Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Mustafa Yılmaz DÜNDAR
e-posta: YAZARIN TÜM YAZILARI

O SAATTEN TİTREYECEKSİN, YA BU DÜNYADA, YA DA ORADA

Mustafa Yılmaz DÜNDAR 13 Şubat 2017 Pazartesi 12:07:35
 

– 22 –
Fatiha’da “Mâliki YevmidDiyn” ayetini tefekküre, tezekküre devam ediyoruz.
Bazı tefsirlerde karşılaştığımız şöyle bir yaklaşım vardı: Allah’a saygı duyan kişi eğer, sadece iyiliğe ve kayıtsız şartsız olgunluğa saygı gösteren biri ise, Allah’ın ona “Ben Allahım” demesi yeter. Böyle birisine ayrıca korkutucu uyarılar yapılmasına gerek yoktur, ona Fatiha’nın başlangıcı yeter. Eğer, kudrete ve iyilik etmeye saygı gösteren biri ise, bu kula “Ben Rabbül Âlemiyn’im” demesi yeter, ona da bu açıklama yeter. Çünkü bu kul iyilik ve kudret arıyor, yani kudrete saygı duyuyor. Eğer kişi, gelecek için umutlanması yani bir şey beklemesi nedeniyle saygı gösteren biriyse, ona da “Ben erRahmânur Rahıym’im” demesi yeter. Bu onun gelecekle ilgili beklentilerini karşılayacak bir açıklamadır. Kulun saygı göstermesini sağlayan faktör, korkması ve ürkmesi ise ona da “Ben Mâliki YevmidDiyn’im” demesi yeter. Böylece, Fatiha’da “Mâliki YevmidDiyn” ayetine gelene kadar her saygı gerekçesi için bir sesleniş var diyorlar.
Oysa Efendimiz (SAV) bir hadislerinde “Ben sizin Allah’ı en çok bileniniz ve O’ndan en çok korkanınızım” diyor. Efendimiz (SAV)’in “Allah’tan en çok korkanınız benim” demesi dikkate alındığında, bazı tefsirlerdeki bu yaklaşıma göre Efendimiz alt basamaklarda kalır. Ki bunu düşünmek bile muhaldir! Hadisi gördük, Efendimiz korkuyor. Demek ki biz de korkmalıyız ve bu korkudan korkmamalıyız. Allah’tan korkmaktan korkmamalıyız. Allah’tan korkmamaktan çok korkmalıyız. Allah’tan korkmak emniyettir, güvendir. İnsan emniyette olmak istiyorsa Allah’tan korkacak, başka da bir şeyden korkmayacak! Allah korkusu hakkında ileride gelecek bir hususu şimdi şöyle not edelim:
Allah’a yönelip de korkunuzu söylüyorsanız Allah sizi korktuğunuzdan korur. Ne istiyorsanız onu Allah’tan umar ve isterseniz Allah onu verir! Nelerden korkuyorsan Allah’a belirteceksin ki seni korusun, çünkü neyi O’ndan istiyor ve umuyorsan onu sana verir. Bunun için Allah’tan korkmayı önemsemek, sevmek, benimsemek, özümsemek, hayat tarzı haline getirmek lazımdır.
Allah’tan korktukça O’na yaklaşırsınız
Allah’tan korkmak öyle farklı bir haldir ki… Ama insan onu dünyadaki korkularla karıştırdığı için anlayamıyor. Dünyaya ait korkularda korktuğunuz şeyden uzaklaşır, kaçarsınız. Allah korkusu ise öyledir ki korktukça yaklaşır, korktuğunuz şeye girersiniz. Çok farklı… Dünyadaki korkularla hiç alakası yok. Allah korkusunda huzur vardır, mutluluk vardır, emniyet vardır. Dünyadaki korkulara bakıp da; “Allah’tan korkarsak O’ndan uzaklaşırız” sanmayın, hiç öyle değil! Allah’tan korkarsan yaklaşırsın. Ayetler bize hep “Allah sizi korkutuyor” diyor, yani biz uzaklaşalım diye mi böyle? Elbette değil! Çünkü o korkuyla açılacak şey çok farklı. Korktuysanız Rasûlüne diyor ki: “Artık müjdele. O korktu, yani muttaki/korunan oldu, artık onu müjdele!
Mâliki YevmidDiyn derken bizim bu korkuyu yakalamamız lazım. Bu korkuyu yaşayabilmek için O’nun neyin Mâliki olduğunu bilmeliyiz ki korkacağımız o gün (mahşer günü, hesap günü süreci) beynimizde canlansın, hayalimizde o an’ı canlandırabilelim. Bunu yapabilelim diye Kur’an bize hesap gününü tüm safhalarıyla anlatır. Bu nedenle, biz “Mâliki YevmidDiyn”i tamamen ayetlerle Kur’an’dan anlamaya gayret edeceğiz.
“Diyn gününü sana bildiren nedir? Sonra, diyn gününü sana bildiren nedir (biliyor musun diyn gününü)? O gün bir nefs (bir başka) nefs için bir şeye malik değildir. O gün Emr, (mutlak hüküm) Allah’a aittir. (İnfitar; 17-19)
Demek ki: Diyn Günü’nün Mâliki ancak Allah’tır.
“Hangi şeyden sorup duruyorlar? O Azıym Haber’den mi ki onda muhteliftirler. Hayır (zannettikleri gibi değil), yakında bilecekler. Yine hayır, yakında bilecekler.” (Nebe; 1-4)
Ayette iki kez “yakında bilecekler” geçiyor, ileride ele alacağız ama yeri geldiği için vurgulayalım, çünkü gereksiz olmayan fazla vurgu faydalıdır:
Hayır (zannettikleri gibi değil), yakında bilecekler. Yine hayır, yakında bilecekler. Yani onlar hakikati bir ölünce, bir de Hesap Günü bilecekler.
Rabbimiz bunu kime söylüyor? İnkâr edenlere! Ve iki defa! Çünkü inkâr edenlerin ölümleriyle inananların ölümleri farklı, göreceğiz. İnkâr edenlere diyor ki; iki defa göreceksiniz; yalancılık yaptığınızı iki defa göreceksiniz. İlkin ölümde, sonra Haşr’de (Kıyamet’te, Hesap Günü) göreceksiniz. “Yakında bilecekler” uyarısının iki kez tekrarlanmasını zâhiren böyle yorumlayabiliriz. Elbette buna getirilen bâtini yorumlar da mevcuttur.
“Deki: Ben ancak bir uyarıcıyım. (Allah’tan gayrı) ilah (yerine koyduklarınız) yoktur, illa Vahidul Kahhar olan Allah. (O) Semavat’ın ve Arz’ın ve ikisi arasında olanların Aziyzül Ğaffar olan Rabbi’dir. De ki: O Azıym bir haberdir. Siz ise, O’ndan yüz çeviriyorsunuz.” (Sad; 65-68)
Ayet, Efendimiz (SAV)’e sesleniyor: Hesap Günü öyle büyük bir haber ki, O size öyle şiddetli bir günü size haber veriyor ki! Siz ise O’ndan yüz çeviriyorsunuz! Bunu söyleyerek onları uyar!
“Artık ondan (Kur’an’ın verdiği bu Büyük Haber’den) sonra (uyarı için) hangi söze iman ederler?” (Mürselât-50)
Söylenen söylendi, bundan sonra neye “iman” edecekler? Sahibi söyleneceği söyledi!
Kur’an’a ancak ahirete iman edenler inanır!
Din Günü’ne, yani Hesap Günü’ne imanın temelinde Ahirete İman vardır. Din Günü, Hesap Günü inancının temelini oluşturan Ahirete imandır. Kur’an’dan öğreniyoruz ki ahirete iman çok farklı bir şeydir, ayetteki ifadesiyle çok “aciyb” bir şeydir. Kur’an’a göre ahirete iman çok önemli bir kriterdir; bunu ayetlerden çok net görüyor, fark ediyoruz. Ve anlıyoruz ki ahirete iman bir kişide ya vardır ya da yoktur! Var ama ortaya çıkma imkân ve fırsatı bulamamış da olabilir, bu olay ona sunulmamış da olabilir.
“Dediler ki: ‘Hayat ancak bu dünyada yaşadığımızdır. Ölürüz ve yaşarız. Bizi ancak zaman helak eder.’ Bu hususta onların hiçbir bilgisi yoktur. Onlar sadece zann’a göre hüküm veriyorlar.” (Casiye-24)
“Muhakkak ki; zann, Hakk’tan (Hakk olan) bir şeyin yerini tutmaz.” (Necm-28)
“Bu (Kur’an) ise Ümmül Kura’yı (Mekke’yi) ve çevresinde olanları uyarman için inzal ettiğimiz, mübarek ve kendinden öncekini tasdik edici bir kitaptır. Ahirete iman edenler, ona da iman ederler. Ve onlar salâtlarını muhafaza ederler.” (En’am-92)
 Karşımıza bir şart çıktı: Kur’an’a ancak ahirete iman edenler inanır!
Dikkat edin lütfen; onlar Kur’an’a iman ettikten sonra ahirete iman ederler denilmiyor; onlar Kur’an’da ahireti öğrendikleri için ahirete iman ederler demiyor. Kur’an’dan sonra elbette iş değişecek, o çok başka bir şey. Bu ayette fark edilen şudur: Kişide ahirete iman potansiyeli varsa ahirete iman ediyor. Ve ahirete iman potansiyeli olan kişi Kur’an’a da iman ediyor; kendisinde o potansiyel yoksa inkâr ediyor. Demek ki “Ahirete iman” hamurda olması gereken bir mânâdır, bir potansiyeldir.
Salâtı muhafaza etmek
Üzerinde duracağımız bir diğer nokta ayetin sonundaki şu ifadedir: Salâtlarını muhafaza ederler. “Salâtlarını muhafaza ederler” ne demektir bir kaç cümleyle de olsa görelim. Onlarda bir özellik var, onu görelim. Ayette “ikame” geçmiyor, “salâtlarını ikame ederler” demiyor. Buradaki ilk mânâ “salât ikamesini muhafaza etmek” değildir. Onlar zaten salâtlarını ikame ettikleri için bunu “namaz kılarlar veya salâtlarını ikame ederler” gibi düşünmeyelim. Buradaki mânâ daha geniş ve şöyle: Salâtlarını muhafaza ederler; yani ahirete iman edenler Kur’an’a iman eder ve sana destek verir, seni destekler, seni yalnız bırakmazlar. Buradaki salât destek mânâsındadır; onlar sana desteklerini muhafaza ederler. Onların desteklerine güvenebilirsin, desteklerini muhafaza ederler, sürdürürler; destekleri devamlıdır.
Fakat bu “destek” mânâsındaki “salâtı muhafaza etmek” öyle mânâlar içerir ki bakın: “Salâtlarını muhafaza ederler” ifadesi bir mânâsıyla da Din’e destek vermektir. Din’e olan desteği, Din’i desteklemeyi sürdürmektir; Din’i ayakta tutacak olan direkleri muhafaza etmektir. Kişi o direği muhafaza etsin ki dini ayakta kalsın. Peki, dinin direği nedir? Salât! Demek ki salât ikamesini de kapsıyor. O geniş mana kapsamı içerisinde ikame edilen salât da mevcut. Ahirete iman edenler salâtlarını muhafaza ederler; yani senin açıkladığına, Allah yoluna canlarıyla, mallarıyla destek verirler. Bu destek için şart olan “kendi Din’lerini sağlam yapabilmek” için salâtı ikame ederler. Onlar sağlam tuttukları o din direği ile de, o din ile de seni desteklerler.
Ya bu dünyada titreyeceksin, ya orada
Ahirete iman edenler böyle! Peki, iman etmeyenler nasıl, onların özellikleri, yaşantıları nasıl?
“Muhakkak ki; sen, onları sırât-ı müstakıym’e davet edersin. Fakat ahirete iman etmeyenler, o sırattan sapıyorlar.” (Mü’minun; 73-74)
 Ahirete iman edenle etmeyenin farkını gördük mü? Diyn Günü’ne inanmak için, oradaki korku için, Kur’an’a ve Efendimiz’e inanmak için Kur’an’ın bildirdiği bir şart var:
Sana ancak ahirete iman edenler inanır. Ahirete iman edenler!
Ahirete iman etmeyenler “Onlar sırât-ı müstakıymden sapanlardır” şeklinde tanımlanıyor. Çünkü:
“İlahınız İlah’un Vahid’dir. Ahirete iman etmeyenlere gelince, onların kalbleri inkâr edici ve kendileri müstekbirun’dur.” (Nahl-22)
Müstekbirun!
Bu kelimeyi olduğu gibi aldık. “İyyaKE na’budu VE iyyaKE nesta’iyn” ayetini tefekkür ederken onu çok önemli, çok geniş göreceğiz. Çünkü Kur’an’daki “Mütekebbir ve Müstekbir” anlamamız gereken çok önemli bir tanımdır ve “İyyaKE na’budu VE iyyaKE nesta’iyn” derken bize çok lazım olan bir mânâdır.
Mü’minun ve Nahl surelerinden okuduğumuz bu ayetler, ahirete iman etmeyendeki iki özelliği yan yana getirdi, ahirete iman etmemelerine iki sebep gösterdi: Kalbleri inkâr edicidir ve onlar müstekbirun’dur.
Müstekbirler yani müstekbirun için meallerde “kibirli” yazılır ama bu bildiğimiz kibir değildir. Müstekbirun’u şimdilik şu özelliği ile tanıyalım: Ahirete iman etmeyenler müstekbirun’dur ve onların kalbleri inkâr edicidir.
“Allah, tekliği ile zikredildiğinde, ahirete iman etmeyenlerin kalbleri tiksinir (hoşlanmazlar). O’ndan başkası zikredildiğinde, hemen sevinirler, müjdelenmiş gibi yüzleri güler.” (Zümer-45)
Ahirete iman etmeyenlerin çok önemsememiz gereken bir özelliğidir bu: Onlara La ilahe illallah mânâsı izah edildiğinde; Allah’ın Vahid oluşu, İlahun Vahid oluşu, Vahid’ül Kahhar oluşu, Ehad ve Samed oluşu anlatıldığında, O’nun tekliği konuşulduğunda ve bu gerçeğe uygun bir davranış, bir yaşantı gerektiğinde hemen suratları buruşur, hoşlanmazlar, için için iğrenirler. Allah’ın değil de başka konuların gündem yapılmasına, Allah yerine başka şeylerin ilah gibi anlatılmasına sevinirler ve müjdeleşirler.
Yapıları bu! Muhafaza buyur ya Rabbi…
“Onlar ki; zekâtı vermezler ve ahireti inkâr ederler.” (Fussılet-7)
Bu ayetten bir özellik daha öğrendik.
“Hayır (asla)! Bilakis (onlar) ahiretten korkmuyorlar.” (Müddessir-53)
“Ahirete iman etmeyenlere gelince, onların amellerini kendilerine süsledik; artık onlar, kör ve şaşkın olarak bocalar dururlar.” (Neml-4)
“Ayetlerimizi yalanlayanların ve ahirete iman etmeyenlerin hevalarına (zann olan fikirlerine) tâbi olma. Onların uydurdukları rableri vardır.” (En’am-150)
Onlar kafalarında uydurduklarına “Allah” derler. Bu tarifi ayet yapıyor: Onların kafalarında uydurdukları rableri vardır, onlara uyma!
“Sen körleri dalaletlerinden (çıkarıp) hidayet edemezsin. Sen ancak müslim olmaları dolayısıyla ayetlerimize iman etmiş kişilere işittirirsin.” (Neml-81, Rum-53)
“Eğer zikra (öğüt) fayda verirse, tezkir et (öğüt ver); haşyet duyan tezekkür edecektir; en şakiy ise, ondan uzaklaşacaktır.” (A’lâ; 9-11)  
Ahirete iman etmeyen inkârcıya ayetler açıklanınca kaçar. Haşyet duyan ise derinlemesine düşünür, tefekkür eder ve ayetlere, ayetlerde açıklananlara sahip çıkar, kendisini o konuda fitneye düşüren insan ve cin şeytanlarına prim vermez:
“Sen ancak zikre (Kur’ana) tâbi olan ve Bil-gayb Rahman’dan haşyet duyanı uyarırsın. Onu bir mağfiret ve keriym bir ecir ile müjdele.” (Ya-Sin; 11)
“Sen ancak Bil-gayb Rablerinden haşyet duyan ve salâtı ikame edenleri uyarırsın.” (Fatır-18)
“Tehdidimden korkanlara Kur’an ile öğüt ver.” (Kaf-45)
“Rablerine haşrolunmalarından korkanları O’nunla uyar.” (En’am-51)
“Ve onlar ki; YevmidDiyn’i (din günü’nü) tasdik ederler.” (Me’aric-26)
“Onlar Bil-gayb Rablerinden haşyet ederler. Ve onlar O Saat’ten de titrerler.” (Enbiya-49)
“Onlar kalblerin ve gözlerin tekallub edeceği (altüst olacağı) o günden korkarlar.” (Nur-37)
Efendimiz (SAV)’in kimi uyarabileceği, kime doğruyu işittirebileceği, ona kimlerin iman edeceği anlatıldı, biz de işittik itaat ettik; Semi’na ve Eta’na…
Bu ayetlerden edineceğimiz konumuz ile ilgili manayı özet olarak verip yarın devam edelim inşaAllah:
Rasulüm! Ahirete iman etmeyenler Kur’an’a inanmaz, sana da tabi olmazlar. Ahirete inanan hem sana tabi olur, seni destekler, hem de Kur’an’ı ve Diyn Günü’nü tasdik eder. Ve hatta onlar O Saat’ten titrerler.
“Mâliki YevmidDiyn” derken nasıl bir halde olmamız gerektiği tarif ediliyor: Onlar o saatten titrerler!!!
Bu titremeyi öğrenmemiz gerekiyor. Çünkü kural şudur: Ya bu dünyada titreyeceksin, ya orada… Sen bu dünyada titreyenlerden ol! Çünkü bu dünyada titreyen için Rabbi; “Onlar Benim misafirimdir, onlara korku ve mahzunluk yoktur” buyuruyor…

YAZARLAR

TÜMÜ

SON HABERLER