Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Muharrem Günay
e-posta: YAZARIN TÜM YAZILARI

ÖZÜRSÜZ CEMAATİ TERK EDENİN ŞAHİTLİĞİ KABUL EDİLMEZ

Ömer Nasuhi Bilmen Büyük İslâm İlmihalinde tembellik ve gevşeklik yüzünden cemaati terk edenler ile ilgili olarak şöyle der:
“Yalnız gevşeklik ve tembellik yüzünden cemaati terk edip duran kimse ise, cezaya hak kazanır, şâhitliği kabul edilmez. İmâm bid’at ehlinden olduğu için cemaatı terk eden kimse ise, cezaya hak kazanmaz. Cemaate devam etmek istediği halde, haklı bir özründen dolayı muntazam bir şekilde devamdan mahrum kalan kimse de, niyetine göre cemaat sevabı alır.” (Ö. N. Bilmen, Büyük İslâm İlmihali, İmâm ve Cemaat bölümü, sayfa: 154)
• Şahitliği Kabul Edilmeyen Padişah
Bursa’da bir dava görülmektedir. Bu davanın gereği, Padişah Yıldırım Beyazıt Han’ın da gelip şahitlik etmesi gerekmektedir.
Yıldırım Beyazıt’ın bir mahkemede şahitlik etmesi gerekiyordu. Padişah mahkemeye geldi ve herkes gibi o da ellerini önünde bağlayarak ayakta bekledi. Devrin Bursa kadısı Molla Şemsüddin Fenarî, dik dik Padişah’ı süzdükten sonra şu hükmü verdi: “Senin şahitliğin geçersizdir. Zira sen namazlarını cemaatle kılmıyorsun. Elinde imkân bulunduğu halde namazlarını cemaatle kılmayan biri, yalancı şahitlik edebilir demektir.” Bu yüzden itham karşısında herkes Yıldırım Beyazıt’ın hiddetlenmesini bekliyordu. Fakat o boynunu büküp mahkemeyi terk etti. Bu olaydan sonra sarayın yanıbaşına bir cami yaptırdı. Namazlarını cemaatle kılmaya başladı.
Mescitlere Giren ve Sığınan Emniyettedir
Cami ve mescitlerin İslâm toplumlarında pek önemli birçok işlevi varsa da, bunlardan en başta geleni cemaatle namaz kılınan mekânlar olmasıdır. Namaz, mü’minleri günde beş defa bir araya getiren toplayıcı bir ibadettir. Bu sebeple namaz kılınan özel mekâna toplayıcı anlamına cami veya Allah’a secde edilen, ibadet edilen yer anlamına mescit denilir. Fakat biz Türkçemizde, çoğunlukla büyük olanlarına cami, daha küçük olanlarına da mescit deriz.
Başta Kâbe-i muazzama olmak üzere tüm mescitler manevi anlamda Allah’ın evleri olup; Oraya sığınan ve devam edenlerin güvende olmaları gereken mekânlardır. Hz. Peygamberimiz Mekke’nin fethinde Kabeye sığınanların canlarının emniyette olduğunu ilan etmiştir. Kur’an-ı Kerim’de de Kâbe’nin insanların birleşme ve güven, emniyet yeri olduğunu belirten ayetler vardır:
“Orada, (Kâbe’nin mâbed olduğunu gösteren) apaçık deliller ve İbrahim’in makamı vardır. Kim oraya girerse emniyette olur.” (Âl-i İmran: 97) “Biz, Beyt’i (Kâbe’yi) insanlara sevap kazanma(ları ve birleşip bütünleşmeleri için toplantı) ve güven yeri yaptık.” (Bakara:125)
Bu bakımdan camilerimizi insanların güvendiği, her türlü sıkıntı ve tehlike anında sığındığı, her türlü problemlerin çözüldüğü, birlik ve beraberlik ruhunun hâkim olduğu mekânlar haline getirmek gerekir.

YAZARLAR

TÜMÜ

SON HABERLER