde yine aynı şekilde çok ayıp ediyormuşuz gibi mi oluyor? Günlük yaşantıda, “A” yapısıyla yaşayanla “B”nin hayat tarzında olanın cümleleri bile farklıdır, her şeyleri farklıdır. Bu yüzden, “B”yi anlatırken diyeceğiz ki; “B” yaşantısında olanın kurduğu cümleler ve oluşturduğu fikirler hep Elhamdülillah Platformu’na oturur. O zaman “elhamdülillah, sübhanallah, inşaAllah” kendiliğinden bizim bakış açımız haline gelir, bakış açımız Elhamdülillah Platformu’nda olur. Yani konuşurken kendiliğinden “hamd Allah’a aittir; takdir, karar Allah’a aittir; kader Allah’a aittir” manası kokan cümleler kurulur. Peki, “A” nasıl konuşur?” Önce onun şu özelliğini bilmek gerekir. “A”nın en önemli özelliği şudur ki, o düşünürken Allah Yokmuş Gibi düşünür, konuşurken Allah Yokmuş Gibi konuşur, yaşarken de öyle… Bu, “A”yı tanımak için çok önemli bir ipucudur. “A”nın konuşması dâhil her şeyi Allah Yokmuş Gibi’dir! Bu yüzden günlük yaşantınız içerisinden onları tek tek bulup sizdeki “A”yı fonksiyonsuz kılmanız gerekiyor, esas mesele bu: Yaşantımızın içerisinde daima ve çok detaylı bir şekilde “A” Takdim Formu”nu arayıp, bulup, onunla öyle mücadele etmemiz gerekiyor.

“NUR YİYİCİ”LERE DİKKAT! KONUŞA
KONUŞA CEHENNEME GİDERSİN,
KİMSENİN UMURUNDA OLMAZ

Tefekkür Şemamızda “nur yiyici” ifadesi var, onu lütfen önemseyin. “A”nın (kendini müstakilen var zanneden asi yapının) kurduğu cümleler nur yiyicidir. Siz “B” kapsamında bir şey söyleyip, bir iş yaptığınızda hemen o nur yiyici devreye girer. Eğer dikkat etmezseniz ürettiğiniz nuru yer bitirir.  “A” Takdim Formu”nun sistemi “B”yi yok etmeye yönelik çalışır. “B” mefhumunu örtmeye yönelik bir sistem çalışıyor. Bu sistem sende de var! İşte o sistemi fark edip çalıştırmamak gerekiyor. O sistemi sen kendi doğal halin sanar, kendi haline bırakırsan sendeki “A” yapı doğal yaşar ve sen “Ben böyleyim, ben buyum” dersin, onu fark etmemiş ve sahiplenmiş olursun. Fark etmelisin ki onu fonksiyonsuz kılasın. Birisi onun dilidir. Evde, iş hayatında, her yerde… Zaten hep diyoruz ki; anlattığımız konu sadece seccadeye gittiğinizde yapacağınız, orada gereken bir şey değil, bunu hayata hâkim kılmanız gerekiyor. Bakın çok önemli bir şey söyleyeyim: “Salât mü’minin miracıdır” değil mi? Miracı sadece salât ikame ederken yaşayacağınızı sanmayın. Miracın çoğunu normal hayatta yaşarsınız. “Salât mü’minin miracıdır” hakikati, yalnızca seccadede yaşayacağınız bir şey değildir. Kişi bunu fark etmezse seccadede kendisini zorlar, “ne yaşayacağım acaba?” diye bekler. “Miracı yaşayan ne yaşıyor, ne yapıyor, benim yaptığımdan farklı olarak ne yapıyor?” diye telaşla onu arar. Değil! Mirac hali salâtta yani seccadede rastlarsa kişi miracı seccadede yaşar, ama onu esas hayatta yaşarsınız. Yani “istediğin gibi yaşa, seccadeye gelince de mirac yaşa” gibi bir şey söz konusu değil! Eğer hayatınız yöneliş olmuşsa, hayatınız salât gibiyse, siz miracı normal hayatınızda yaşarsınız. O miracı yaşadığınız anlarda da Kadir Hali’ni yaşarsınız. O anlarınızda Kadr Suresi’ni fark edersiniz, “bin aydan hayrlı an”ları yaşarsınız. Normal hayattadır o! Onun içindir ki normal hayatta çözeceksiniz bu işi; normal hayatınızda! İnsanlar en fazla nerede tuzağa düşerler? Evde! Eşler birbirleriyle kavga eder ya, işte o zaman anında bitirirler işi! Hele de bu işle meşgul olanlar, evlerinde birbirlerini umursamıyorsa, kavga ediyorsa şeytan oradan gider; “bana gerek yok, bunlar işi hallediyor. Ben enerjimi başkalarına harcayayım” der. Bu yüzden “Nur Yiyici” o “A” yapıya çok dikkat etmemiz gerekiyor. Nur yiyici öyle bir şeydir ki; siz güzel bir cümle kurarsınız, “B” haline ait güzel bir işten bahsedersiniz, “B” formuna ait güzel bir hareketten, bir davranıştan, bir olaydan bahsedersiniz, ardından sizin “A” yapınız devrededir! “A” yapı onu yok edecek, işi o çünkü. Onun görevi o. Düzgün cümleniz bittiği an, oraya noktalı virgül koydurur; sonra size öyle bir cümle kurdurur ki, o cümle öncekinin nurunu yer bitirir. Mesela iki arkadaş güzel bir gece geçirmişler konuşuyorlar: Dün gece o kadar güzel bir konu konuştuk ki Allah’ı tanımamız arttı elhamdülillah. Bu güzel bir cümle, değil mi? Ama hemen ikinci cümle gelir: Valla dünkü konuşmaları ben anladım ama diğerlerini bilmem. Dikkat edin, bitti, gitti! Bu cümle diğerinin nurunu yedi bitirdi. İlk cümlede “çok güzel bir konuyu ele aldık” dedi, hayrlı bir şey söyledi. Buna dayanamayan “A” yapı hemen nur yiyici olarak devreye girdi; “insanlar anladı mı bilmiyorum, ama ben anladım” dedi. “Kimse anlamaz, ben anlarım, ben bilirim” diyen o “A” yapıyı fark ettiniz mi? Veya bir hayr işi, bir yardım anlatılıyordur, duramaz: “Ben de o işlerle meşgulüm, nerede fakir görsem veririm. Şöyle dağıtırım…” “A” yapı ya kendi rablığına ait bir özellik ortaya koyar veya kıyas yapar! Öyle çok kıyas yapar ki cümlelerinizde bunu görebilirsiniz. Hayatınıza bakın, buna o kadar çok rastlayacaksınız ki! “B” anlayışına uygun bir cümle kurduğunuzda korkun, mutlaka biraz sonra “onu yiyecek” cümleyi kuracaksınız demektir. O cümleyi kurmayın işte! Kursanız bile hemen tövbe edin, hemen “La ilahe” deyin. Onu fark ettiğiniz yer, “La” deyip tanrıyı süpürme yeridir. La ilahe illallah diyerek, beyninizde “A”ya ait o cümlenin fonksiyonlarını yok edeceğiniz noktadır. Böylece siz “A” Takdim Formu”nu işlemez hale getireceksiniz. Ama bu nur yiyici mekanizmayı fark etmez de onu normal hayat sanarsanız, yanarsınız. Bunları dışarıda birisine anlatsanız, size ne der? “Ne yapacağız yani, hiç mi konuşmayacağız!” Konuşacaksın! Ama böyle konuşa konuşa cehenneme gidersin ve sistemin umurunda olmaz! Kimin umurunda senin nereye gittiğin? Cehenneme gitmen evrenin hiç umurunda değil. İşin gereği çünkü! Sizde de o duygu var, senin de umurunda değil. Bir film izliyorsunuz, diyelim ki Rambo’nun filmi, başrolde o var. Elinde bir makineli, geldi ki önünü bir sürü insan çevirmiş. Tam o anda bir kurşun geldi Rambo’nun kolunu sıyırdı. Siz izliyorsunuz ya “hii” ettiniz. Pek de bir şey olmadı, bir kurşun kolunu sıyırdı geçti. Ama başrolde olduğu için ona dayanamadınız. Bunun üzerine silahını bir çalıştırdı, leblebi gibi patır patır patır insanları döküyor. Hiç umurunuzda olmaz, hatta rahatlarsınız, “Rambo’nun önü açıldı! “ dersiniz. Oysa onun kolunu sıyırdı “ıh” ettin, diğerleri için niçin demiyorsun; o adamın da eşi çocuğu var, evi barkı var, akşam nereye gidecek? Öldü gitti! Hiçbirine acımıyorsun! Niye? Başroldeki’nin önü açılıyor diye. Bu dünya hayatı bittiğinde de “B”lerin önü açılırken, “A”lar patır patır cehenneme düşerken kimsenin umurunda olmaz. Öyle olacağını kendinizden anladınız değil mi, sizde de o duygu var. Rambo yürüsün, rolünü yapsın diye adamlar patır patır dökülüyor, sen rahatlıyorsun. Aynı şey, aynı rahatlama evrende de olur, evren de rahatlar. “B” cennete gidiyor, “B”nin önü açılıyor diye! Diğerleri patır patır cehenneme dökülür, kimsenin umurunda değil. Bu yüzden işi önemseyen, ona göre düşünen, ona göre cümle kuran, her şeyi o kritere göre belirleyen olmak gerekiyor.

HİSSETMEK VE MUHTARİYET-93-

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER

Afyon Haber Son Dakika Afyon Namaz Vakti